| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Yılmaz ve Yüce DivanMesut Yılmaz "buzlar eridi" diyordu. Ama cep telefonları (GSM) lisans anlaşması dosyasında da, 4 MHP'linin 3'ü, (Başkan Mehmet Nacar, İrfan Keleş ve Osman Müderrisoğlu) aleyhte oy kullandı. DSP'den Şenel Kapıcı ve DYP'den Ayfer Yılmaz toplantıya katılmazken, DSP'den Hasan Suna, Ramiz Savaş, Sabahat Vardar, Anap'tan Yaşar Dedelek ve Kemal Sönmez, MHP'den Cumali Durmuş, (6 milletvekili) Yılmaz'ın lehinde oy kullandı. Fazilet'in üç üyesi (Mehmet Çiçek, Latif Öztek ve Fahrettin Kukaracı) ile, DYP'den Veysi Şahin, Anap liderinin Yüce Divan'a sevk edilmesi kararına katıldılar. Aklanmak
Bir, iki, üç değil ki, Yılmaz aleyhinde tam 8 dosya mevcut. Hem de her biri çok ciddi suçlamaları ihtiva ediyor. Geçen yıl, Yılmaz'ın "suçları" (görevi ihmal TCK 230 ve görevi suistimal TCK 240) af kapsamına alınmıştı. Ama kanun Çankaya'dan dönünce, Anap lideri "aklanamadı" "Aklanmak" kelimesini bilerek kullanıyorum. Çünkü Yılmaz'a göre, af da, baskı altına alınan MHP'nin desteğini sağlamak da, hatta DYP ile "al gülüm ver gülüm" hesabı yaparak uzlaşmak da "aklanmak" sayılıyor. Büyük bir pişkinlikle, MHP'ye "ortağına güvenmiyorsan, hükûmeti terk et" diyebiliyor. Sanki, Mesut Yılmaz'ın bir çiftliği var, çiftliğinde kuzuları var... Meee meee diye bağırır çiftliğinde Yılmaz babanın... Yılmaz "Ya sev (güven) ya terk et" diye tehdit ediyor MHP'yi. Cepte lisans devri
8 dosyayı biraz dikkatlice okuyanlar, hukuka aykırı tutum ve davranışları görebiliyor. İstikrar adına gözlere perde mi çekilecek? MHP, bağrına taş basıp, Yılmaz'ın ipine mi tutunacak? Son olarak Yüce Divan'a gönderme kararı çıkan GSM Komisyonu'nu ele alalım. Devletin zarara sokulduğu o kadar açık ki! Temmuz 1993'te, Turkcell ve Telsim şirketleriyle gelir paylaşma anlaşması imzalandı. Bu anlaşmadaki bir hüküm, mukavelenin lisans devir sözleşmesine dönüşmesinin yolunu açık tutuyordu. Dolayısıyla 1998'de Turkcell ve Telsim şirketlerinin de katıldığı bir ihale düzenlenmedi. 1993'te kazanılmış haklar söz konusu olduğundan, cep telefon lisans sözleşmesi, Telsim ve Turkcell'le imzalandı. Buraya kadar Mesut Yılmaz'ın sorumluluğundan söz edilemez. Çünkü, iki firma ile, ihale yapılmadan, lisans sözleşmesinin imzalanması hususu, 1993'te kararlaştırılmıştı. Ama bu noktadan sonra, Yılmaz Hükûmeti'nin sorumluluğu başlıyor. Milyonlarca abone
Her şeyden önce, 1993'te imzalanan gelir paylaşım sözleşmesi her firma için 200 bin aboneye kadar koruma getiriyordu. Toplam 400 bin aboneden sonra, gecikmeden, üçüncü bir şirket için ihale açılabilirdi. Kaybedilen zaman Turkcell ve Telsim'in lehine işledi. Telekom'a daha fazla para ödemekle birlikte, abone sayısını arttırdılar. Fakat, 1998 yılında, lisans devir sözleşmesi imzalanırken, abone sayısının milyonları bulduğuna dikkat edilmedi ve 200 bin abone için tasarlanan 500 milyon dolar bedel üzerinden imzalar atıldı. Demek, hem 25 yıllığına lisans devirleri ihalesiz gerçekleşti, hem de devletin menfaatini koruyacak bir pazarlık yapılmadı. 500 milyon doların çok düşük bir rakam olduğu, son ihalenin KDV ile 3 milyar doları bulmasından bellidir. Gelir paylaşımı
