YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan
Dizi...

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Psikolojik savaş: Derin kuşatma

Bakın ne güzel öğrenmiş Güreş Federasyonu Başkanı Ahmet Ayık: -Ata sporumuzu irtica ele geçirmiş, deyince tüm Sydney hesabını tamamlamış oldu.

Tam 12'den vurdu. 28 Şubat sürecine göre racon kesmek diye buna denir. "Resmi düşman" a vurdun mu, gerisi kolay... Artık garip Harun mı gider okkanın altına, Kombassan haltercisi Halil Mutlu mu, yoksa başörtülü teakvandocu kız mı bilinmez...

Kimse Ahmet Ayık'a sorabildi mi?

-Arkadaş sen şimdiye kadar nerelerdeydin? Madem bu kadar ele geçirme harekâtı vardı, neden önceden, hatta Sydney'e gitmeden, bunca skandal ortaya çıkmadan önce her şeyi açıklamadın? Hem bu çocuk, Harun yani, 1999 yılında dünya şampiyonu olurken, göndere Türk bayrağını çektirir, İstiklâl Marşını dünyaya dinletirken ayyıldızla bir hesabı yoktu da, şimdi mi bu hesap çıktı ortaya?

Sormadı kimse, soramadı, çünkü arkasını "irtica suçlaması " gibi çok güçlü bir "psikolojik savaş aracı"na dayamıştı.

Küçümsememek lâzım Türkiye'de yaşanan psikolojk savaş ortamını...

Yerine göre bir cumhurbaşkanı'nı bile kuşatmaya yönelebiliyor psikolojik savaş, bir bakanı bile...

Mesela, neden son zamanlarda Cumhurbaşkanı Sezer, irtica, laiklik konularına özel vurgu yapıyor? Hatta neden konuşmalarında "Öz Türkçeçilik" akımına, bugünkü taraftarlarından daha fazla vurgu yapıyor?

Kuşatmayı yarmak için, enimim. Psikolojik savaş kuşatmasını...

Kuşatma şu söylemle gelişiyor:

-Sezer'i Faziletliler alkışladı... Sezer'e şeriatçı basın sahip çıktı. Sezer bilmem kimi sevindirdi.

Hatta daha ileri gidip, PKK'nın Sezer'i alkışladığı teması bile işleniyor.

Bu kuşatmadan etkilenmemek zor. Etkilendiğiniz zaman ise, kendinizi sizi alkışladığı bildirilen çevrelerden tecrid etmek, hakim sürecin değer yargılarını benimsediğiniz yolunda güvenceler vermek için kimi söylemler geliştirme ihtiyacını hissediyorsunuz.

Ondan sonra gelsin özel laiklik, Atatürkçülük vurguları, "irtica düşmanı-şeriat tehlikesi"ne özel salvolar...

Kuşatma derinleştiği ve sizi etkilediği ölçüde, bunun en hafif sonucu, yalnızlaşmanız oluyor. Ardından söylem tuturlalığınız yaralanıyor, ardından psikolojik savaş operatörlerinin kurguladığı alanda rol alan insan haline geliyorsunuz. Bir de bakmışsınız, kendinize yabancılaşmış durumdasınız.

Sezer'in Meclis'teki konuşmasına ilişkin şu tesbit bu kuşatmanın aldığı sonuca ilişkin bir değerlendirmeyi ihtiva etmektedir:

"Bir başka rahatsızlık konusu da laisizme yürekten inanan Sezer'in demokrat kimliğinden ötürü dinci basın tarafından alkışlanması ve bunun bazılarınca 'Sezer dincilere yakın' suçlamasına malzeme olarak kullanılması.

"O yüzden son dönem konuşmalarında 'şeriat tehlikesi vurgusu' özellikle öne çıkıyor." (Can Dündar, Sabah, 4 ekim 2000, s. 27)

Yazının başında ifade ettim, kuşatma, etkinliği olan herkesi hedef alabilmektedir. Diyelim bir bakan... İşte Turizm bakanı Erkan Mumcu'nun İÜ'deki konuşmasının bir gazetedeki yorumu: "Bakan'a şeriatçılar sahip çıktı" (Cumhuriyet, 5 ekim 2000, s. 4)

Neyi hedefliyor bu başlık: Bakan'ın durduğu yerin yanlışlığını bakana duyurmak istiyor, hassas çevrelere duyurmak istiyor ve hassas çevrelere duyurduğunu bakana duyurmak istiyor... Jurnal ve korkutma...

Diyelim bir yazar... Can Ataklı, Sabah'ta, "Desteklenmenin dayanılmaz ağırlığı" nı seslendirmek zorunda kalıyor. Doğru bildiğiniz bir görüşü savunduğunuz için falancalar tarafından desteklenme, falancaların yanında yer alma anlamına geliyor, o da "iç tehdide hizmet" niteliğinde görülüp aforoz ediliyor. İtham edilmeme, tasnife tabi tutulmama, dışlanmama, ilişkileri bozmama, falancalarla yanyana görünmeme kaygıları ile kuşatılan yazar, ya pes edip psikolojik savaşın militanı haline dönüşüyor, ya da artık üstü çizilen bir adam haline geliyor.

28 Şubat sürecinde kaç yazarın üstü çizildi böyle... Kaç gazeteci fırça yedi egemen kişilerden, bunu bizzat Can Ataklı ne güzel ifade etti Öküz dergisindeki röportajında...

Psikolojik savaş, insan aklına, özgür düşünceye yönelik bir kuşatmadır gerçekte...

Türkiye bunun çok yoğun günlerini yaşadı. Hükümetler boyun eğdi bu sürece... Boyun eğmekten öte, rol üstlendi pek çok üst makamdaki siyaset adamı... Ama şimdi bu derin kuşatma ordan burdan deliniyor. Psikolojik savaşın şampiyonları da işte bu yüzden saldırganlaşıyor.

Düşüncesine ipotek koydurmayanlar kazanacak sonunda... Onun için doğruda direnme zamanıdır.


7 EKİM 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Ahmet Taşgetiren

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...