ün TBMM Adalet Komisyonu'nda Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu Tasarısı görüşüldü ve meselenin enine boyuna tetkiki için, alt komisyona sevk edildi. Hak ve hürriyetleri önemli ölçüde tehlikeye atabilecek böyle bir tasarının alelacele çıkarılma gayretlerini anlamakta zorluk çekiyoruz.
Lehteki iddialar
Gerçi söz konusu tasarının hazırlıklarına, Prof. Sulhi Dönmezer'in izahatına göre, 1995 yılından itibaren uzman kişilerin katılımıyla başlanmıştı. Geçen dönem, benzer bir kanun tasarısı Adalet Komisyonu'nda tartışılmış, fakat erken seçim dolayısıyla kanunlaşması mümkün olmamıştı. İtalya, Fransa, Almanya, Hollanda, ABD gibi gelişmiş Batı ülkelerinin çoğunda bu tür yasal düzenlemeler bulunduğu da bir gerçek. Ayrıca Türk Ceza Kanunu'nun 313'üncü ve 314'üncü maddeleri, cürüm işlemek için teşekkül meydana getirenleri cezalandırıyor.
Meclis'ten geçirilmek istenen Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu Tasarısı'nın, sadece, mevcut düzenlemeleri yeni ihtiyaçlara göre yeniden tanzim ettiği, şüphelenilen örgüt mensuplarının izlenmesine, dinlenilmesine yasal dayanak hazırladığı ileri sürülüyor.
Çekince ve soru işaretleri
Ama biz Türkiye'de kanunların boşluklarından nasıl yararlanıldığını, bazı hükümlerin ne şekilde, asıl amaçlarından saptırılarak uygulandığını biliyoruz. Meselâ, Türk Ceza Kanunu'nun 312'nci maddesi. Bu maddenin benzerleri bir çok ülkede mevcut. Ama o ülkelerde, Hasan Celal Güzel veyahut Tayyip Erdoğan gibiler mahkûm edilmiyor. Mahkûm edilip de, bir de üstüne siyasi yasak kapsamına alınmıyor. O ülkelerde, Parlamento, uygulamanın sakıncalarını görüp, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin telkinleri doğrultusunda yasada değişiklik yapmaya kalkınca, Genelkurmay Başkanları açıklamalarda bulunmuyor. Yargıtay Başsavcıları, parti liderlerini ziyaret edip, kulis yapmıyor.
Ama Türkiye'de yapıyor. Türkiye'de Terörle Mücadele Kanunu'nun 8'inci maddesi dolayısıyla, Apo ile röportaj, propaganda sayılıp, gazeteci Oral Çalışlar da mahkûm ediliyor.
Ve gene ülkemizde, Belediye'nin iktisadi teşekküllerinde çalışanlar veya bir sigorta şirketi kuranlar, örgütlü suç işlemiş gibi, gece yarısı baskınlarıyla terörle mücadele ekiplerince gözaltına alınıyor, mahkemeye çıkmadan önce günlerce sorgulanıyor. Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'ndaki düzenlemeler DGM'yi kapsamadığından, avukatını bile yanında bulunduramıyor insanlar.
Burası Türkiye. Fert hak ve hürriyetlerinin kolayca ayaklar altına alındığı, "zorba devletin" fırsat buldukça vatandaşın kafasına yumruk indirdiği, haklının değil, güçlünün borusunun öttüğü bir ülke.
Şu Türkçe'ye bakın!
Adalet Komisyonu'na İçişleri Komisyonu'ndan geçip gelen tasarının birinci maddesi, suçun tarifini yapıyor.
Şu Türkçe'ye bakınız:
"Doğrudan veya dolaylı bir biçimde, bir kurumun, kuruluşun veya teşebbüsün yönetim ve denetimini ele geçirmek; kamu hizmetlerinde, basın ve yayın kuruluşları üzerinde, ihale, imtiyaz ve ruhsat işlemlerinde, etkinlik ve denetim elde etmek; ekonomik faaliyetlerde kartel ve tröst yaratmak; madde ve eşyanın azalmasını ve darlığını, fiyatların düşmesini veya artmasını sağlamak; seçimlerde oy elde etmek veya seçimleri engellemek maksadıyla zor veya tehdit uygulamak; veya kişileri kendilerine tâbi kılmaya zorlamak; veya mensupları arasında her ne suretle olursa olsun açık veya gizli işbirliği yapmak suretiyle, yıldırma veya korkutma veya sindirme gücünü kullanarak suç işlemek için örgüt kuranlara veya örgütü yönetenlere veya örgüt adına faaliyette bulunanlara ...... hapis cezası verilir."
