![]() |
![]() |
![]() |
| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Yüzyıla tanıklık...George Seldes, 1909 yılında 3,5 dolar haftalıkla başladığı gazetecilik mesleğini neredeyse bir yüzyıl sürdürdü. 94 yaşındayken (1987) kaleme aldığı "Witness to A Century" (Bir yüzyıla tanıklık) adlı kitabında, kendi ülkesinde ve dışarıda yaşadıklarını 'gözlem' olarak anlatır. 1911 doğumlu Edward Robb Ellis, gazetecilik yapmaya karar verdiği 14 yaşından itibaren günlük tutmaya başlamıştı. Yaşadıklarını kaleme almaya karar verdiğinde sadece gazetecilik ürünlerini değil, not tuttuğu defterleri de rehber olarak kullandı. 1995 yılında yayımlanan "A Diary of the Century: Tales from America's Greatest Diarist" (Yüzyılın not defteri) adlı kitabında, ülkesinin bu yüzyılda yaşadıklarını aktarır... Bu iki örnek aklımda olduğu için, yıllardır, "Ne olur, birisi de Türkiye'yi kendi özel penceresinden böyle yansıtsa" diye içimden geçirir dururum. "Ölülerinizi hayırla yâdediniz" tavsiyesini yanlış anlamış bir kültür açısından, bunun hiç de kolay bir şey olmadığını bildiğim halde... Geldes, "Ben" diyor "Biographie Universelle de France adlı başyapıtın 'Yaşayanlara saygı borçluyuz, ölülere ise sadece gerçeği...' görüşüne kulak vermeyi tercih ederim..." Bunu bizde yapacak bir babayiğit herhalde çıkmaz diye düşünmüşümdür... Bu düşüncemi değiştirmemi gerektiren bir kitap geçti elime: 1919 doğumlu, mühendis ve işadamı Burhan Oğuz'un "Yaşadıklarım-Dinlediklerim: Tarihi ve Toplumsal Anılar" (Simurg, 2000). 80'li yaşlarını sürdüren yazar, İstanbul aristokrasisine doğmuş, aile çevresi sayesinde Cumhuriyet'i kuran kadronun öndegelen şahsiyetleriyle dolu bir hayat yaşamış... Sosyalist olduğu için çile de çekmiş; bu deyim daha piyasada yokken 'sakıncalı piyade' olmuş, pasaport alamamış, vakıf kuruculuğu güvenlik gerekçeleriyle reddedilmiş... Yazarın bir özelliği de, anılarını 1937 yılından beri tuttuğunu söylediği (s. 643) günlüklerden aktarması. Burhan Bey'in sol örgütlerle ve yayın çevreleriyle ilişkisi olduğu da anlaşılıyor. Prof. Niyazi Berkes'le yazışmalarını da eklemiş 768 sayfalık hacimli anı kitabına. En başta uyarayım: Burhan Oğuz 'din' konusunda farklı görüşlerin sahibi. Lâfını esirgeyenlerden olmadığı için bir çok yerde dindarları rahatsız edebilecek ifadeler de kullanıyor... "Son derece inkılâpçı bir ruha sahipti; hacı, hoca, sarıklı, sakallı gördüğünde sinirlenir, keli kızarırdı; elinde olsa hepsini asardı" diye tanımladığı İstiklal Mahkemeleri'nin ünlü Kel Ali'si Ali Çetinkaya'dan fazla farklı düşünmediği bile söylenebilir... Anlattıklarının bazıları 'marjinal' tarih kitaplarında rastlanılan bilgiler. Sözgelimi, İsmet İnönü'nün Amerikan mandası yanlısı olduğunu ve İstiklal Savaşı için Anadolu'ya geçmeye bir türlü ikna edilemediğinden zorla götürüldüğünü yazıyor. Ancak önceki anlatımlardan farklılığı, Burhan Oğuz'un, naklettiklerine tanıklar göstermesi... Evinde büyüdüğü Yenişehirli Şükrü adıyla mâruf İttihatçı kökenli, sadece 20 kişiye verilen İstiklal madalyası sahibi bir eski askerin anlattıkları bile yeterli. İnönü ile ilgili hikâyeyi Şükrü Bey anlatmış; ancak bir gün evlerine gelen yaşlıca zatı "İnönü'yü ikna için götürdüğü Pendik'teki evin sahibi" olarak tanıtmış ve "Sor ona" diye zorlamış... Yaşlı adam, "Daha ne olacak" demiş, "Şükrü Bey adamı üç gün hapsetti..." (s. 36) Düşmanı desteklediği için İzmit'te linç ettirilen Ali Kemal'le ilgili 'değişik' bir bilgi veriyor Burhan Oğuz. Ali Çetinkaya, Yunanlılar Ayvalık'a doğru yürüyünce o sırada dahiliye nazırı olan Ali Kemal'den ne yapmaları gerektiğini sorduğunu, nâzırdan "Ateş açın" emri gelince milli mücadele cephesini açtığını anlatmış... Bunu naklettiği bir tanıdığı, "Tevekkli" demiş, "Ne zaman Ali Kemal'in adı geçse, Ali Bey susardı..." Burhan Oğuz'un üvey babası Şükrü Bey cepheden bir İsmet Paşa hikâyesi anlatmış... Şöyle: "Garp Cephesi kumandanı İsmet Paşa, Eskişehir-Kütahya muharebeleri sırasında çok başarısız bir idare sergilemiş. 'Kayalık arazide askeri sipere sokmuş, düşman topçusunun her patlayan mermisi bir kaç kat etkili olmuştu' diye anlatmıştı Şükrü Bey. Düşman cephemizi yarmış. Karargâh şifre zabiti Eyüplü Asım Bey'miş. Onun anlattığına göre Mustafa Kemal Paşa'nın cepheye hareket ettiği şifresi geldiğinde sapsarı olmuş İsmet Paşa, 'Beni idam etmeye mi geliyor?' diye mırıldanıyormuş. Bunu orada bulunan karargâh zabiti Bekir Kaleli de doğrulamıştı. Sonradan Asım Gündüz Paşa'nın (nâm-ı diğer Kel Asım - Genelkurmay 2. başkanı) hâtırâtından okuduğuma göre, Mustafa Kemal Paşa ona gizlice İsmet Paşa'nın harekâtını denetim altında tutması tâlimatını vermişmiş." (s. 76). Üniversiteyi bitirdikten sonra gittiği asker ocağında 'solcu' olduğu için çavuş çıkarılınca, aile dostları, "Niye bize gelmedi?" demişler. Bunun üzerine, aradaki bir izinde, o sırada Genelkurmay başkanlığından ayrılmış, ama Yüksek Askeri Şura üyeliği devam eden olan Org. Kazım Orbay'a uğramış... "Baktım" diyor Burhan Oğuz, "Paşa'nın tavrı menfi. Ben de ona bütün faaliyetimin milleti uyandırmaya yönelik olduğunu (..) anlattım; Paşa, 'Bunlar Bolşevik metodlarıdır' dedi. Suçum varsa kanun beni cezalandırsın dediğimde, Paşa, 'Ordu, kanunun üstündedir' diye kestirdi." (s. 99) Burhan Oğuz yüzyıla kendi penceresinden ilginç biçimde tanıklık ediyor. Arkası gelecek.
tkivanc@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|