![]() |
![]() |
| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Özgürlük bir tekerlemedirEğer vaktiniz varsa, yapacak daha faydalı iş bulamıyorsanız, şu bilmecelere cevap lutfedin: "Beşi beş kuruştan beş yumurta kaç kuruş yapar?" Şaşırıp yirmibeş demeyin. Cevabı içinde. Beşi beş kuruş. Cevap da beş kuruş! "Amerikan polisleri niçin bellerine kırmızı kemer takarlar?" Uzaktan kolay görünsünler, trafik kazasında pisi pisine gitmesinler falan diye değil. Peki ne diye? Gayet basit: Pantolonları düşmesin diye! "Peki, dünyanın en uzun kelimesi hangi kelimedir?" "Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?" "Alakası yok!" "Peki ne?" "Lastik. Ne kadar çekersen, o kadar uzar." Ne kadar çekersen o kadar uzayan, ne kadar sıkıştırırısan o kadar küçülen şeylerden biri de özgürlüktür. Eskiden, kompozisyon öğretmenlerimiz 'özgürlük' (hürriyet) konusunu ortaya atmayı ihmal etmezlerdi. Bugün o kadar revaçta olduğunu zannetmiyorum. Büyüklerimiz, özgürlüğün ne olduğu hakkında bir fikir sahibi oldular! Neyse, soru şöyle bir şeydi: "Hürriyet, nerede başlar, nerede biter?" Bu sorunun muhtemel cevabı şuydu: "Efendim, hürriyetin nerede başladığı çok önemli değildir. Çünkü hürriyetin başladığı yer sübjektiftir. Kişiye göre değişir. Ama bittiği yer bellidir. Hürriyet, başkasının hürriyetinin başladığı yerde biter." Bu cevaba ulaşılıncaya kadar ve ulaştıktan sonra uzun müddet, tartışılırdı. Bu tartışmanın, ortaokul, lise çağındaki gençler için tabiî ki bir anlamı vardı. Peki hayatta neye tekabül ediyordu bu tartışma? Hiçbir şeye! Çünkü, hayatta hürriyetlerin başlayıp bittiği yeri kestirmek mümkün olmuyor. Hayatta, Hortum Süleyman'ın adam dövme özgürlüğü hiç kesintiye uğramayabiliyor. Hortum Süleyman'ın özgürlüğünün başladığı yerde, sizin dayak yememe özgürlüğünüz 'şak' diye bitebiliyor. (İstatistikler tutuluyor mu? Kaç tane hortum süleymanımız var?) Hayatta, hükümetler, sizin paranızı 'zorunlu' tasarruf gibi bir başlık altında kesebiliyor. (Bu tasarrufun adını niçin zorunlu koymuşlar? 'Zor' kullanılmayan bir ad bulunabilirdi pekâla.) Hükümetler, sizden kestiği parayı size iade edip etmemeyi, size hiç fikir danışmadan, kendi kendine tartışabiliyor. Veya, sizden topladığı parayı, sizin hiç dahliniz olmadığı halde, off-shore'zede diye adlandırılan, hiç tanımadığınız, belki yolda izde, dolmuşta, vapurda bile karşılaşmadığınız bir zümreye verebiliyor. Sana 20 milyar, sana 20 milyar, 20 milyar, 20 milyar, 20 milyar... Aşağı yukarı iki bin beşyüz kişiye yuvarlak hesap 50 trilyon. Siz bu şekilde dolandırıcıları finanse etmeye mecbur edilirken, off-shore bankaların sahipleri, bu bankaların yurt içindeki şubesi gibi çalışan diğer büyük küçük bankalar, bunların hepsi kuşlar gibi özgür, kanat çırpabiliyor. Yani kimi durumlarda, sizin özgürlüğünüz hiç başlamıyor. Başkasının özgürlüğü hiç bitmiyor. Yani özgürlükler çok çeşitli. Okuma, öğrenme, düşünme, konuşma, yazma özgürlükleri ve başka özgürlükler de var. Ve bunların hepsi, yerine göre bir bilmece, yerine göre bir tekerleme, yerine göre bir hikâye, yerine göre bir masal. Sema Pişkinsüt ne anlatıyor öyle? Filistin Askısı falan? Türkiye, Filistin'in askısına mı muhtaçmış? Filistin'den askı mı ithal etmişiz? Bizim askı fabrikalarımız ne güne duruyor? Di mi efendim? Mesut Yılmaz için zahmet etmişler
Bu arada, halk arasında 'aklama komisyonları' namıyla şöhret bulan komisyonlar, Mesut Bey'i, SEKA arazisini Koç'a vermekten dolayı Yüce Divan'a göndermeyi uygun görmüşler. Zahmet etmişler. Türkbank ihalesi sorun değilse, SEKA arazisi hiç sorun değil. Eski cumhurbaşkanımız dememiş miydi, gelsinler Köşk'ün bahçesini vereyim diye!
yzcomert@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|