|
ürriyet'ten Serdar Turgut, "ağlayan çocuk" posteri için "bu ağlayan ve ağlamasını da sentimental düzeyde rahatlıkla kabul edebileceğimiz çocuk, bir anda bilinçaltımızda bastırılmış duran suçluluk duygusunu ortaya çıkarır" diyor. Turgut bu yorumunu desteklemek için Murat Belge'nin 1979'da kaleme aldığı "Bir Poster" başlıklı ve "ağlayan çocuk"a olan ilgiyi inceleyen bir metninden alıntılar da yapmış. Belge de benzer bir biçimde, postere olan ilgiyi "Toplumumuzun, genellikle çocuklarına karşı suçlu bir toplum" olmasında aramış. Belge'nin 20 yıl önceki ve Turgut'un taze yorumunun karşı karşıya bulunduğumuz durumu açıklayan yönleri tabii ki var; ama bence bu "ağlayan çocuk" meselesi, toplum olarak çocuklarımıza karşı görevlerimizi yerine getirememenin yol açtığı suçluluk duygusundan epeyce farklı yerlerden kaynaklanıyor. Serdar Turgut'un dediği gibi, diyelim ki ülkemizde "hemen herkes, çocuklarımıza bir güzel gelecek" hazırlayamadığının bilincinde fakat, böyle genelleştirilen bir bilinç hali ünlü posterimizle karşılaştığında "biz bu çocuğun ağlamasına neden olduk" gibi gizli açık hiçbir nedensellik ilişkisine izin vermeyen bir sonuca niçin ulaşsın? Dolayısıyla, Turgut'un "ağlayan çocuk"un sahiplenilmesini anlamak amacıyla geliştirdiği, "Bir yıl sonrasını görmeden yaşamaya alışmak zorunda kalan bireylerin normal ruh hali bu" şeklindeki yorumu da inandırıcı değil. Ortada tuhaf bir "ruh hali" olduğu muhakkak; ama bu "hal"in insanlara kendilerinin ve çocuklarının geleceği açısından güvensizlik aşılayan koşullardan kaynaklandığını hiç sanmıyorum. Tuhaf, çok tuhaf bir ruh haliyle karşı karşıyayız; bakalım biraz olsun açıklayabilecek miyim? Çok tuhaf, rüya gibi bir şey... Üstelik bir de Garanti reklamında!
İsterseniz önce şu Garanti reklamını halletmeye çalışalım. Problem metnin daha ilk bölümünden başlıyor: "Her yerde karşımıza çıkan o ağlayan çocuk... Gerçekleşmeyen hayallerimizin sembolü... O gülene kadar kim üzerine düşeni tam yapmış sayılabilir ki..." Herşeyden önce bu bol üç noktalı girişte mutabık kalmalıyız ki arkası gelebilsin. Fakat ne mümkün! "Ağlayan çocuk" niçin "gerçekleşmeyen hayallerimizin sembolü"dür? Belki şunun için: Biz (yani hepimiz) dünyada birşeylerden o derece yoksunuz ya da zamanında o derece yoksun kalmışız ki, sembolle ("ağlayan çocuk") ne zaman karşılaşsak sorumluluk ahlâkımız kabarıyor! (Neredeyse Kant'çı bir "metin" bu!) Reklamın ikinci bölümü Garanti'nin çocuğu güldürmek için yaptıklarının sıralanmasına ayrılmış. "Biz elimizden geleni yaptık. Yapıyoruz" deniyor. Bu bölümde, açıkça farkedilmese de başkalarını suçlayıcı bir ton var. "Yapıyoruz" dense de vurgu "yaptık" üzerinde. Bankanın sermayesinin 260 trilyona çıkarıldığı ve bu sermayenin ekonomiye nasıl katkıda bulunduğu sıralanırken, sanki bir bakıma şöyle de denmek isteniyor: Bizim hayallerimiz gerçekleşti ve dolayısıyla sorumluluğumuz neredeyse sıfırlandı. "Ağlayan çocuk" artık sizin gerçekleşmeyen hayallerinizin bir sembolünden ibaret; artık iyice anlamanız gerekir ki sizin hayallerinizin gerçekleşebilmesi bizim hayallerimizin gerçekleşmesinden geçmektedir!
