Orta Asya'ya mafya
ve rüşvet götürdük!
Bugün bölgede en çok şikayet ettiğimiz yolsuzluk, bizden giden işadamlarından kaynaklanıyor. Ve bugün bu coğrafya tamemen rüşvet, yolsuzluk, haraç ve mafya üzerine kuruludur. Çark böyle.
Türkiye'de demokrasi olmadığını ifade etmek şaşkınlıktır. Bu ülkede herşey tartışılıyor. Ama Avrupa Birliği adına Türkiye'nin egemenlik haklarını bir tarafa koyan zihniyetle karşıma gelirlerse ona tabii ki karşı çıkarım.
"Dış Türklerden Sorumlu Bakan" olarak ne yapıyorsunuz Göreviniz nedir?
Türkiye ile bu cumhuriyetler arasında eğitimden kültüre, ekonomiden siyasete kadar bütün ilişkilerin düzenlenmesi, orada etkili rol almamızın sağlanması amacıyla faaliyet gösteriyoruz. Tabii, bu devletlerle ikili ilişkileri yürüten diğer Bakanlıklarımız var. Bizim yaptığımız, bütün bu ilişkilerin koordinasyonunu sağlamak.
Herkes Türk dünyasının üzerine titrer görünüyor ama, ortada elle tutulur bir şey de yok...
Sovyetler'in dağılmasını belki birtakım komplo teorisyenleri hesap etti ama, devletler bunu farkedemedi. Bu şaşkınlık içerisinde Türkiye'de de her devlet birimi kendine göre politika izlemeye başladı. En önemli problem de bu coğrafyanın yeni bir pazar olarak görülmesinin sonucu bölgeye iş adamı kisvesi altında doluşan insanlardan kaynaklandı. Bunların çoğu macera için gittiler. Bugün bölgede en çok şikayet ettiğimiz yolsuzluk, o dönemlerde giden işadamlarından kaynaklanıyor. Ve bugün bu coğrafya tamemen rüşvet, yolsuzluk, haraç ve mafya üzerine kuruludur. Bunu bizzat kendi yetkililerine söylüyorum. Çark böyle. Sistem kendi taraftarını oluşturuyor. Bunu da kolay kolay değiştirmek mümkün değildir. Bir gecede, komünizmden libarelizme geçen garip bir yapıyla karşı karşıyayız.
Bütün ülkelerden daha öncelikli görünmemize rağmen; neden, petrol ve doğalgaz gibi mega projelerde bir adım ilerleyemiyoruz?
Doğalgaz hadisesinde bugüne kadar takip edilen politikalar yanlıştır...
Bir de Rus yanlısı politikalar var. Mesela, hükümet ortağınız ANAP Mavi Akım için bastırıyor...
Daha önceki hükümetler döneminde alınan bazı kararlar var doğru veya yanlış. Onları takip etmek, yanlışları varsa düzeltmek zorundayız. Bir ülkenin geleceğini özellikle enerji konusunda birkaç ülkeye bağlamak yanlıştır. Enerjinin çeşitlendirilmesi lazımdır. Mesela doğalgazda yüzde 65 Rusya'ya bağlıyız. Bu yanlıştır ve yüzde 30'a kadar indirmeliyiz. Bu bir. İkincisi, mutlaka Hazar havzası ticaretini, yani tarihî İpekyolu'nu tekrar Anadolu üzerinden Batı'ya açmalıyız. Bakü-Ceyhan da zaten sadece petrol getiren bir hat değil, İpekyolu'nun Anadolu'ya bağlanması demektir. O yüzden bu hatta, bazı Amerikan şirketlerinin güdümünde kalmaktan kurtulmalıyız.
Etkinliğimizi Amerika mı engelliyor?
Tabii efendim... Elçibey de zamanında suni bir buhranla düşürülmüştü. Komplo teorisi falan değil, Asya'da ciddi bir hakimiyet mücadelesi var. Azarbaycan ve Çeçenistan olaylarına da öyle bakmak lazım.
Bir de ne yapılsa Rusya'nın bölgedeki etkinliği kırılamıyor...
