YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

"Barış Süreci" mi,Postmodern kıskaç mı?

Suriye diktatörü Hafız Esad'ın ölümü ile birlikte dünyanın belli başlı güçlerinin dikkatleri yeniden Ortadoğu'ya çevrildi: Dünya medyasının gündeminin ilk sırasında Esad sonrası Ortadoğu'nun nasıl bir görünüm ve şekil alabileceğine ilişkin yapılan spekülasyonlar yer alıyor.

Batılı televizyonların haber programları, Esad sonrası Ortadoğu'nun stratejik, siyasi, ekonomik ve jeo-kültürel haritasının alacağı muhtemel şekiller konusunda yoğun tartışmalar yayınlıyorlar.

Öte yandan aynı durumu, yoğun ilgiyi İnternet'ten izlediğim dünya basınında da gözlemledim.

Dünya medyasının konuyu ele alış biçiminde dikkatimi çeken en çarpıcı nokta şu oldu: Batı-dışı ülkelerin medyası, konuya genelde Batılı özelde ise Amerikan bakış açısıyla yaklaşıyorlar. Aynı şeyin, Arap ve Türk medyası için de geçerli olduğunu görmek biraz şaşırttı beni. Oysa Ortadoğu'nun gelecekte alacağı şekle ilişkin olarak hiç olmazsa bölge ülkelerinin daha spesifik noktaları, sorunları öne çıkarmaları gerekir/di.

Şimdi kafamda cevaplandırılması gereken yığınla soru oluşmuş durumda.

Bölge ülkeleri, olaya acaba neden genelde bölge, özelde spesifik olarak kendi çıkarları, öncelikleri açısından değil; ABD'nin ve İsrail'in öncelikleri ve çıkarları açısından yaklaşıyorlar? Bölgenin geleceği konusunda ABD ve İsrail'in benimsediği stratejiler ve politikaların, bölge ülkeleri tarafından da aynen, tartışmasız paylaşılması ne anlam ifade ediyor?

Amerika ve İsrail'in ortaklaşa belirledikleri "barış süreci" stratejisi ve politikasına hem bölge ülkelerinin, hem de bölge üzerinde küçük-büyük hesapları olan Avrupa'nın, Rusya'nın, Çin'in, Hindistan ve Japonya'nın çok ciddi itirazlarının olmamasının nedenleri neler acaba?

Yakın dünya tarihinde dünyanın belli başlı güçlerinin üzerinde böylesine ittifak ettikleri başka bir konu ben hatırlamıyorum.

Bu durum, ilk bakışta sanki oldukça olumlu ve anlamlıymış gibi geliyor insana. Nitekim, dünya medyasının, dünyanın önde gelen güçlerinin politikacılarının yaptıkları açıklamalar da bu yönde.

Oysa bu, hiç de normal bir şey değil. Aksine son derece anormal ve kafa karıştırıcı.

Bölge dışındaki güçlerin bölgenin geleceğine dair temelde aynı görüşleri paylaşıyor; aynı politikaları benimsiyor ve izliyor olmaları, bölge ülkelerinin kendi gelecekleri konusunda bizzat kendilerinin söyleyebilecekleri bir şey/leri olmadığını gösterir.

Bu, bölgenin geleceğine ilişkin stratejileri ve politikaları belirleyen; demokrasi ve insan hakları konusunda mangalda kül bırakmayan güçlerin, bölgede neden totaliter, baskıcı, ilkel rejimlerle çok iyi anlaştıklarını ve bu durumun değişmesini niçin pek fazla istemediklerini yeterince açıklayabilecek bir durumdur.

Peki, "barış süreci" olarak adlandırılan ve uygulanan stratejinin, bu strateji doğrultusunda geliştirilen politikaların bölgede totaliter, baskıcı ve ilkel rejimlerin zamanla ortadan kaldırılmasını, demokratikleştirilmesini sağlamayı amaçladığını söylemek mümkün mü?

Bu soruya cevap verebilmek için "barış süreci" olarak adlandırılan stratejinin ne zaman ve niçin başlatılma ihtiyacı hissedildiği sorusunun cevabını bulmak zorundayız.

Barış süreci, İsrail'in bölgede yaklaşık 50 yıl estirdiği terör ve savaş stratejisinin başarıya ulaştığına inanması ve Amerika'nın Soğuk Savaş'tan sonra sadece Ortadoğu'ya değil, Avrasya'ya kesin olarak yerleştiğini görmesi üzerine başlatılan "barış yoluyla savaş" olarak adlandırılabilecek bir postmodern savaş stratejisidir.

Barış süreci, Soğuk Savaş'tan sonra başlatılan bir stratejidir ve Avrasya stratejisiyle birlikte, bölgede İslam'ın siyasi, ekonomik, kültürel ve stratejik bir güç olarak tarih sahnesine çıkmasını ve dolayısıyla müslüman toplumların, kendi çıkarlarını, önceliklerini müslümanlık eksenli söylemlerle tanımlamalarını ve korumalarını son derece rafine, baştan çıkarıcı, sofistike ve gözboyayıcı yöntemlerle önlemeyi hedef almaktadır.

Son iki yüz yıl boyunca Batılı sömürgeci güçlere direnebilen toplumların yalnızca müslüman toplumlar olduğu tarihsel olarak kanıtlandığı, müslüman toplumlarla savaşı eksene alan stratejilerle başa çıkılamayacağı, müslüman toplumların dirençlerinin kırılamayacağı kesin olarak anlaşıldığı için, müslüman toplumların dirençlerinin, bu kez, ayartıcı, gözboyayıcı postmodern yöntemlerle kırılması hedefleniyor.

Bu stratejinin başarıya ulaşıp ulaşamaması, müslüman toplumların, tezgahlanan, ayartıcı postmodern kıskacı tam olarak kavrayıp kavrayamamalarına bağlı olacak.


14 HAZİRAN 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Yusuf KAPLAN

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...