YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan

  Arşivden Arama

 

 

Sürekli Devrim

Ne Ermeniler'in soykırım iddiaları, ne Avrupa Birliği'ne yönelik engebeli tutumlar!.. Ne de ABD, Avrupa ve musevî lobilerinin Türkiye'ye yönelik inişli-çıkışlı politikaları!.. Bugünün Türkiyesi ise, bu tür sorunları aşabilecek bir kıvam noktasında.

Fakat ne acıdır ki Türkiye yönetimi, enerji ve eforunun yarıdan çoğunu boşa akıtmakla meşgul. Hükümetleri, üniversiteleri, bürokrasisi, ve tabiî en başta da MGK, ülkenin geleceğine teksif edilmesi lâzım gelen dikkat ve eforun yarıdan fazlasını içe yöneltiyor. Yok başörtüsü, yok imam hatip, yok üniversitelerde kılık kıyafet ısrarları. Doğrusunu söylemek gerekirse, bu uygulamaların bir sonunun gelmesi lâzım. Zaten ekonomik olarak bitmiş bir topluma ve yarınlarımızın teminatı genç nesillerimize vurgulanan bu politikalardan, şöyle etrafa bakıyoruz da bîzar olmayan, istikbale yönelik şevkleriyle oynanmamış hemen hiç kimse kalmamış.

Unutulan insan ve toplum

Gönlü kırılmış, kendi ülkesinin geleceğine olan itimatlarını yitirmiş enflasyon baskısı altında can çekişen ve neredeyse "Bu ülke artık adam olmaz" diyerekten, sonu gelmez nihilist karanlıklara doğru hızla ilerleyen bir toplumun önününün alınmasına, kalbinin kazanılmasına ve ülkesinin ve istikbalinin istikametinde dimdik ayakta durmasına, hâlâ daha niçin yardımcı olunmaz, bu toplumun elinden bir tutan olmaz? Anlayan varsa beri gelsin.

Burada vicdan sahibi bir idrak ehlini muhatap olarak arıyor değiliz. Esatiri nitelikler taşıyan bir mitoloji kahramanı da değil kuşkusuz muradımız. Tam aksine mevcut uygulamaların kotarıcısı ve uygulayıcısı konumundaki heyet ve sorumluların bütününe sesleniyoruz. Mao'nun veya Kaddafi'nin "sürekli devrim" tezlerini tedâî ettiren ve Türk toplumunu neredeyse lâl ü ebkem bırakan bir uygulamanın, iyi-kötü bir muhasebesinin yapılmasını ve millî vicdanda açılmış bin bir yaranın tedavisini bekliyoruz.

Avrupa Topluluğu'na sığınma

Türkiye halkının hâlâ daha anlamakta güçlük çektiği ve sürekli kan kaybettiği bu berzahta, toplumun Avrupa Birliği meselesine ilişkin problemler karşısında ne kadar hissi, gerçeklerden uzak duygu ve arayışlar içine sürüklendiğini işte hep birlikte görüyoruz. Yapılan bütün araştırmalar onu gösteriyor ki, halkın yüzde 70-80'i, Avrupa Birliği'ne taraftar bir halde.

Bu tercihlerin, ne kadar sığ ve spontan durduğunu anlamak hiç de zor olmasa gerektir. Ama burada yatan derin sevki tabiîleri de iyi okumak lâzım değil mi?

Yapılan kamuoyu araştırmalarının altı biraz daha kazınsa, Türkiye toplumunun Avrupa Birliği dışında, önünde hiç bir ufuk göremediği gayet iyi anlaşılmaktadır.

Muktedir olmayan, her gün ufalanıp duran siyasetçilerinden toplumun bir beklediği yok. Bunlar kötü olsa bile, cetvel gibi dostdoğru bir siyasî partiyi de koysan bu toplumun önüne, gene bu durum değişmez kanaati hakim kamuoyunda!.. Hırsızlık değişmez, yolsuzluk kalkmaz, güçsüzlük izâle olmaz, enflasyon çözülmez kanaati var bu toplumda. İşte bu yüzden, denize atlayan kaçakların psikolojisi ile hareket ediyor halk. Gözlerini dışarıya dikmiş, içerideki baskıdan yıldığı için, şu günkü günde Avrupa Birliği'ne âdeta bir kurtuluş simidi gibi sarılıyor.

Dahası var!.. Toplum artık Türkiye'de, adam yerine konmadığını düşünüyor. Ekonomik yoksunluk yetmiyormuş gibi, bir de 50 yıllık demokratik kazanımlarını gün gün kaybetmek yok mu?

Partileri kapanıyor, seçtiği milletvekilleri gözü önünde horlanıyor, dahası şeâiri-i islâmiyeden bildiğimiz örtüler parçalanıyor, bunlar en tabiî bir insan hakkı muâmelesi de görmüyor. Bu halk, bu toplum, bu topraklarda yaşadığı bin yıllık acı-tatlı hatıraları arasında, böyle bir uygulama hatırlamıyor, buna bir mânâ veremiyor, içi sürekli kan ağlıyor.

İçine düştüğü derdin telâfisini de göremeyen çaresiz bir aşık gibi, ya da konar-göçer bir eski zaman dervişi gibi, Avrupa Birliği'nin kapılarında yorgun hayallerle gün geçiriyor. Hayal kuruyor, fakat encâmında da habersiz!.. Bahtının kapıları mı açılacak, Avrupa Birliği'nin kapıları mı? Onu da bilmiyor.

Dalgın bir duruş

Tarihi fütuhatlarla dolu, acı-tatlı nedir bilir, sabırla korukların helva olduğuna bin kere şahit bu insanların çektiği acı; göklere yükseliyor, ortalıkta bir uğultu yükseliyor; fakat sadra şifa bir himmet eli ve küllî bir idrak uyanışı da henüz ortalıkta görünmüyor.

Halbuki bu halkın, Avrupa Birliği karşısında vakûr bir duruşu, bilinçli bir tercihi ve tarihî bir hazırlık imkânı bulunsa idi daha iyi olmaz mıydı?

Ve ne acıdır ki bu psikoloji içinde, toplum ve aydınlarımızın çoğu da, bu coğrafya üzerindeki büyük geleceğimizi okumakta hayli zorlanıyor. Sebep gene aynı!..

Halk kan kaybediyor; yönetimler ise, gürbüz birer küheylân gibi!.. Bu ikisi arasındaki bu oransızlığı toplum vicdanı izah edemiyor. Tarihî geleneği bu noktada henüz bir cevap üretemiyor. Toplum başını, iki eli arasına almış öyle düşünüyor.


24 EYLÜL 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Necmettin Türinay

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...