YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Katılım Ortaklığı Belgesi tartışmaları

Avrupa Birliği Komisyonu tarafından yayınlanan Katılım Ortaklığı Belgesi (KOB) fırtına koparmaya yetti. Andıç, bankalar soygunu, buffalo et vurgunu gibi yoğun tartışma konularına şimdi bir de KOB'indeki bazı maddeler de eklendi.

KOB'nin bir tartışma yaratmış olması son derece normal. Ne var ki bu tartışmanın çekildiği alanlar ve bunun üzerinden anlatılmak istenen hususlar şaşırtıcı olsa gerek.

Belge bir bütünlük içerisinde değil içerisinden seçilen iki madde üzerinden yürünerek eleştiri konusu yapılıyor.

Gerçi söz konusu belge bu şekliyle henüz bir taslak özelliğini taşıyor. AB Konseyi hafta başında belgeyi tartıştı ve sorunun içinden çıkamadığı için Aralık ayında yapılacak Nice Zirvesi'ne bıraktı. Türkiye'nin sert eleştirileri ve giderek gerilen ilişkilerin nereye varacağı henüz belli değil. Antalya'daki Türkiye-AB Ortaklık Konseyi toplantısında her iki tarafın kullandığı dil, vurgular ve kaygılar konunun giderek sarpa sardığını göstermektedir. Aslında hükümet kendi içinde ne yapmak istediğini bilmiyor. Ortaklar farklı şeyler söylüyor, farklı eleştiriler yapılıyor. Bu tartışmaları şimdilik bir tarafa bırakalım ve KOB'ne eğilelim.

Öncelikle bu belgenin bir bütünlük içerisinde ele alınması ve değerlendirilmesi gerekmektedir.

Belgenin söylediği şey şu: 1999 Helsinki Zirvesi'nde adaylığı onaylanan Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne tam üyelik görüşmelerini başlatabilmesi için her alanda yerine getirmesi gereken işleri var. AB aday ülkeler için temel standartları belirlemiş bulunmaktadır. Bunların başında da 1993'te kararlaştırılmış olan Kopenhag Kriterleri gelmektedir. Türkiye'nin siyasi, ekonomik, kültürel, tarım, enerji, idari-adli, taşımacılık, ulaştırma ve diğer tüm alanlarda eksikleri vardır ve bu eksiklerin kısa ve orta vadeli olmak üzere iki aşamada tamamlaması gerekmektedir. Eğer Türkiye AB'ne tam üye olmak istiyorsa bu belgede gösterilen ve diğer aday ülkelerden de istenen eksiklerini tamamlamalı Avrupa standardına gelebilmelidir.

AB Komisyonu'nun yayınladığı belgeyi böyle görmez de Türkiye'ye bazı dayatmalar yapıyorlar, köşeye sıkıştırıyorlar şeklinde değerlendirirsek asla amaca varamayız.

Tartışmaya yol açan maddeler...

Tartışmalarda kısa vadeli öncelikler içerisinde gösterilen iki konu özellikle öne çıkmaktadır. Bunlardan biri "Türk vatandaşlarının kendi anadillerinde televizyon ve radyo yayını yapmalarını yasaklayan her türlü yasal hükmün kaldırılması" ile "Siyasi diyalog bağlamında Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği'nin Kıbrıs sorununa kapsamlı bir çözüm bulma sürecinin başarılı bir biçimde sonuçlandırılması yolunda gösterdiği çabalara güçlü destek vermek" şeklindeki maddesidir. Bunlardan birincisi kamuoyunda Kürtçe televizyon yayınına izin verilmesi, ikincisi de Kıbrıs sorununun çözümlenmesi için taviz verilmesi şeklinde ele alınıp tartışılmaktadır.

Ulusalcı ve haklı bazı hassasiyetlerden mülhem bu tartışmalarda konunun giderek bağlamından koparılarak Sevr gibi, ihanet gibi çağrışımlara varacak kadar farklı çizgilere götürüldüğünü görmekteyiz.

Aslında mesele şu; insanların kendi anadillerini konuşma, öğrence, geliştirme, kendi anadillerinde kültürel faaliyette bulunma, yayın yapma hakları var mı yok mu? Böyle bir hakkı kabul edecek miyiz, yoksa klasik ulus devletin refleksiyle resmi dil dışında başka dilleri kabul etmeyecek miyiz? Hele bunun devletin kendi resmi radyo ve televizyonunda Kürtçe yayın yapması şeklinde anlaşılması ve tartışmanın bu noktada yapılması gerçekten şaşırtıcıdır.

Yine bununla bağıntılı olarak Orta Vadeli Öncelikler kısmında yer alan "kültürel çeşitliliğin sağlanması ve tüm vatandaşların kültürel haklarının güvenceye alınması" konusu üzerinde düşünülmelidir. Artık tek din, tek dil, tek kültür şeklinde özetlenebilecek yapıların AB içerisinde yerinin olamayacağı unutulmamalıdır.

Kıbrıs sorununa gelince zaten 1999 Helsinki kararları arasında da yer almış olan BM Genel Sekreteri'nin çabalarının desteklenmesinin KOB'de de vurgulanmasının bu kadar büyük tartışma yaratacak yanı neresidir, anlamak zordur. Helsinki Zirvesi kararları arasında bu madde yer aldığında kimse sesini çıkarmamıştı, burada yer alınca kıyamet kopuyor. Hatta Helsinki Zirvesi kararları arasında mevcut sorunların 2004'e kadar çözümlenememesi durumunda Uluslararası Adalet Divanı'na gidilmesi konusu bile vardır. O zaman buna evet diyenler bugün buna nasıl karşı çıkıyorlar? Anlamak imkansız!

Kıbrıs sorunu ile tam üyelik konusu arasında bir ilişki kurulmaması gerektiğini savunmamız elbette ki doğru. Ama bu konu Helsinki Zirvesinde de yerini almıştı ve Türkiye o zaman bunu kabul etmişti.

AB Türkiye'nin mevcut sorunlarıyla değil iç ve dış sorunlarını çözmüş olarak kapısına dayanmasını istemektedir. Bunda yadırganacak bir şey yok.

Bu vesile ile Türkiye üzerinde baskı yapmak isteyenler yok mu? Elbette var! Hatta hâlâ Avrupa'nın büyük bir kısmı Türkiye'nin AB üyesi olmasını istememektedir. Bunun için de "ipe un sermektedirler".

Hani merhum T. Özal ne demişti: AB yolu uzun ince bir yoldur! Anlaşılan sanıldığından daha uzun ve daha ince bir yol!


23 KASIM 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Davut Dursun

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...