Alternatif koyamadığınız sürece bu sistemin geçerliliği sürer. Rusya'nın güçlü bir ekonomisi yok ama, eski sistemden dolayı o ülkelerle geçmişe dayalı ekonomik ve siyasi ilişkilerinin varlığından kaynaklanan avantajları var.
Türkiye olarak, Türkî Cumhuriyetler'in başındaki liderlerden memnun muyuz?
Dış politik dengeler açısından cevaplandırılması zor bir soru. 1990'ların şartları açısından önümüze konan kadro bu. Biz bu kadroyla bu ülkelerin geleceğine dönük birtakım faaliyetler yapmak zorundayız. Çoğuna baktığımız zaman eski Sovyet'te Politbüro üyesi ya da bölgelerindeki Komünist Parti üst düzey yöneticileri. Bu yönetimlere bazı ilkeler doğrultusunda öğretmenlik yapmak zorundayız.
Bu ilkeler arasında demokrasi de var mı?
Olması lazım...
Peki, size dönüp Türkiye'de demokrasi ne kadar var da bize demokrasi dersi veriyorsunuz derlerse?
Valla... Türkiye'de demokrasi olmadığını ifade etmek şaşkınlıktır. Bu ülkede herşey tartışılıyor.
Adam "Tüm köpekler öldürülmeli" derse
Tartışılıyor da.. Konuşan cezayı yiyor. En başta da sizin partiniz bütün demokratik taleplere karşı çıkıyor. AB ile entegrasyon vesaire hepsine karşısınız....
AB ayrı bir mesele.. Türkiye'nin egemenlik haklarını bir tarafa koyan bir zihniyetle benim karşıma geldiklerinde ona tabii taraf olmam. Bu milli bir mesele....
312. madde de mi milli mesele?
O da ayrı şey... Bunları sağlam bir zeminde tartışmak lazım.
Daha nasıl sağlam olsun Sayın Bakan? Devlet Bakanlığı makamındayız işte...
Bakın sadece Sayın Erbakan'ın ya da Sayın Erdoğan'ın mahkumiyeti sebebiyle bu konunun gündeme getirilmesi yanlış. 312. madde, 141, 142 ve 163. maddelerin yerine getirilmiştir ve hadise bir rejim meselesidir. O madde, rejimin temel ilkelerine aykırı olan fikirlerin engellenmesine yöneliktir. Bir devlet kendisine karşı eylemleri önleyecek tedbirleri almak zorundadır.
Eyleme geçmeyen bir konuşma için hapis cezaları verilebilir ve insanların siyasi hayatları bitirilebilir mi?
Peki ben size sorayım. ABD Temsilciler Meclisi soykırım kararı aldı. Onun bana bir zararı yok. Ama o karara dayanılarak yarın ASALA eyleme geçerse ne olacak?
O zaman Temsilciler Meclisi'ni toptan 312'lik yapalım. Onunla, bizim konumuzun ne alakası var Sayın Bakan?
Fikir olarak söyledim. Basit bir örnek daha vereyim. Birisi çıkıp, "Türkiye'de bütün köpekleri katledelim" dese ne olur. İnsani boyutu kötü. Yarın birisi çıkıp bütün köpekleri öldürmeye kalkarsa ne olacak?
Efendim insanların düşüncesini çözemiyoruz bir de köpeklerinkini çıkardınız. Konu basit. Korkular üzerine hukuk olur mu, ülke yönetilir mi?
Fikir hür olmalı ama; o fikir çevresine, topluma zarar veriyorsa o fikir önlenmeli... Yine de bu konuyu hiç gocunmadan tartışmak gerektiğini söylüyorum.
Hem AB ile hem de Amerika'yla sıkıntımız var
Türkiye etnik açıdan çok zengin bir ülke. Bunu bir avantaj olarak mı yoksa bir rahatsızlık olarak mı görüyorsunuz?
