![]() |
![]() |
| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
AB'ye borçluluk duygusuVatandaş soruyor: -İnsan hakları alanında yakın gelecekte bir gelişme yaşanacak mı? -Evet, Türkiye buna mecbur. -Nasıl yaşanacak? Ortada hiçbir belirti görünmüyor. -AB ile ilişkiler Türkiye'yi buna zorluyor. Birileri istemese de bu gelişme olacak. .... İşte diyalog böyle gelişiyor. İnsan hakları için ümit AB ile ilişkilerde. Bosna'ya Amerikan müdahalesi istendi. Kosova'ya Batı müdahalesi istendi. NATO harekete geçince sevinç uyandırdı. Çeçenistan'a Batı müdahalesi olmadığı için eleştiriler var. Yani oraya müdahale olsa, gene sevinç uyandıracak. Ötedenberi Batı karşısında çekinceleri olanlar bile "Nerde Batı yardımı?" deme noktasında... Mark Parris ve benzeri Batılı temsilciler, Doğu-Güneydoğu'da özel duygular üretiyor. İşkencecileri pusturmak için Batı ile ilişkileri kullanıyoruz. Cezaevlerimizin iyileştirilmesi, Batılı temsilcilerin teftişlerine bağlı. Siyasî partilerin kapanmasını önlemek için Batı'nın özel hassasiyeti gerekli, bunu biliyoruz. Düşünce özgürlüğü alanındaki gelişmeler, ancak Batı'nın ilgisi sonucu gerçekleşecek. "Bunları aslında kendi halkımızın ihtiyacı olduğu, halkımız bunlara lâyık olduğu için gerçekleştiriyoruz" demek onurumuzu kurtarıyor ama, insan hakları alanındaki bütün iyileştirmeleri, Batı ile ilişkiler çerçevesinde ite-kaka yaptığımız da bir vakıa. Paris Şartı, Helsinki Mutabakatı, Kopenhag Kriterleri, Venedik normları ve şimdi de Avrupa Anayasası... Orijinal ifadesiyle Avrupa Temel Haklar Şartı. Yıl sonunda Fransa'nın Nice şehrinde yapılacak AB devlet ve hükümet başkanları zirvesinde görüşülecek olan belge, Avrupa Birliği için bağlayıcı bir anayasa niteliğinde olacak. 62 kişilik bir heyet belge üzerinde bir yıldır zirveye yetiştirmek için çalışıyor. Belgenin tümü bir insan hakları çerçevesinden ibaret. Düşünce, inanç ve din özgürlüğü, ifade özgürlüğü, toplanma ve örgütlenme özgürlüğü, eğitim özgürlüğü, işkencenin önlenmesi, masumiyet hakkı, hukuksuz ceza olmayacağı, çocuk hakları vs... Bakın, eğitim özgürlüğü başlığı altında neler tesbit edilmiş: "Herkes zorunlu eğitimden ücretsiz olarak yararlanabilmeli ve mesleki eğitim hakkını kullanabilmelidir. Anne babalar da, çocuklarını kendi istedikleri dini ve felsefi ilkelere göre eğitim aldırma hakkına sahip olmalıdır." Diyelim, Türkiye'de çocuklarına din eğitimi aldırabilme sıkıntısı yaşayan insanlar, Avrupa Anayasası'nın bu maddesinden ümit üretiyorlar. Nerdeyse içimiz dışımız uluslararası denetim oldu. Ekonomimizi bir Batılı grup, hukuk reformunu bir başkası yönlendirip, denetliyor. Ayak sürüyoruz hukuk reformu alanında... "Devlet reformunun kaçınılmaz olduğunu" Cumhurbaşkanlığı seviyesinde seslendiriyoruz, ama atılan ciddi bir adım yok. Mehmet Ali İrtemçelik, belki de insan hakları alanındaki hassasiyetinin kurbanı oldu ve bakanlığı bırakmak zorunda kaldı. DPT'nin, AB ilkeleri çerçevesinde yapılması gereken reform paketine ilişkin çalışması uyuyor. Hükümetin acil işler programında insan hakları öncelikli değil. "Bir başka bahara" ifadeleriyle değerlendiriyoruz insan hakları beklentilerini... Ekranlarda çocuk yaştaki sanıklara yönelik işkence görüntüleri. Polis-öğrenci karşılaşmasında tekmeler, saçından tutup sürüklemeler, kol bükmeler... Cezaevlerinde yargısız hücre cezası karşısında ölüm oruçları... Başörtülü öğrenim görme talebinin hapisle cezalandırılması... Kılık kıyafeti yüzünden öğrenim hakkı elinden alınanlar, işlerine son verilenler, eşlerinin kıyafeti yüzünden sicili bozulanlar... Mahkemelerde veya cezaevi yolunda yüzlerce düşünce suçlusu... Yargılanmadan suçlu ilân edilen ve hükmü kesilenler... Ve ana muhalefet partisine yönelik kapatma davası... Dış denetim altında bulunmaktan zevk alan bir yönetim mantığımız mı var? Zevk mi alıyoruz vesayet altında bulunmaktan? Neden kendi insanımızın insanca yaşama hakkını tanımayı başaramıyoruz? İnsanımızdan mı korkuyoruz yoksa? Osmanlı'nın çözülüş döneminde girdiğimiz Batı denetiminde "ıslahat-tanzimat" psikolojisinden kurtulamadık. Ülkemizin ve insanımızın ihtiyacı olan düzenlemeleri kendi irademizle başaramamın en tehlikeli yanı, bu reform paketlerinin başka bedellerinin olması. İşin garip yanı şu ki, insan hakları alanında iç dinamiklerle sonuç alınamayacağını gören, Batı'nın farklı hesaplarına karşı duyarlı geniş toplum kesimlerinin de artık "Madem başka tülü olmuyor, bari Avrupa sayesinde olsun" demeye başlamalarıdır. Tıpkı Bosna, Kosova ve Çeçenistan dramında çaresiz kalan insanların Batı müdahalesine çağrıda bulunması gibi... Bu psikolojik oluşumu birilerinin anlaması gerekir, diye düşünüyorum.
atasgetiren@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|