YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan

  Arşivden Arama

 

 

Erdoğmuş'tan demokrasi kitabı

ANAP Diyarbakır Milletvekili Abdulbaki Erdoğmuş, demokratikleşme ve Güneydoğu meselesine ilişkin önerilerini "Demokrasi ve Toplumsal Barış" adlı kitapta topladı. Elips Yayınları'ndan çıkan kitabın girişinde ANAP lideri Mesut Yılmaz'ın, "Avrupa Birliği'nin yolu Diyarbakır'dan geçer" ifadesini kullanan Erdoğmuş, ilk bölümde, demokrasi, vatandaşlık anlayışı, insan hakları ve hukuk devletine ilişkin konulara yer verirken, ikinci bölümü ise Güneydoğu sorununa ayırdı. Kitapta, siyasi partiler ve temsil krizi, 1982 Anayasası ve sınırlama sorunu, sınırlanan hak ve özgürlükler, OHAL yönetimi, koruculuk, işsizlik ve yoksulluk, eğitim ve sağlık konularına yer verildi. n ANKARA

'ANDIÇ' gazetecileri

burada da izleniyor

Burada yaşadığım, gördüğüm şeylerle Türkiye'yi karşılaştırıyorum. Aradaki farkı daha iyi görebiliyorum.

Burayı da idealize etmeden, gözümde büyütmeden ve eleştirel bakarak yapmaya çalışıyorum bunu.

Mesela, son bir aydır İngiltere'nin en önemli konularının başında, petrol fiyatlarına yapılan zam, buna yönelik organize tepkiler ve yaşanan petrol sıkıntısı geliyordu.

Arkasından, son bir yılda kronikleşen tren kazaları yine sahneye çıktı.

İngiliz demiryolu sisteminin bir çöküntü yaşamakta olduğu anlaşıldı.

Daha sonra 40-50 yıldır İngiltere'de görülmeyen yoğunlukta yağmurlar ve sel baskınları ülke hayatını bir ölçüde sıkıntıya soktu. Türkiye'den gelen alışkanlıkla ' Felç etti' dememek için kendimi zor tuttuğumu belirtmeliyim.

Bu ülkeye göre hareketli sayılabilecek bu olaylara, heyecanlı gelişmelere, doğal afetlere gazeteci gözüyle baktığım zaman şunu görüyorum.

Genel olarak medya, abartı, aşırı heyecan ve kışkırtmacılık sergilemeden ve öyle bizim alıştığımız türden sıfatlar kullanmadan olaylara yaklaşabiliyor.

Bu arada herkes düşüncesini aktarabiliyor. Bir vatandaşın sözleriyle bir Bakan'ın açıklamaları eşit haber değerine sahip. Şu petrol şirketi ya da devletin bu kesimi yapılan haberlerden alınırmış diye bir endişe yok. Haberlerde bu hemen seziliyor. Mutlaka bir devlet yetkilisinin, bir Bakan'ın konuşması gerekirmiş diye bir şey de yok. Sıradan bir görevli de konuşabiliyor, Eğer mesele onun yaptığı işle ilgiliyse hiç farketmiyor.

" Ne var bunda?" diyeceksiniz belki.

Tabii bunlar normal gazetecilik yaklaşımları.

Bize ters geliyor bunlar. "Bu adamlarda hiç mi gazetecilik heyecanı, hiç mi ulusal duygu, hiç mi memleketseverlik yok?" diyesiniz geliyor, biliyorum.

Bir de son günlerde, İngiliz Milli Futbol Takımı Teknik Direktörü Keagan'a çok şaşmıştım.

Beraberlikle sonuçlanan Finlandiya maçından sonra , "Herhalde ben başarısızım. Bu işi yapamıyorum, benden iyi kim yapabilecekse o gelsin yapsın, ben ayrılıyorum" dedi ve çekip gitti sessizce.

Tabii bizim bunu da anlamamıza imkan yok.

Çekip gitmek. Başarısız olduğunu kabul etmek. Özür dilemek.

Benim burada en zor alışacağım kavramlar bunlar olacak gibi görünüyor.

Sabah, daha yazıya başlamadan, Türkiye'yi yakından takip eden iki İngiliz gazeteci arkadaşla konuşuyordum. Bu, Genelkurmay ' Andıç'ı meselesini takip ediyorlarmış. İşin ucu nereye varacak diye merak ediyorlardı.

İçimden güldüm. Ama onlara birşey hissettirmedim.

Mesela, böyle bir plan yapan ve bunu büyük ölçüde uygulayan askerler hakkında bir soruşturma, kovuşturma yapılıp yapılmayacağını merak ediyorlardı.