Yok, bende rahatsızlık doğurmaz. 1927 nüfus sayımında ana dili Türkçe olmayanların sayısı yüzde 9.2'dir. En son 1985 sayımında da bu oran aynıdır. O yüzden endişem yoktur. Biz, nereden gelirse gelsin, bütün insanlara kucağımızı açmışız. Eğer gelen şahıs, kendinde bir farklılık hissediyorsa ve bu farklılığı yüksek sesle dile getiriyorsa ben onun karşısına dikilirim.
Size göre problem, bütün etnisiteden farklı olarak Kürtler galiba!?
Tabii. Bugün Türkiye'de azınlık ırkçılığı patlatılmıştır. Buna Siyasi Kürtçülük de diyebilirsiniz. Televizyona bir kızımız çıkıyor, şarkı söylüyor falan. Sonra pat diye diyor ki, "Benim anam Kürt." Yahu, ben sana ananı sormadım ki! Mesele Kürtçülük, diğerlerinde fazla bir sorun yok.
Sizin bu konudaki çalışmalarınız eskiye dayanıyor. Kürtler'in farklı bir millet olmadığını da iddia etmiştiniz, gürültü kopmuştu.
Beni istedikleri kadar tartışsınlar. Bunu, kendisini "Pankürdist" ilan eden İran asıllı 'Harward'lı Profesör İzadi de söylüyor. "Aynı bölgedeki üç Kürt birbiriyle merhabalaşmanın dışında ikinci bir dille konuşmak zorundadır" diyor. Hangi Kürtçe'yle konuşulacak? "Her milletin müzesinde geçmişine ait eserler ve bulgular var ama Kürtler'e ait tek bir çanak çömlek bile yoktur" diyor. Bilim ortada. Ondan sonra kalkıyor adamın biri ellibin yıllık Kürt tarihinden bahsediyor. Yahu, insanlığın tarihi beşbin yıl... İler tutar tarafı yok. Varsayımlar üzerine bir millet yaratamazsınız. Bunlar kullanılıyor. Madem aynı davaya hizmet ediyorlar niye Apo, Talabani ve Barzani bir tarafa çekiyor...
Biliyorsunuz Talabani ve Barzani ile Türkiye Cumhuriyeti de görüşüyor ve zaman zaman ortak politikalar geliştiriyorlar...
O da yanlış... O da yanlış efendim. Barzani ve Talabani yanlarına on bin tane silahlı çapulçu almışlar kendilerini devlet gibi satmaya çalışıyorlar.
Bölgede bir Kürt devleti kurma projesi olduğunu düşünüyor musunuz?
O proje var. Ben 1993 yılında bu tehlikeye dikkat çeken bir yazı da yazdım. Son on yılda bölgede olup bitenler de bu senaryoya yöneliktir. Nasıl Abdülhamit döneminden başlayarak ısrarla Filistin'de bir İsrail devleti kurdurulup bölgedeki Türk varlığı geriletilmişse şimdi de Kuzey Irak'ta aynı senaryoyla Türk etkinliği kırılmak isteniyor. Asıl amaçları orada bir Ermeni devleti kurdurtmaktır. Bu konuda maalesef Amerika'nın da politikaları var, Fransa'nın ve Almanya'nın da var. Dolayısıyla bizim hem Avrupa Birliği ile hem Amerika'yla sıkıntımız var.
250 milyon Türk için çalışıyoruz
Sayın Bakan, dışarıda kaç kişiyiz. "Dış Türkler" deyince ne anlıyoruz, bu konseptin tanımı nedir?
"Dış Türkler", Türkiye dışında yaşamakta olan, aynı tarihi ve kültürü paylaştığımız insanlardır. Ama, 1960'ların başından itibaren Avrupa ve Amerika'ya yapılan ve 5 milyona varan göç bu kavramın genişletilmesi gerektiğini ortaya koyuyor. Tabii, asıl çağrışım Orta Asya ve Kafkasya'da Türk asıllı ve Türk tarihi ile haşır neşir bağımsız devletlerle ortaya çıktı. Şimdi en doğru tabir, "Türk devletleri ve toplulukları"dır. Volga'dan Mançurya havalisine kadar uzanan, aşağı yukarı 11 milyon km'lik sahada 200-250 milyon arasında değişen
bir nüfustan bahsediyoruz.
