![]() |
![]() |
![]() |
| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Yolsuzluğun siyasal çerçevesi...Egebank temelindeki yolsuzluk iddiaları her geçen gün yeni boyutlarla renkleniyor. En son Murat Demirel'in bankanın soyulduğu gün bankada olduğunu gösteren görüntülerinin ortaya çıkmasıyla tam anlamıyla bir vurgunun nasıl gerçekleştiği tam olarak ortaya çıkmış bulunuyor. Bu noktada Süleyman Demirel'in olaya yaklaşımı çok enteresan. Demirel kendisini olayın tamamen dışında tutabileceğini varsayarak, kendisine sorulan her soruyu, kendisini işin içine çekme gayreti olarak etiketliyor. Türk siyasal literatürüne 'siyasal meşruiyet' ve 'sayısal meşruiyet' ayrımlarını kazandıran Demirel'dir. Buradan yola çıkarak 'siyasal sorumluluk' ve 'hukuki sorumluluk' kavramlarına başvurabiliriz. Olayın içinde Demirel'in hukuki sorumluluğu olup olmadığını zaman gösterecek. Fakat kendi soyadını kullanan ve cebinde beş parası olmayan birinin banka sahibi olabilmesini mümkün kılan çarkın tamamen dışında ve siyaseten sorumsuz bir konumda olamaz Demirel. Kendisinin soyadı olmasaydı, beş kuruşu olmayan birinin bu imkanları elde etmesi mümkün olamayacağına göre, mesele açıktır; bütün bu işlerin gerisinde nüfuz ilişkilerinin etkili bir şekilde kullanımı vardır. O nedenle Demirel'in bu işle ilgili daha çok konuşması gerekir. Ayrıca Demirel'in görev süresi uzatılsaydı ve hala işbaşında olsaydı, bu soruşturmanın bu kadar kolay yapılamayacağı gibi bir izlenimin kamuoyunda –haklı ya da haksız– oluşmuş olmasından dolayı da, Demirel'in daha aydınlatıcı konuşmalar yapması gerekiyor. Bunun yanı sıra olayın üzerine ne kadar gidilebileceği her zamanki gibi sorunun eksenini oluşturuyor. Başbakan Ecevit'in kendisine bu konuda sorulan sorular hakkında, ayrıntıları bilmediğini ve herkes gibi basından izlediğini söylemesi, açık bir siyasi desteğin bu soruşturmaların arkasında durmasının dışında bir pozisyonu dillendirmiş oluyor. Oysa Hükümetin bu tip bir olayda bütün siyasi gücüyle olayların gerçek yüzlerinin ortaya çıkarılması pozisyonunu alması gerekirdi. Fakat 'siyasal istikrar'ın siyasetsiz ve demokrasisiz kurulmuş dengeleri buna izin vermiyor belli ki... Yolsuzluklar ile bir ülkenin siyasi anlayışı arasında bire bir ilişki var artık bu çağda. Daha çok demokrasi demek, daha çok şeffaflık, denetim ve siyasi sorumluluk demektir. Demokraside tenzilata gidilince, asayiş meselelerinden ekonomiye kadar her konuda 'örtülü' ve 'rutin dışı' işlerin yaygınlık kazanması kolaylaşıyor. Bugün siyasi sistemin kilitlenmesi ve siyasi alanın daraltılmasına bağlı olarak ne gibi yolsuzlukların ne kadar kolay yapılabildiğini işaretleyen gündemlerin içinde boğuluyoruz. Siyaset devreden çıkarılıp, siyasetsizleşme palazlandıkça, sistemin ara mekanizmalarının hepsi kilitleniyor ve neticede ortaya çıkan tablo da, yolsuzlukların olmamasının şaşkınlık yaratacağı bir tablo olmaktan öteye gidemiyor. Bu ülkede daha çok demokrasi isteyenlerin karşısına çıkanların, milli egemenlik, ülkenin bölünmez bütünlüğü gibi haklı hassasiyetleri nasıl bin manipülasyonla 'bahaneye' dönüştürerek yolsuzlukların egemen olduğu mekanizmaların dokunulmazlığını sağladıkları görülüyor. Öte yandan 'iç tehdit' mantığının egemen olduğu bir bakışla da yolsuzlukların çözülemeyeceğini anlamamız gerekiyor. Yolsuzlukların 'iç tehdit' haline getirilmesi de, asayiş mantığının tabiatı gereği, çözüme ulaştırıcı sonuçlar alamayacaktır. Çünkü 'iç tehdit' bakışı, asayiş mantığını palazlandıran ve demokrasiyi dolaysız olarak eksilten bir etki yaratmaktadır. Çözüm, siyasetin devreye girmesi, siyasetsizleşmeye karşı 'siyasi etkinliğin' artarak gündemleşmesidir. Siyasi alan genişledikçe, yolsuzlukların sahası daralır, aksi halde, yolsuzluklar siyasi sistemin kilitleyici refleksi haline gelir...
ocelik@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|