| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Bana küçük bir "Pardon" yeterGazetecilik ve yazarlık sorumluluk isteyen bir uğraş alanıdır. 'Okur' denilen çoğunu tanımadığımız kişiler, günlük olayları, yazdığımız haberlerden, o haberler üzerine yaptığımız yorumlardan izler... Çoğunlukla gazete haberleri ve yorumları üzerine oturan kanaatler okurun hayatı algılama biçimini oluşturur. 'Umut operasyonu', gazetelerin tek taraflı yayınları ve yazarların saplantılı ve bağnaz yorumları yüzünden, toplumsal ilişkileri biraz daha bozduğu gibi, Türkiye'nin dış politikasını da olumsuz etkiledi. 'Umut operasyonu' üzerine oturtulan spekülatif haber ve yorumlar yüzünden, Türkiye'nin Avrasya politikalarını derinden etkileyebilecek yanlış bir kararla, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer Tahran'da başlayan ECO Zirvesi'ne katılmıyor... Konunun bu satırların yazarını ilgilendiren bir yönü de var. Hürriyet gazetesi başyazarı Oktay Ekşi, 'Umut operasyonu' sırasında, "Dikkatli olmakta yarar var; tek kaynaktan kamuoyuna yansıtılan bilgiler muazzam çelişkili, o bilgilere dayanarak verilecek acele hükümler yanlışa sürükler" uyarısında bulunduğum için beni hedef almıştı. Hem de Hürriyet, önemle kaydedilmesi gereken bir gazetecilik içgüdüsüyle, hemen ikinci gün, operasyonda karşılaşılan çelişkilere manşetinden dikkat çektiği ve kendisi de o manşete uygun düşen bir yazı yazdığı halde... "İran'ın gerçek dostları" (Hürriyet, 19 Mayıs 2000) başlıklı bir sonraki yazısında, bir yandan yazılarımdan alıntılar yaparak beni suçlarken, bir yandan da operasyonun suçluyu apaçık gösterdiğini yazdı Oktay Ekşi... Adresi de, zanlılar üzerinden, "İran" olarak verdi... Ben, Uğur Mumcu'nun da aralarında bulunduğu yazar ve düşünürlere yönelik siyasi cinayetleri işleyenlerin yakalanmasının, Mehmet Ağar'ın ifade ettiği gibi, duvarın yıkılmasına karar vermekle mümkün olacağına inanıyorum. Bugüne kadar tam sekiz kez "İşte Uğur Mumcu'nun kâtilleri" diye karşımıza çıkartılan zanlılara bakarak kendime tek bir soru sordum: "Bunların yakalanması duvarı yıkıyor mu?" Hiçbirinde cevap olumlu gelmediği için kesinmiş gibi sunulan bilgilere itibar etmedim... Kâtil (veya kâtiller) bir gün elbette yakalanacak; ancak onların yakalanması, duvar yıkan bir etkiye sahip olacak... Oktay Ekşi'nin, yazılarımdan aktarmalar yaparak beni suçladığı yazısına, "201. iddia" başlıklı bir 'Gündem' ile cevap verdiğimi hatırlayacaksınız. Yazıldığı günlerde herkes zanlıları 'suçlu' bildiği için 'risk' taşıyan yazı şu satırlarla bitiyordu: "Hürriyet başyazarı Oktay Ekşi ile aramızda yıllardır süren bir çekişme var: O 200 defa yanlış çıktı, yanlışında şimdi de ısrar ediyor; ben ise aynı sayıda haklı çıktım... Bakalım, 201. iddiayı kim kazanacak?" (Yeni Şafak, 21 Mayıs 2000). İddia, iddiadır; ancak Hürriyet başyazarının yanıldığını itirafa yanaşmaması, bunun yerine gölgeleri suçlaması ilgi çekici. Emniyet'in "Yanılmışız" açıklaması üzerine, "Daha önce 200 kez yanlış yazmıştım, beni üzüyor, ama ne yapayım itiraf etmek zorundayım: bu kez de yanıldım" demesini beklerdim ben. Oktay Ekşi ise centilmenliği unutmuş görünüyor. "Polis kusurlu, peki ya biz?" başlıklı başyazısında (Hürriyet, 9 Haziran 2000), "Asıl sorumluluk, gerçeği bulamadan bulmuş gibi davranan ve sonunda yalan haber yazmış hale düşen -veya haberin kaynağını açıklamayıp olduğu gibi benimseyerek yazan- gazeteciye aittir" diyor ve ekliyor: "Kalem bizim elimizde diye tüm faturaları başkasına kesmeyelim..." Sanki kendisi dışında birilerini kast eder gibi yapıyor bunu; öylesine, kolayca… Aynı yazıda, "Uğur Mumcu'nun eşi haklı çıktı" diye küçük bir itiraf varsa da, Ekşi'nin savunma içgüdüsü kendisini vahim bir mantık hatası yapmaya sürüklemiş görünüyor. Şu satırları okuyun ve ne dediğimi kendiniz keşf edin: "Şimdi Kemal İskender'in verdiği yeni bilgiyi o yüzden yine ihtiyatla karşılamak durumundayız. Çünkü, polisin kendisini başarılı göstermek için habbeyi kubbe yaptığı kanaati maalesef yaygınlaştı." Herhalde buldunuz: Ankara Emniyet müdürü, "Yanılmışız" açıklamasıyla, kendisini başarılı göstermek için habbeyi kubbe yapmış olmuyor, tersine hatasını itiraf ediyor… Gazetecilik ve yazarlık sorumluluğunu müdrik olması gereken Hürriyet başyazarının 'özeleştiri' vakti geldi. Gölge boksundan vazgeçmeli, suçluyu yakınında aramalı. "201 kere sizleri yanlışa sevk ettiğim için özür dilerim" diye okurlardan özür dilemekle işe başlayabilir sözgelimi. Kalemini kullandığı 50 yılı aşkın süre içerisinde, önyargı ve saplantıları yüzünden sebep olduğu, büyüklü-küçüklü yanlışları da bu arada hatırlatsa iyi olur... Ne yalan söyleyeyim, kendi hesabıma ben de Oktay Ekşi'den küçük bir "Pardon" bekliyorum.
fkoru@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|