Lisans sözleşmesinden önce (1998 öncesi) görüşmenin yönüne göre, telefon edenlerden tahsil edilen ücret, Telekom ile Turkcell ve Telsim arasında aşağıdaki oranlarda paylaşılıyordu. Cep telefonundan, sabit telefon veyahut cep telefonundan cep telefonu arandığında, paranın % 67.1'i; sabit telefondan cep telefonu arandığında ise paranın % 90'ı Türk Telekom'a veriliyordu. Lisans sözleşmesiyle birlikte bu oranlar Türk Telekom'un aleyhine büyük oranda değişti: Cep telefonundan sabit telefon arandığında, Telekom'a % 10, cepten cebe telefon edildiğinde Telekom'a % 0 (sıfır), sabit telefondan cep arandığında, Telekom'a sadece % 25 oranında pay verildi. Elbette, lisans sözleşmesinin imzalanmasıyla birlikte, Turkcell ve Telsim'in tahsil ettikleri ücretlerden aldıkları pay bir miktar arttırılabilirdi. Ama, paylaşımda, Telekom'a sadece % 0 (sıfır) ilâ % 25 arasında bir imkân bırakılmasını izah etmek mümkün değil. Dengesiz paylaşım dolayısıyla, söz konusu iki firma, lisans devrinden sonra, cirolarını çok büyük ölçüde arttırdı. Turkcell'in 1997 yılı net cirosu 27 trilyon iken, 1998'de 205 trilyon liraya, Telsim'in ise 1997 yılı net cirosu 7.6 trilyon lira iken, 1998 yılında 82 trilyon liraya çıktı. Mayıs 1998'den Mart 1999'a kadar geçen dönem içinde, GSM sisteminde, 95 trilyon lira hasılat sağlandı. Türk Telekom'a isabet eden gelir miktarı 22 trilyon lirada kalırken, mahsuplaşma sonucu Turkcell ve Telsim'e 73 trilyon lira ödendi. Azami tarife ve birim temel ücret
Ücret tesbitinde de, Telekom'un aleyhine işleyen bir sistem geliştirildi. Ulaştırma Bakanlığı 'nın onayı ile bir azami tarife belirleniyor. GSM İşletmecisi firmalar, Türk Telekom'a, birim temel ücret olarak, bu azami fiyatı bildiriyor. Sözleşmeye göre, Türk Telekom, azami fiyattan daha düşük bir tarife tatbik edemiyor. Çünkü GSM işletmecisi firmaların kendisine dayattığı birim temel ücret ile eli kolu bağlı. Oysa, Turkcell ve Telsim, bu tarifenin altında daha ucuz seçenekleri abonelerine sunabiliyor Sabit telefondan cep telefonu aramalarında, 1 dakikalık ücret 150 bin TL (25 cent) olmasına mukabil, GSM işletmecisi firmalar, abonelerinden 1 dakikalık konuşma için, 65 bin, 75 bin, 80 bin, 100 bin gibi ücretler alabilmekte. Rekabet
Rekabet Kurulu, Ulaştırma Bakanlığı'na yazdığı bir yazıda, "Birim temel ücret ve azami ücret uygulamasının, Türk Telekom'la GSM İşletmecileri arasındaki rekabeti engellediği" hususuna dikkat çekti. Türk Telekom, azami tarifeyi uygulamak zorunda olduğu için, sabit telefondan cep telefonunu aramak, her zaman daha pahalıya gelmekte, bu yüzden, sabit telefondan cep telefonu istikametine trafik düşerken, cepten sabite veya cepten cebe telefon trafiği artmaktadır. Turkcell ve Telsim, belirli gün ve saatlerde indirimli tarife uygularken, Türk Telekom'un eli kolu bağlanmıştır. Üstelik Türk Telekom tarafından tahsil edilen yüksek ücretler, devletin kasasına girmemekte, gelir paylaşımındaki kurallar gereği, çok büyük oranlarda, GSM işleticilerine aktarılmaktadır. Pazarlık
Devletin açıkça zarara uğratıldığı bu işte, MHP dayanabilir ve direnebilirse, Yılmaz Yüce Divan'da aklanmayı er geç içine sindirecektir. Üstelik borsa bile yükselecektir. Çünkü siyasete güven artacaktır. Eğer Tansu Çiller, inandırıcılığı bir kere daha darbe yesin istiyorsa, Genel Kurul'da Mesut Yılmaz'a sahip çıksın. DYP ve Anap Genel Başkanları, ya elele tutuşarak birbirlerini aklayacaklar, ya da Yüce Divan'a giderek mertçe hesap verecekler. Pazarlık yapan sandıkta kaybeder. Bu arada, Çiller'in Örtülü Ödenek'te mahkemede aklandığını da hatırlatmak istiyoruz. Ama, kader onu hep, bir kefesinde Mesut Yılmaz olan terazinin öbür kefesine koyuyor.
nilicak@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|