ükümet pişmanlık yasası ve af çalışmaları içinde... Bu arada, af yasasının 312'nci madde ile ilgili mahkûmiyet ve davaları kapsamayacağı bildiriliyor. Bu gerçekten şaşırtıcı. Oysa, bir af söz konusu olacaksa bu, öncelikle 312 ve benzeri, düşünce özgürlüğünü kısıtlayan, demokratik tepkileri cezalandıran maddelerden mahkûmiyetler için söz konusu olmalı.
Düşünce özgürlüğünü kısıtlayan, basın-yayın hayatına karşı yaygın bir cezalandırma aracı olarak kullanılan ve demokratik tepkileri fütursuzca cezalandıran maddeler, bir paket oluşturuyor. Bunların tümü değişmeli. Türkiye, özgür düşünceden, meselelerin özgürce tartışılmasından korkmamalı. Bunlar içinde düşünce hayatını cezalandırmak için en çok kullanılanı, buna karşılık hukuk tekniği açısından en sağlıksız olanı hiç şüphesiz 312'nci maddedir.
Bu yazımda, bu maddeye ilişkin, uygulamanın içinde yer alan, şu anda Türkiye'nin iki yüksek yargı kurumunun zirve noktasında bulunan iki hukukçunun görüşlerini sunmak istiyorum. Birisi Anayasa Mahkemesi Başkanı Ahmet Necdet Sezer, diğeri Yargıtay Başkanı Doç. Dr. Sami Selçuk...
Anayasa Mahkemesi Başkanı, Yüksek Yargı Kurumunun 37. Kuruluş Yıldönümü töreninde yaptığı açış konuşmasında "Düşünceyi açıklama özgürlüğüne aykırı kurallar içeren yasalar" arasında Dernekler Kanunu'nu, YÖK Kanunu'nu, Siyasi Partiler Kanunu'nu, Sendikalar Kanunu'nu, Toplu Sözleşme, Grev ve Lokavt Kanunu'nu, DGM Kanunu'nu, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nu, Sıkıyönetim Kanunu'nu, Basın Kanunu'nu, Terörle Mücadele Kanunu'nu ve Türk Ceza Kanunu'nu saydı. Bunlara ilişkin genel değerlendirmesi ise şöyleydi:
"Bu yasalarda öngörülen kimi suçların ögeleri, kesin ve belirgin olmayan, kişiye ve zamana göre değişen, göreceli kavramlarla belirtildiğinde suç olanla olmayan eylem saptanamamaktadır. Böylece bu tür suçlar, ayrıca Anayasa'nın 38. maddesindeki 'suçların yasallığı' ilkesine de aykırılık oluşturmaktadır."
Görüldüğü gibi Sayın Sezer, tamamen hukuk tekniği açısından yaklaşmakta ve temel insan haklarıyla ilgili bir alandaki aksaklığa işaret etmektedir. Sayın Sezer'in değerlendirmelerini doğrulayan pekçok örnek bulmak mümkün Türkiye'de... Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası'ndan yargılanması da mümkün olan insanlar, eğer "devletin temel nizamlarını değiştirme" kapsamına da alınabiliyor ve haklarında idam istenebiliyorsa, çok vahim hukuk ihlallerinin vuku bulması mümkün demektir.
Sayın Sezer'e paralel bir değerlendirme, bugün Yargıtay Başkanı olan Sayın Doç. Dr. Sami Selçuk tarafından, henüz 4. Ceza Dairesi Başkanı iken yapılmıştır. Sayın Selçuk'un bu değerlendirmesini 22 Mart 1999 tarihli yazımda iktibas etmiştim. Burada bazı bölümlerini yeniden almak istiyorum:
"Tartışılan T.C. Yasası'nın 312. maddesinin bütünü değil, 2. fıkrasıdır. Yasanın kaynağı 1889 İtalyan Ceza Yasası'dır. Maddede yer alan terimler, kaynak yasadaki hükme göre çok, gereksiz, belirsiz ve tanımlanamaz nitelikte. Sınıf, ırk, din, dil, mezhep ve bölge farklılığının ne olduğu her zaman görece kavramlar olduğu için zaman ve kişilere göre değişebilir. Bu nedenle de Ceza Hukuku'nun Anayasal boyuttaki suçların yasallığı ilkesinin izdüşümü olan belirginlik/kesinlik ilkesine aykırıdır. Bu bir.
Yargıçlar yorumlamada ve uygulamada sıkıntı çekiyor, sık sık görüş ayrılığına düşüyorlar. Hangi eylemin suçu oluşturduğu belli değil. Demokles'in kılıcı gibi yazarın, düşünürün tepesinde sallanıyor. Madde düşünceyi açıklama özgürlüğüne aykırıdır. Bir ülkenin yazarı-düşünürü, şunu söylersem, şunu yazarsam suç olur mu kaygısını taşıyorsa ülkede eleştiri/tartışma gelişmez. Toplumu geliştiren dinamikler tükenir. Toplum ilerlemez. Bu iki.
Bu madde ile her hükümlülük ayrıca demokratik Türkiye'yi küçük düşürüyor. Bu üç.
Dahası kamu düzenini, barışını koruma iddiasını taşıdığı halde, tersine toplumda huzursuzluk yaratıyor. Bu dört. Kaldırılmalı ya da saydam/belirgin bir düzenleme yapılmalıdır."
Sami Selçuk, yasadaki belirsizliği anlatırken şu örneği veriyor:
"Tartışmayı yapan hukukçulardan biri Yaşar Kemal'in eylemini buna sokmuyorum diyebilir, diğeri sokabilir. Nedeni, 312 maddede öngörülen eylemlerin açık olmaması."
"-Dolayısıyla bir başka grup yargıç baksaydı dâvâya, Tayyip Erdoğan bugün mahkûm olmamış olabilir miydi?"
"-Olabilirdi çünkü 312. maddenin yapısı böyle. Onun için bu madde değişmeli."
Doç. Dr. Selçuk sözünü şöyle bağlıyor:
"Zamanın ruhunu yakalama fırsatı çıkmıştır...... Anayasa'nın 143., ve TCY'nın 312. maddesini on dakikada düzenlersiniz. Ya kaldırırsınız ya da kaldırmayacaksanız somut hale getirebilirsiniz. Terör Yasası'nın 8. maddesinin değiştirilmesi son derece basittir; iki dakikada yazarsınız ve çağınızla bütünleşirsiniz. Bu kadar basittir. Pişmanlık Yasası da öyle. Terörün belini kıracak çok önemli bir yasadır. "
(Nuriye Akman'la yapılan mülâkat, Sabah, 21 Mart 1999)
İşte iki hukukçunun, tamamen hukuki kaygılarla ortaya koyduğu değerlendirmeler... Bu durum karşısında 312'nin mevcut haliyle savunulur yanı var mıdır? Ve bu maddeden mahkumiyetleri af kapsamı dışında tutmanın, "Türkiye'de düşünce özgürlüğü alanında en küçük yumuşama yok" mesajı vermekten başka anlamı bulunabilir mi?
Bu sütunlarda ısrarla vurguluyorum: MHP özgürlükler konusunda yeni bir değerlendirme içine girmelidir. Şu andaki görünümü, "gündeminde özgürlük, insan hakları konusu bulunmayan parti" niteliğindedir. Bizden söylemesi...
Zirvedeki hukuk adamlarının özgürlüklerin genişlemesini istediği, siyasetçilerin ayak sürüdüğü garip ülkelerden biriyiz.
16 Temmuz 1999 Cuma