Töre dedikleri töresizlik
Sayın Çay, "Töre" partiniz için gerekli ve vazgeçilmez bir kural mıdır?
Hayır efendim öyle bir şey yok. Sayın Somuncuoğlu'nun Cumhurbaşkanlığı adaylığıyla oldu bu. Ne parti anlayışına ne ağabeylik-kardeşlik hukukuna uyuyor. Töre diye ortaya konan hareketin töre ile ilgisi yok. Tam anlamıyla töresizlik. Hepimiz rahatsız olduk.
Buna rağmen, Sayın Somuncuoğlu törelendiğiyle kaldı...
Şu anda disiplin kurulumuz çalışıyor, bir karar verecek.
Seçim öncesinde erkek-ürkek konusuna çok vurgu yaptınız. Bu şimdi başınızı ağırtıyor mu?
Valla ben bunu, kendi bölgem olan Çorum'da ne duydum ne de söyledim. Bakın, 35 yıldır görüşlerim ne ise bugün Bakan olarak da odur. Eğer bu siyasetten çekilmeme yol açacaksa, siyasetten de çekilirim.
Neden çekileceksiniz? Partinizde sizden rahatsızlık mı duyuluyor?
Hayır efendim. Benim düşündüğüm MHP'nin Türk milliyetçiliği çizgisinde devlet yönetiminde olması gerektiğine inanıyorum. Bir farklılık olursa şöyle düşünürüm. "Demek ki parti yönetimindeki arkadaşlarımla anlaşamıyorum. O zaman çekilirim." Töre budur işte...
Duygusal konuşuyorsunuz. Yoksa, çizgi konusunda bir endişeniz mi var?
Şu anda bir endişem yok... Ne Genel Başkanımız'la, ne Bakan arkadaşlarla ne de kadrolarla...
Siyasetten çekilirim!
Türk Kurultayı'nı siz organize ediyorsunuz ve hemen hemen bütün "Türk" derneklerinin kurucususunuz. Neredeyse, "Türk" denince akla ilk gelen isimsiniz...
Estağfurullah...
Türklük'le dolu bir kariyer ve sonunda Türk Dünyasından Sorumlu Bakanlık. İdealiniz de herhalde buydu!...
Evet ama bunu ben planlamadım. Siyasete atılışım tesadüftür. Açıkça söyleyeyim üniversite günlerimi arıyorum.
Umduğunuz devletle bulduğunuz devlet arasında fark var mı?
Zor bir soru, zor. İdeallerle siyaset hiçbir zaman bağdaşmıyor. İdeal bir noktada hayal olarak kalıyor...
MGK'ya müşavirlik yapan ve "Devletin sözcüsü" bilinecek kadar devlete yakın bir kişi olarak, siz de hayalkırıklığına uğrarsanız vay halimize...
Şimdiii... Bir noktaya kadar getirdiğıiniz bir projeniz olur ama sizinle aynı şekilde düşünmeyen başka bir Bakan'ın engellemesiyle karşılaşabilirsiniz. Herkes aynı değil... Ama, demokrasinin en önemli özelliği meşveret. Birbirimizle konuşuyor, tartışıyoruz...
"Türk" deyince akla gelen isim!
Devlet Bakanı Prof. Dr. Abdülhaluk Mehmet Çay, Bakanlık görevi öncesinde de Türkiye'nin yakından tanıdığı, tartışma koparan araştırmalara imza atan bir isim. Birçok "Türk" derneği ve vakfının kurucusu ve başkanı olmasının yanısıra bu konuda sayısız eser ve makalesi de bulunuyor. 1945 Çorum İskilip doğumlu Çay'ın, çeşitli gazete ve dergilerde yayınlanan yazılarında kullandığı mahlaslar da masasındaki bozkurt heykelciği gibi şanına yakışıyor: Ertuğrul Afşin, Yazıcıoğlu, Korktu-Ata, Pars-Buga, Ertuğrul
Çengiz ve Irkıl Ata.
|