![]() |
![]() |
![]() |
| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Az zamanda çok fazla değişmedi mi?Şu Süleyman Demirel'in, yeğeni Murat Demirel'i, kardeşi (veya biraderi) Haydar Aliyev'e takdim eden mektubu var ya.. Büyük çoğunluk bu mektubu, Süleyman Demirel'in, Cumhurbaşkanlığı makamını yeğeni için kullanması şeklinde eleştirdi.. Demirel de, yaptığı açıklamada, özetle şunları söyledi.. -Ben sade yeğenim için değil, yurt-dışında iş yapmak isteyen tüm müteşebbis Türkler için, mektuplar yazdım!.. Bu "yeğen için yazılan mektup"la ilgili tartışmaları izlerken, birden "zaman tüneli"ne girdim.. Demirel'in yeniden-doğduğu ve 1991'de başbakan olduğu günleri hatırladım. Hatırlarsınız.. Demirel ve o dönemde Özal'ı hedef alan muhalefet, hep aynı suçlamaları yapardı.. -Turgut Özal, işadamları ile çok sıkı-fıkı oldu.. Seyahatlerine işadamlarını götürüyor.. İşadamlarının yatlarında kalıyor.. Bu yanlıştır, ayıptır.. Demirel'in yeniden başbakan olduğu ilk dönemdi.. Başbakan kimliği ile ilk Amerika ziyaretini yapıyordu.. Bu ziyareti izleyen gazeteciler grubundaydım.. Uçakta, Amerika ile "gerçekten" iş yapan müteşebbisler, tekstil kotasının azlığından, Amerika'nın Türk ihracatına çıkardığı engellerden söz ediyorlardı.. "Daily News"un da sahibi olan İlnur Çevik, aynı zamanda Demirel'in danışmanıydı. Uçaktaki işadamlarından Murat Vargı, İlnur Çevik'ten bir istekte bulundu.. Şöyle dedi: -Sayın Başbakanla bir görüştürsen bizi.. Amerika'da Başkan dahil, pek çok yetkili ile görüşecek.. Kendisine bu tekstil kotaları hakkında bilgi versek.. Görüşmesi sırasında, engellemeleri anlatıp, ihracatımız önündeki engelleri açabilir.. İlnur Çevik, uçağın önüne gitti.. Demirel'le konuştu.. Ve dönüp, Demirel'in ceivabını Murat Vargı'ya iletti.. Şöyle demiş Demirel -Ben, kimsenin kişisel ticari ilişkilerindeki sorunları çözmek için Amerika'ya gitmiyorum. Ben, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Amerika Birleşik Devletleri arasındaki ilişkileri ele almak için gidiyorum Amerika'ya.. Neticede, Demirel, Murat Vargı'nın görüşme isteğini reddetmişti.. Bu olayda adı geçen İlnur Çevik de, Murat Vargı da, hayattalar ve hafızalarına hala sahipler.. İsteyen, olayı onlardan da sorabilir. Neyse.. Aradan yıllar geçti.. Demirel de, bambaşka bir başbakan ve arkasından cumhurbaşkanı oldu.. O kadar değişti ki, işadamları da ona uymak için değiştiler.. Özal'ın çevresinde bulunan ve "erkek papatyalar" diye anılan işadamları, Demirel'in "erkek kasımpatıları" oldular.. Demirel Romanya'dan Pakistan'a, Azerbaycan'dan Kazakistan'a, Türk müteşebbislerinin problemlerini çözmek amacıyla gitmeye, mektuplar yazmaya başladı.. "Biraderim" diye hitap ettiği Orta Asya'lı babalara, kimbilir, daha kimler için, referans mektupları yazmıştır? Benim asıl değinmek istediğim konu, "Demirel'in yazdığı mektuplar" değil.. Ben "Şarklılık"tan söz etmek istiyorum.. Demirel'in, Özal'ı eleştirdiği konularda, Özal'ın davranışlarını da aşmasıdır mesela Şarklılık. Ya da, ikbal döneminde Demirel'in peşinde koşuşan işadamı kisvesindeki bazı kişilerin, "Murat Demirel Olayı"ndan sonra, arazi olmaları ve aile hakkında ileri-geri konuşmalarıdır Şarklılık.. Bakalım "Kopenhag Kriterleri", bu çarpık ahlak ve vefa anlayışına da çözüm getirecek mi?
DIŞ POLİTİKA İpoteklerden bağımsız olabilmek
Dış Politikamızı, "çözümü bizim elimizde olmayan" veya "tek başımıza çözmemiz mümkün olmayan" kriz konularının ipoteğinden kurtarmamız şarttır.. Amerikan Kongresi'ndeki "Ermeni Tasarısı"na endeksli olarak, Türk-Amerikan stratejik ittifakı'nı "misilleme tedbirleri"ne konu etmemiz, bu ipoteklere bir örnektir.. 1960'lardan beri, dünyanın gündemi ne olursa olsun, bizim diplomatlarımızın "Haklı Kıbrıs davamız"dan başka hiçbir konuya girememeleri de, bir başka dış politika ipoteğidir. Örneğin Türkiye, uzun bir dönemde, bağımsızlığına kavuşan ülkelerin kurtuluş mücadelelerine, Kıbrıs'a ilişkin tutumlar yüzünden, karşı safta yer almıştır.. Şimdi de, Amerika'daki Ermeni lobisinin akıl ve mantık dışı girişimlerini protesto etmek için, hukuk ve insanlık dışı Irak'taki Saddam rejimine yakın görünecek bir yerde durmayı düşünebiliyoruz.. Anayasalarımızı, eski anayasalara reaksiyon olarak yaptığımız için, anayasa krizlerimiz hiç bitmedi.. Dış politikada da, pozitife dönük değil, negatife (veya tepkiye) dönük adımlar attığımız için, sürekli küsüp-barışma çizgisi izliyoruz.. Biraz olsun değişmeliyiz..
Şaka Ben yeni duydum!..
Hani Yeniçeri, yolda rastladığı Yahudi'yi dövmeye başlamış.. Yahudi şaşkın sormuş.. -Ağam suçum ne? Neden vuruyorsun bana? Yeniçeri, bıyıkları dimdik, bağırmış.. -Siz Hz. İsa'yı çarmıha germişsiniz!.. -Ama o iş, 1500 yıl önce oldu!.. Yeniçeri bir yumruk daha atmış.. -Ben daha dün duydum bu olayı, demiş.. KISSADAN HİSSE- Bazı çevrelerin, banka boşaltma ve kamu fonlarını kullanma olaylarını ilk kez duymuş gibi şaşırmaları, Yeniçeriliğin devam ettiğinin kanıtıdır.Ve herhalde son Yeniçeri, Ecevit'tir. Belki de hala duymamıştır olanları.
mehmetbarlas@attglobal.net
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|