![]() |
![]() |
| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Siyasete siyasetten yönelen tehdit...Belki yeterince açık bir biçimde görünürleşmiyor, ama "siyaset" insanlık tarihinin en büyük tehlikelerinden biriyle, yine siyasetin, siyasetle ilginenenlerin algısındaki biçimi yüzünden karşı karşıya. Siyasi başarının ve siyaset üretmenin, tamamen "ekonomizm"e endekslendiği ve bunun siyasetin mahreminden kopup gelen siyasetçiler marifetiyle bile yapılabildiği bir ortamda, siyaset açık bir tehditle karşı karşıya demektir. Bütün dünyada, serbest piyasaya putperestçe bağlılıkların ilanına bağlı bir biçimde el altından "siyasetin sonu"nun da ilan edilmeye başlandığını görüyoruz. İngiltere'nin "yeni solu"ndan Latin Amerika ülkelerine kadar her yere vazedilen "tek ve mutlak gerçek" siyasetin bundan sonraki misyonunun "ekonomizm"in egemenliğine yardım etmekten ibaret olduğu şeklindedir. Buna bağlı olarak toplumların bizzat "sosyal teori" yoluyla "nesneleştirilmeye" çalışıldığı görülüyor. "Anlama" çabasının "değiştirme" çabasından ayrı bir biçimde tanımlanması ve yüceltilmesi neticesinde, toplum teslimiyete zorlanırken, insanın düşünüş ve eyleyiş çabasından "hakikat arayışı" uzaklaştırılıyor. "Meşru" olanın yerine "başarılı" olan ikame edildiği için, toplumların "doğru" üzerine düşünmeleri dışlanırken, gayri safi milli hasılaları ile kimlik bulmaları o derece öne çıkarılıyor. Toplumu anlama çabası olarak ifade edilen "sosyoloji", "sosyolojizm"den ibaret bir çaba haline gelerek her toplumu içinde bulunduğu "statüko"ya sıkıştırmanın enstrümanına dönüşüyor. Siyaset yapmamak siyasetin "yeni misyonu" haline böyle geliyor. Büyük topluluklar için "adalet talep etmek", adeta yeni çağın koşullarını anlamamak olarak tanımlanıyor. Sağcılık yapan "yeni sol"a böyle rıza gösteriliyor ve artık "teknolojizm"den başka hiçbir söylemi kalmamış olan "yeni sağ"ın insanlık için yeni umutlar barındırdığı masalı siyaset borsasında sadece adaletten uzak bir refahı savunduğu için prim yapıyor... Dünyadaki gelişmeye ayak uydurmakta Türkiye de gecikmiyor. Merkez sağdan ve merkez soldan çıkış yapan yeni söylemlerin hatırı sayılır bir kısmı, giderek artan bir dozda"adalet talebi" ve "siyasette meşriyet kaygısı"ndan uzaklaşarak "teknik" bir karaktere bürünüyor. Siyaseti "şirket mantığı" ile tanımlama gayretleri, ciddi bir itirazla karşılaşmadan serbest piyasa fetişizminin siyasetteki karşılığı olarak yerleşkileşiyor... Siyaset adına ortaya koyulanlar siyasetin varlık sebeplerini ortadan kaldırırken, bizim gibi toplumların yeterince gelişmemiş olmasının sebebi olarak hâlâ "aşırı siyasallaşma"(?) gösterilebiliyor. Siyaset adına da insani gerçeklik adına da yalan olan ne varsa, bu ülkenin bütün kaynakları kullanılarak hakikat gibi pazarlanmaya çalışılıyor... Mevcut hükümetin işbaşına gelmesinden sonra tartışılan konular sadece ekonominin gidişatına dair verilerin çevresinde döndü. Hükümetin başarısının sadece bu çerçevede değerlendirilmesi, bu hükümet eliyle "siyasal erk"in nasıl bir pozisyona sokulduğunu, "siyasal erk"in "devlet erki" karşısında ne derece işlevsiz bir konuma itildiğini sürecin her aşamasında gösterdi. Siyaset yapmayarak işbaşına gelen partilerin oluşturduğu hükümet, yine hiçbir şekilde siyaset yapmayarak "istikar"ı temin misyonuna soyunmuş oldu. Bizzat "istikrar" kavramının Türkiye'deki biçimi, siyasete yönelen en büyük kısırlaştırıcı çerçeve oldu. Siyaset üretimin karşısındaki en büyük engel olarak hep ülkenin "istikrar"ının korunması gösterildi. Bu toplumun kanaat önderleri ve en başta siyasetçiler giderek daha az oranda adil bir yaşam biçiminin ne olduğunu tartışıyor. "Siyasette doğruluk" direrek azalan bir biçmde gündem oluşturabiliyor. Buna karşılık siyasetçiler gayrı safi milli hasıladan bahsetmeyi, "siyasi misyonlarının" en temel tanımlayıcı ögesi olarak sunuyorlar. Bütün bunlar, siyasete yönelen en büyük tehdidin siyasetten kaynaklandığını gösteriyor. O herkesin merak ettiği ve nasıl birşey olduğunu anlamaya çalıştığı 21.Yüzyıl siyasetinin böyle bir yönü var ve şimdilik "egemenleşme" yolunda epeyce mesafe almış durumda. Buna karşılık şimdilik sesi yeterince gür çıkmasa da, siyaseti "en yüksek insan faaliyeti" olarak "doğru, iyi ve adil" olanın ne olduğu problemi üzerinden tanımlamaya çalışan bir damar da gelişiyor. Birincisinin yüzü, oligarşiye ve bürokrasiye bakıyor, ikincisi ise geniş topluluklarla ve yeniden "insanın biricikliği" ile kucaklaşıyor...
ocelik@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|