Çünkü madem yapılan iş yasalara ve hukuka aykırı bir işti, (Onlar öyle düşünüyorlardı ama Türkiye'de ne savcılar ne de başka görevlilerin bu İngilizler'le aynı kanıda olmadıkları muhakkaktı) madem ki Genelkurmay da bunu kabul etmişti, bunun böyle olması gerekir, diye düşünüyorlardı.

"Yok kazın ayağı öyle değil Türkiye'de" dedim.

Bir kere Genelkurmay, bu meseleyi sahipleniyordu ama, doğru bulduğu için sahipleniyordu. Ayrıca, hem bu belgeyi açıklayan gazeteciyi hem de bu, 'Andıç'ın hazırlanmasına vesile olan ve gidip Öcalan'la görüşen gazetecileri suçlamaya devam ediyor.

Sonra Türkiye'de hiçbir sivil makam ya da görevli askerlerle ilgili bir işlem yapamaz. Ama askerler, sivil olan herşeyi, aynı zamanda kendi alanları olarak mütalaa ederler. Mesela onlar, sivilleri yargılayabilirler.

Kafaları karıştı. Meselenin bu tarafını tam olarak anlayabilmiş değillerdi. Anlamalarını beklemek safdillik olurdu zaten.

Adamlar gazeteci oldukları halde, daha kendi genelkurmay başkanlarının adını bile bilmiyorlardı. Fotoğrafını dahi görmemişlerdi. "Bizim savunma muhabirlerimiz var, onlar bilir" diyorlardı. Düşünün artık...

Bir de kalkmışlar, Türkiye'de Genelkurmay yetkililerinin yargılanmasından, görevlerinden alınmasından, erken emekli edilmesinden falan bahsediyorlardı.

Bu sefer açıkça güldüm.

Onlara hâlâ devam ediyor, işin siyasi sorumluluğu olduğunu anlatmaya çalışıyorlardı. Onlara göre, bu işten sorumlu olanlar hala o makamlarda kalmamalıydı.

"Aman" dedim "ağzınızı yel alsın". "Türkiye'de böyle bir uygulamanın sözü bile edilemez. Hele hele komutanların emekliye sevkedilmeleri düşünülemez bile. Konuyu değiştireyim dedim. Meseleyi, Genelkurmay'la işbirliği yaparak düzmece Şemdin Sakık ifadesini yayınlayan ve gazeteci arkadaşlarını kesin olmayan bir ifade üzerine 'hainlikle' suçlayan gazetecilere getirdim.

Bunlardan birinin, genel yayın yönetmeni olduğu gazetesinde çıkan yazısında, devletin verdiği ifadenin yanlış olmayacağına güvenerek bu düzmece ifadeyi manşete taşıdığını ve suçlanan gazetecilerin suçlu olup olmadığı araştırılmadan hain ilan edilmesinin üzücü olduğunu söylediğini aktardım.

Hayretle beni dinliyorlardı.

Ayrıca, yine bu yayın yönetmeninin yazısında, böyle bir düzmece belgeyi memleketin içinde bulunduğu terör ortamında devete ve güvenlik güçlerine yardım etmek amacı taşıyarak yayınladığını ve bu konuda hâlâ haklı olduğunu düşündüğünü de söyledim. Yayın yönetmenine göre o belge bir haberdi ve yayınlanmıştı. Şimdi bunun düzmece olduğu ve Genekurmay'daki yetkiler tarafından düzenlendiği kabul edilmişti. Bu nedenle üzüntü duymaktaydı. İfadeden, bu belgenin Genelkurmay tarafından kabul edilmemesi halinde üzüntü duymayacağı sonucu çıkıyordu.

Ayrıca, bu suçlanan gazeteciler ve onlar gibi askerleri eleştirmeyi bir 'refleks' haline getirmiş olan diğer bazılarının da, askerleri eleştirmeyi artık bırakması gerektiğinin altı çiziliyordu.

Pek birşey anlamamışlardı ama sordular.

"Medyada askerlerle bu konuda işbirliği yapan gazetecilerden hiç istifa eden oldu mu?" dediler.

"Yok dedim. Biz de böyle bir müessese yok ki."

Aynı gazetenin başyazarı, aynı zamanda Basın Konseyi Başkanı, önüne gelen düzmece bilgiden kuşku bile duymadan, gazeteci arkadaşlarını hainlikle suçluyor. Sonra da bunun böyle olmadığı anlaşılınca ne başyazarlıktan ne de Basın Konseyi Başkanlığı'ndan istifa etmeden, "Pardon" diyor.

Başka zamanlarda da çeşitli 'pardonlar', aldatılmışlık açıklamaları olduğunu da anlattım. Gazetecilerden biri onu tanıyordu. Uluslararası bir toplantıda tanışmıştı.

" Neden yapıyor bütün bunları?" diye sordu.

" Bilmem" dedim, "sizce ne olabilir?"


5 KASIM 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...