YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan
Bilişim'den

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

İdam ve parti kapatma

Fehriye Erdal, Türkiye'de idam cezası kaldırılmadığı için iade edilmiyor. Böylece Sabancı cinayetinin en önemli faillerinden biri elden kaçmak üzere.

İdam cezasının kaldırılması hususunda bizi, Abdullah Öcalan'ın durumu zorluyor. Özellikle MHP, verdiği peşpeşe tavizlerden sonra, bir de Apo'yu idamdan kurtarırsa, halkın karşısına çıkmağa hiç yüzü kalmaz.

Demokrasinin karnesi

Demokratik adımları zamanında atmamanın sıkıntısını çekiyoruz. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6 No'lu ek protokolünü evvelce imzalamış olsaydık, şu anda Abdullah Öcalan-Fehriye Erdal ikilemin arasına sıkışıp kalmayacaktık.

Yasaların, isimlerle ve yahut vakalarla irtibatlandırılması, objektif yaklaşımları zedeliyor.

Türk Ceza Kanunu'nun 312'nci maddesinde de bunu yaşadık. Eşber Yağmurdereli için yola çıktık; ama Tayyib Erdoğan'ın mahkûmiyeti önümüzü kesti.

Fazilet Partisi hakkında bir kapatma davasının bulunması, Siyasi Partiler Yasası'nın demokratikleştirilmesini erteledi ve zorlaştırdı. İktidar, kendiliğinden değil, ancak Anayasa değişikliği için Fazilet Partisi'nin oyuna gerek duyunca, kanuna aykırı odak olma konusuna açıklık getiren değişikliği gerçekleştirdi. Siyasi partilerin kapatılması, tahkim karşılığında, sınırlayıcı hükümlere bağlanabildi.

İşin garibi, Avrupa Birliği, ülkemiz hakkında rapor yayınlarken, partilerin kapatılmasının zorlaştırılmasını, demokratikleşmenin önemli bir adamı olarak değerlendiriyor. Fazilet Partisi'nin gayreti, iktidarın demokrasi karnesinin düzelmesine yaradı.

Düşünce ve örgütlenme hürriyeti

Batı, seçilmiş insanlar ve siyasi partiler hususunda çok hassas. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin düşünce hürriyetini teminat altına alan 10'uncu maddesi ile, örgütlenme özgürlüğüne ilişkin 11'inci maddesi, parti kapatma davalarında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin dayanak noktaları.

Mahkeme, siyasi parti davalarını, sadece örgütlenme hürriyeti değil aynı zamanda düşünce hürriyeti çerçevesinde inceliyor. Zira, bir siyasi partiyi kapatmak, düşünceyi de sınırlamak anlamına geliyor.

Somut bir örneği ülkemizden verebiliriz. Zaten, sözkonusu mahkemenin içtihatı, bizim Anayasa Mahkememizin kapattığı, Birleşik Komünist Partisi, Sosyalist Parti, Demokratik Kitle Partisi gibi birkaç parti davası ile oluşmakta. 1957'den beri medeni ülkelerde parti kapatılmıyor.

Başsavcı Vural Savaş, Fazilet Partisi'nin laikliğe aykırı bir odak haline geldiğini, birçok parti üyesinin başörtüsü lehine yaptığı konuşmalardan yola çıkarak ispat etmeğe çalışıyor. İddianamesinde sadece, 10-15 milletvekilinin, çoğu da Meclis kürsüsünde sarfettiği sözler örnek olarak veriliyor. Böylece, bütün dünyada demokratik hukuk devletinin temeli sayılan kürsü sorumsuzluğu dahi dikkate alınmamış oluyor.

Bu arada, bendenizin de, laiklik karşıtı bir insan sıfatıyla, iddianamede adı geçiyor. Kayseri'de yaptığım bir konuşmada, "Fazilet Partisi iktidar olunca zulüm çözülecek. Bu başörtüsü zulmü çözülecek, bakın nasıl çözülecek. Çünkü Fazilet Partisi başörtülü hanımefendileri parlamentoya sokacak. Çünkü başörtülü milletvekili olacak. Bakalım ne diyecekler milletin seçtiklerine. Çünkü başörtülü bakan olacak bu memlekete... Nerede bir zulüm varsa, o zulmü çekenlerin bir siyasi talebi olur. Biz de bu siyasi talebe sahip çıkıyoruz." demişim.

Ne ayıp! Ne büyük kabahat!

Recai Kutan, Abdullah Gül ve Bülent Arınç da bakın nasıl büyük bir suç(!) işlemişler. İddianameden aynen alıyoruz:

Recai Kutan: "Bazı kimseler çıkmışlar, hatta bunların içinde rektör ünvanı olanlar, profesör ünvanı olanlar da var. Diyorlar ki, bu rektörler, bu profesörler 'Efendim, biz başörtülü kızların üniversiteye girmemesini, cuhriyeti korumak için istiyoruz' diyorlar. Olsa olsa kargalar güler, bu iddiaya. Sevgili kardeşlerim, bu ne biçim cumhuriyet anlayışı ki, milletin inancına, milletin kültürüne, örfüne, adetine düşmanca bir tavır içerisindedir. Sizin bu cumhuriyet anlayışınıza olsa olsa muz cumhuriyeti derler." (Kayseri mitingi).

