![]() |
![]() |
![]() |
| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
"Birinci derece tanık"tan Türkiye gerçeği!Yaklaşık 5 yıldan beri ülkeyi esir alan irtica avcılığının, bilimsellikten ve sosyolojik gerçeklikten ne kadar uzak olduğu her geçen gün daha iyi anlaşılıyor. Savaş açtığı, başörtüsünün, sakalın, vakfın, derneğin ve benzeri "sembol"lerin toplumsal tabanına ilişkin en ufak bilgisi olmayan bir irade, irticayı önlemek adına yeni bir ülke inşa etmeye soyunuyor. Türkiye, kendisini var eden özellikleri, "yerel laik güçler"in dar dünyasına feda etmeye zorlanıyor. Bu mantığa karşı, ne din olgusunun toplumsal önemini ne de bu ülkenin insan malzemesinin kültürel bileşimini anlatarak sonuç alabilmek mümkün değildir. Ama, yine de bazen 28 Şubat'ın yeniden ürettiği "irtica tehlikesi"nin ne kadar büyük bir palavra olduğunu ortaya koyan belgeler çıkıyor da paranoyak olmadığımız anlaşılıyor. İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'ın, "Asıl tehlike irtica değil yolsuzluklardır" şeklinde özetlenebilecek sözleri gibi. Bakan, "Devlet, her an bunların -irticacı memurların- ilişiğini kesebilir. Zor bir şey değildir. Ama, Türkiye'de yıllardır gözlerden kaçan tehlike, yolsuzluk ekonomisidir. Bu gündeme gğetirilmediği sürece irtica adı altındaki söylemler satıhta kalır" diyor. Bu sözler aslında aylardır kamuoyu eğilimlerini araştırmak için düzenlenen anketlerin baş sorusu olan "Sizce en büyük tehlike nedir?" sorusuna verilen cevapların teyitidir. O anketlerde de irtica tehditi bir-iki puan düzeyinde kalırken, yolsuzluk, rüşvet ve gelir dağılımı adaletsizliği hep ilk sıralarda yer almaktadır. Laikçi güçlerin yapmadıkları, daha doğrusu sonuçlarından çekindikleri bilimsel analiz bu anketlerle yapılıyor. Tantan'ın söylediği de budur... Bu sözler herhangi birisi tarafından, sözgelimi "İslamcı" bir politikacı ya da "demokrat" bilinen bir yazar tarafından söylense bir değer taşımayabilir ki, epeyidir bu kimlikteki insanların söyledikleri bir anlam ifade etmemektedir. Ama, İçişleri Bakanı farklıdır. Çünkü o "birinci dereceden tanık"tır. Bizzat kendi yönetiminde olan güvenlik güçleri, sabah "hayali ihracat" akşam "naylon fatura" operasyonu yapmaktadır. Aynı güvenlik güçleri, bir gün banka boşaltan bir gün de ihale yolsuzluğuna karışan üst düzey suçluların peşinde koşturup durmaktadırlar. İstisnasız her gün; bazen bir bazen de birden fazla ve herbirinin değeri trilyonlarla ifade edilen yolsuzluklar patlamaktadır. Sadece, bu yazıyı yazma müddetinde bilgisayarıma üç tane yolsuzluk haberi düştüğünü söylersem ne demek istediğim daha iyi anlaşılacaktır. Bu suçlar sadece, balinalar, paraşütler, yeğenler, dayılar tarafından değil bizzat devlette odaklanan yolsuzluk şebekeleri tarafından organize edilmektedir. Tehlike bu yüzden büyüktür. İçinde devletin savcısı, polisi, müdürü ve memurunun bulunduğu suç organizasyonları İstanbul'dan Kars'a, Adana'dan Artvin'e kadar yurdun dört bir yanını sarmıştır. Diğer bir deyişle, laikçi güçler "irtica ile mücadele paranoyası" pompalayıp dururken devlet sistemli bir şekilde soyulmaktadır. Sadece, banka içi boşaltma ya da önemli ihalelerin siyasi bağlantılı çıkar ilişkilerine dayanılarak peşkeş çekilmesi değil, irili-ufaklı hacimde soygun yapılmaktadır. Tabandan yukarıya bir suç piramidi örülmüş durumdadır. Devleti ele geçiren de işte bu piramidin katmanlarında odaklanan ilişkilerdir. Yağmur gibi yağan mali operasyonlar Türkiye için birer sosyal fizibilite raporudur. Asıl tehlike, halkın kaynaklarının bürokrasinin talanına açık oluşudur. Yolsuzluk ve suç ekonomisidir. Bu gerçeğin, irtica paranoyası ile örtülemeyeceğini farkettiğimizde Türkiye için çok geç olabilir.
mkaraalioglu@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Bilişim |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|