![]() |
![]() |
![]() |
| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Avrupa'nın öngördüğü modelYine yaklaşık on günlük bir yolculuğu çıkmak zorunda olduğumdan, ancak bu süre boyunca yazılara ara vermek de istemediğimden bir kez daha içeriklerinin pek "bayatlamadığını" umduğum "konserve yazılar"a başlamak durumundayım. Anımsarsanız, geçtiğimiz ay çıktığım yolculuk sırasında Avrupa'nın tanımı, işleyişi ve yapısı konusuna değinmiştim. Şimdi Avrupa'nın kendisi için nasıl bir model öngördüğü sorusuna geçebiliriz. Bunun için yaklaşık üç yıl önce kaleme aldığım bir yazının kimi bölümlerini aktarmakla yetineceğim: "Avrupa gelecek için ne tür bir model öngörüyor? Ülkemizde bu konuda söz alanların büyük kısmının görüşü belli: 'Genişleyen ve etkinliğini artıran bir Avrupa Birliği.' Gerçekten böyle mi? Klasik aktörlere Çin gibi yeni adların eklenmekte olduğu çok-merkezli bir dünyada yaşıyoruz artık. Bu ölçüde 'geniş' bir Avrupa'nın söz konusu odaklara karşı siyasi bir istikrar ve bütünlük sergilemesi olanaklı mı? Bugüne kadar bir 'ekonomik dev - siyasi cüce' olduğu vurgulanan Avrupa, siyasi açıdan daha da güçsüzleşmeyi ve belirsizleşmeyi göze alabilir mi? Bu düzlemde 'Avrupa Para Birliği' projesi AB'nin 'genişleme süreci'nden çok ama çok daha önemli. Artık karşımızda 'iki-hızlı bir Avrupa' var. 'Derinleşen Avrupa' ile 'Genişleyen Avrupa'nın çizgileri her gün birbirinden biraz daha ayrılıyor. Genişleme sürecinin 'bu hızda' gerçekleşmesi de bunun kanıtıdır. Nedir bu 'iki Avrupa?' ABD'li yazar William Pfaff'ın kimi görüşlerini kısaca anımsayalım. 'Derinleşen Avrupa' tek bir millet gibi hareket edecek ve milli hükümranlık düzeyini gevşetecek 'Merkezi' bir Avrupa'ya karşılık geliyor. Bu gevşeyen hükümranlık içinde (Fransa'ya rağmen) tek bir iradenin ortaya çıkması bekleniyor: Almanya. Bu ülke ortak bir Merkez Bankası ve para birimiyle bütünleşen Avrupa'nın, deyim yerindeyse, keyfini sürecek. Peki bu 'çekirdek oluşum'un dışında kalanlar ne olacak? Bu ülkeler bir 'ayrıcalıklılar' (daha doğrusu, 'kendini ayrıcalıklı hissedenler') kulübü oluşturacak. 'Genişleyen' Avrupa 'Çekirdek Avrupa'yı kuşatan bir 'çevre kuruluşu' olmaktan öteye gitmeyecek. Ortaya 'gevşek' bir yapı çıkacak. Üye sayısı 30-35'i bulacak bir kuruluşun 'merkezi bir birlik' ve 'etkili bir karar mekanizması' sergilemesine olanak yok. 'Genişleyen Avrupa' aslında 'Çekirdek Avrupa' oluşumuna meşruiyet sağlayan bir araçtır. 1997 yılı ortalarında Fransız 'Libération' gazetesi, genişleyecek AB için şu tanımı kullanmıştı: 'Güvenlik Konseyi olmayan bir Birleşmiş Milletler!' Görüldüğü gibi, Türkiye'nin bu işe yanıp yakılması anlam taşımıyor. Eğer 'Çekirdek Avrupa' projesi gerçekleşirse, Türkiye bir gün -ister istemez- kendini bu 'çevre kuruluş'un üyesi olarak bulacak." Tam da bu nedenle, ülkemizin genişleme sürecine dahil edilmediği 1997 Lüksemburg Zirvesi sonrasında şöyle demiştim: "Türkiye'nin 'Avrupalılaşma' hedefini bu kadar dar ve histerik bir çerçeveye kapatmak gereği yok." Son üç yıllık süreç o dönemin "umutsuzluğunu" gidermeye yetti sanırım. Türkiye, çok önemli gelişmeler sonrasında, Türkiye-Avrupa Ekseni'nin çok ciddi bir kırılma tehlikesi atlatmasının ardından Helsinki Zirvesi'nde istediği sonucu elde etti. Bu sonuç pek çok "uluslararası koordinat"ın değişmeye yüz tuttuğu bir dönemle çakışıyor. İşte bunun içindir ki Türkiye-Avrupa Ekseni'nin öyküsünü bütün ayrıntılarıyla, bütün seçenekleriyle sık sık gözden geçirmekte büyük yarar var.
harslan@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|