Abdullah Gül: "Sayın Bülent Ecevit, Türkiye'de, sizin Başbakan Yardımcısı olduğunuz dönemde, üniversiteler, bilim ve özgürlük yuvası olmaktan çıktı, baskının ve zulmün en yoğunlaştığı, yoğunlukla yaşandığı yerler oldu. Hiç içiniz sızlamadı mı üniversite kapısında coplanan kızları görmekten? Kanun ve hukuka aykırı şekilde masum kız çocuklarının anayasal eğitim hakları zorbalıkla ellerinden alınırken, anne ve babalarının gözyaşlarını görürken hiç acı hissetmediniz mi?" (Meclis kürsüsünden).

Bülent Arınç: "Bu konuda, devlet 'niçin başını örtüyorsun' şeklinde hiçkimseye bir soru yöneltemez. Çağdaş demokrasilerde bunun yeri yoktur. İnsanların kalbini yarıp bakmak veya asıl maksadını araştırmak devletin görevi değildir. Devlet maddi eylemlerle sınırlıdır ve bunların hukuk devleti içinde karşılıkları vardır. (Meclis kürsüsünden).

... "Kavakçı elbette ki siyasal simge olarak türban takıyor. Peruklu demokrasi olmaz. 75 yılda Meclis'e türbanlı milletvekili gelmediğini söylüyorlar. Ama bundan sonra türbanlı milletvekili girmeyeceği anlamına gelmez. Kavakçı bu konuda ilk olacak" (Manisa'da yaptığı konuşma).

Kanunilik

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, konuları, düşünce özgürlüğü ilkesini incelerken, önce kanunilik ilkesini tetkik ediyor. Suçum unsurları bir hukuken belirlenmiş mi, buna bakıyor.

Acaba, ülkemizde hangi kanuna göre, başörtüsünü savunmak, başörtülülerin önündeki engellerin kaldırılmasını istemek suç sayılıyor? Hiçbir kanunda böyle bir suç yok.

Demek Vural Savaş'ın iddianamesi daha ilk adımda, sınıfta kalıyor. Anayasa Mahkemesi, "FP'li milletvekilleri başörtüsünü savunmuştur, dolayısıyla partileri kapatılacaktır" şeklinde bir hükme varsa, bunun gerekçeli kararını nasıl yazar, doğrusu merak ediyorum.

Bu yüzden baştan beri, Fazilet Partisi'nin laikliğe aykırı eylemlerin odağı olmaktan dolayı kapatılamayacağını söyledim durdum. Çünkü Türkiye, bir üçüncü dünya ülkesi değil; Anayasa Mahkemesi üyeleri de ciddi insanlar.

Devam

Devam için de farklı bir durum yok.

Devamın kıstası, Ağustos 1999'da değiştirilmeden önce, Siyasi Partiler Yasası'nda yer alıyordu. Kapatılan bir partinin üye çoğunluğuna dayanan yeni bir parti kurulamayacağı belirtiliyordu. Bu hüküm kalkınca, devamı değerlendirecek kıstas kalmadı.

İlim adamları, yeni parti eskisine benzer yasadışı fiillerin odağı haline gelirse, bir başka ifadeyle, eylemleri itibariyle kapatılan partinin devamı olduğu izlenimini yaratırsa, yeniden kapatılabileceğini söylüyorlar.

Dolayısıyla, ne üyelerin toplu halde yeni partiye geçmesi, ne de manevi yakınlık dolayısıyla eski lidere sevgi gösterisinde bulunulması, bir partinin kapatılması için yeterli sebep değil.

Tabiî Avrupa standardında bir demokrasiye sahip isek yeterli sebep değil.

Venedik kriterleri

Batı, Venedik Komisyonu kararlarıyla, partilerin kapatılmasının ilkelerini ve kriterlerini belirledi.

1- Herkes siyasi partilerin çatısı altında, serbestçe örgütlenme hakkına sahiptir. Bu hak, siyasi düşünce hürriyetini de kapsar.

2- Bir partinin yasaklanması ve yahut feshi, sadece bu parti, şiddet kullanarak veyahut şiddet kullanmayı savunarak demokratik düzeni yıkmayı ve anayasa ile teminat altına alınan özgürlükleri ortadan kaldırmayı amaçladığı takdirde, mümkündür. Bir parti, barışçıl yoldan anayasa değişikliğini talep ediyorsa, bu talep o partinin feshi için yeterli sayılmaz.

3- Bir siyasi parti, temsil görevi bulunmayan üyelerinin ferdi davranışları dolayısıyla sorumlu tutulamaz.

4- Partilerin kapatılması, sınırlı bir uygulamaya konu olabilir. Feshi talep edilmeden önce, sözkonusu partinin kişi hakları ve demokratik düzen açısından gerçek bir tehlike oluşturup oluşturmadığı iyice incelenmeli ve daha az radikal tedbirlerle bu tehdidin bertaraf edilip edilemeyeceği araştırılmalıdır.

5- Partilerin kapatılması, sıradışı bir uygulama olarak kabul edilmeli ve güdülen amaç ile alınan tedbir arasındaki orantıya özen gösterilmelidir. Sadece üyelerin değil, partinin tüzel kişiliğinin anayasa dışı bir eylem süreci içinde olup olmadığı hususu, iyice araştırılmalıdır.

İşte demokrasinin standardı.

Fehriye Erdal sorunu, Türkiye'nin zamanında, gereken adımları atmamasından kaynaklanıyor.

Dileriz, bir başka yanlış adım, bizi Batı dünyasının iyice uzağına savuruvermesin.

Anayasa Mahkemesi'nin yeni Başkanı Mustafa Bumin'i kutlarken, bu hususlara dikkat çekmeyi görev addettik.

Hepimiz aynı teknedeyiz. Nuh'un gemisi yok ki, oraya sığınıp gelebilecek fırtınalardan kendimizi kurtaralım.


2 HAZİRAN 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Nazlı ILICAK

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...