Maddenin bu yazılış biçiminde, yıldırma, korkutma, sindirme gücünün, cebir ve şiddetin kullanılıp kullanılmamasının, suçun oluşmasındaki öncelikli rolü anlaşılamıyor. Bir başka ifadeyle, sözgelimi, bir firmanın denetimini elde etmek için veyahut basında müessiriyetini arttırmak amacıyla üç - beş kişinin yaptığı mücadele, maddedeki belirsizlik yüzünden, suç kapsamına alınabilir mi endişesi doğuyor.
Malûm burası Türkiye!
Bu yüzden Komisyon'a katılan Fazilet Partililer "Cebir, şiddet, tehdit eylemlerinden birini uygulayarak, yıldırma veya korkutma veya sindirme gücünü kullanarak" cümlesinin maddenin en başına alınmasını ve böylece bütün fiilleri kapsadığının açıkça anlaşılmasını istediler.
Basına sansür
Ayrıca gene birinci maddenin son cümlesi, basına sansür getiriyor. Söz konusu örgütlerin propagandasını yapan gazeteler 3 güne kadar kapatılabilecek. Oysa Basın Kanunu'ndaki bugünkü uygulamalara göre, gazete kapatılamıyor, sadece toplattırılabiliyor. Basın kuruluşlarının böyle bir hükme duyarsız kalmayacaklarını umut ediyoruz.
Hukuki nitelik (?)
Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu Tasarısı, gecikmesinde sakınca olan hallerde, Cumhuriyet Savcısı'nın dinleme kararı verebileceğini, bu işlemin, 24 saatte hâkim kararına bağlanması gereğini vurguluyor. Ama, madde gerekçesinde aynen şu cümle yer alıyor:
"Hâkim uygun görmezse, işleme derhal son verilir. Ancak geçen 24 saat zarfında yapılan işlemler, geçerliliğini, yani hukuki olma niteliğini kaybetmez."
Bu durumda, hâkim aksine karar vermiş olmasına rağmen, gerçekleşen dinlemeler hukuki bir nitelik taşıyıp, meselâ, delil olarak kullanılabilecek mi? Bu hususta açıklık yok.
Gizli görevli
"Gizli görevli" kullanılmasına ilişkin düzenlemelerde, gizli görevlinin devlet teşkilatında (Emniyet Müdürlüğü'nde) çalışan bir kişi olacağı maddede yer almıyor. Sadece, madde gerekçesinde, devlet teşkilatından bir kişi olacağı belirtiliyor. Türk hukukunda bugüne kadar mevcut olmayan "gizli görevli" uygulamasına geçerken, suiistimalleri engellemeye azami gayret sarfetmeliyiz. Gizli görevlinin tesbitleri, MİT görevlisinden farklı olarak, delil niteliği taşıyacak. Bu yüzden, örgüte devlet adına sızacak kişilerin vasıflarının ve bağlı olacakları kurumların özenle belirlenmesi lazım. Aksi takdirde, jurnal sistemini iyice yaygınlaştırmış oluruz.
Kuşku
Kanun tasarısında, bu şekilde suç işlediklerinden kuşku duyulanların ikametgâh, işyerleri ve her türlü faaliyetlerinin izleneceği, gözleneceği yer alıyor.
Kuşku subjektif bir değerlendirmedir. Kuşku yerine, kuvvetli belirti veya emâre kelimesinin konulması, daha objektif bir yaklaşım olacaktır. Görev suiistimalini engelleyecektir.
.....................
Alt Komisyonun kanundaki mahsurları gidererek, daha kabul edilebilir bir metin hazırlayacağını umut ediyoruz. Mafya'yı takib edelim derken, Türkiye'ye polis devleti olma yolunda yeni bir adım daha attırmayalım.
16 Temmuz 1999 Cuma