Bildiğiniz gibi, "ağlayan çocuk" bizden bir çocuk değil. "Ağlayan çocuk" yabancı bir ülkeden bir çocuk da değil. Otuz yıl öncesinin çizgi roman dergisi "Yelpaze"deki kahramanların yerden bitme bir türü olan "ağlayan çocuk" gibi bir çocuk dünyanın hiçbir yerinde yok! Deli olmak işten değil! Bu çocuk nereden çıkıp duvarları süsledi ve de sonunda bir bankanın kahramanı olabildi? Üzerinde alışılmadık bir giysi var. Eski model bir palto ve kırmızı kaşkol kullanıyor. Eğer ihmal edilmiş saç tıraşını saymazsanız, yoksul bir hali de yok. Bu çocukta gerçekleşmemiş hangi hayalimizi görüyoruz? "Ağlayan çocuk" hakiki değil; onu sevip duvara asanlar, bankanın camına yapıştıranlar da mı yapay? Yoksa biz bütün kurumları, duygu ve düşüncelerimizle toplum olarak bir "ağlayan çocuk"tan mı ibaretiz? Yoksa ağlamaklılık, yoksulluktan çok birşeylerden yoksunluk ve bunun tabii bir sonucu olan marazî bir kırılganlık, siyasi olduğu kadar ekonomik hayatımızı, milliyetçiliğimizi olduğu kadar banka mevduatlarımızı da mı belirliyor? Öyle olsa gerek. Yoksa, kavruk yoksul çocukların Diyarbakır'dan İstanbul'a sokakları doldurduğu, bankamatik kulübelerinde ağlamayan çocukların gecelediği bir ülkede duvarlarımızı bu sembolle süsleyip, 280 trilyona ulaştırdığımız sermayemizi bu sembolle kutlar mıydık? Demek -bırakın gerçekleşmeyeni- gerçekleşebilen hayallerimiz bundan ibaretmiş.
Buraya kadar okuduğunuz satırları gazeteye iletmeden önce konuyu telefonla bir arkadaşla gözden geçirdik. Kendisine aktardığım yorumlarımı çok hatta fazla "ciddi" buldu. Ona göre Garanti'nin reklam kampanyasının tek bir açıklaması vardı. Aynen aktarıyorum: "Bunlar bizimle kafa buluyor!" Benim değil, onun düşüncesi!
16 Temmuz 1999 Cuma
|
 |
Bildiğiniz gibi, "ağlayan çocuk" bizden bir çocuk değil. "Ağlayan çocuk" yabancı bir ülkeden bir çocuk da değil. Otuz yıl öncesinin çizgi roman dergisi "Yelpaze"deki kahramanların yerden bitme bir türü olan "ağlayan çocuk" gibi bir çocuk dünyanın hiçbir yerinde yok! Deli olmak işten değil! Bu çocuk nereden çıkıp duvarları süsledi ve de sonunda bir bankanın kahramanı olabildi? Üzerinde alışılmadık bir giysi var. Eski model bir palto ve kırmızı kaşkol kullanıyor. Eğer ihmal edilmiş saç tıraşını saymazsanız, yoksul bir hali de yok. Bu çocukta gerçekleşmemiş hangi hayalimizi görüyoruz? "Ağlayan çocuk" hakiki değil; onu sevip duvara asanlar, bankanın camına yapıştıranlar da mı yapay? Yoksa biz bütün kurumları, duygu ve düşüncelerimizle toplum olarak bir "ağlayan çocuk"tan mı ibaretiz? Yoksa ağlamaklılık, yoksulluktan çok birşeylerden yoksunluk ve bunun tabii bir sonucu olan marazî bir kırılganlık, siyasi olduğu kadar ekonomik hayatımızı, milliyetçiliğimizi olduğu kadar banka mevduatlarımızı da mı belirliyor? Öyle olsa gerek. Yoksa, kavruk yoksul çocukların Diyarbakır'dan İstanbul'a sokakları doldurduğu, bankamatik kulübelerinde ağlamayan çocukların gecelediği bir ülkede duvarlarımızı bu sembolle süsleyip, 280 trilyona ulaştırdığımız sermayemizi bu sembolle kutlar mıydık? Demek -bırakın gerçekleşmeyeni- gerçekleşebilen hayallerimiz bundan ibaretmiş.
|
|