![]() |
![]() |
![]() |
| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Dikiz ve gözlemDikiz, göz atma, gözleme anlamına gelse bile; asla gözlemleme anlamına gelmez ve o anlamda kullanılmaz. Dikiz, ne olup bittiğini anlamak için bir göz atmadan ibarettir. Otomobillerin dikiz aynası tam da bu fiil için icat edilmiştir: sürücü, bir göz atmayla, dikiz aynasına şöyle bir bakmayla arkasında neler olup bittiğini görüverir. Gözlem ise, bir durumun nasıl seyrettiğini görerek anlamaya dayanan bir inceleme biçimi veya çeşididir. Dikiz fiili genelde bililtizam ifa edilir; gözlem ise bilinçli ve hazırlıklı olarak gerçekleştirilir. Ancak dikiz fiili dikizleme olarak kullanıldığında dikiz işinin ısrarla sürdürüldüğü anlamını çıkartırız. Dikizcinin yaptığı iş böyledir: dikizci, belli bir maksatla (diyelim birinin gelip gelmediğini denetlemek üzere) durmadan etrafı kolaçan etme işini üstlenmiş kişidir. Ancak bu durum bile gözlemle aynı değildir. Gözlemde, bir fenomenin baştan sona nasıl geliştiği veya hangi evreleri geçirdiği hususunda bilgi sahibi olunmak istenirken; dikizlemede, aktüel olarak vuku bulan hususlar hakkında ve yalnızca o ân için işe yarayacak bir gözcülük hizmeti söz konusudur. Dikizleme fiili, bir de, gözünü dikerek bir başkasını gözleme anlamında kullanılıyor. Bu anlamında dikizlemek, bir başkasının mahremiyetini ihlal etmeyi ifade ediyor. Fiilin bu anlamda kullanılışı Türkçe'de yaygın biçimde "röntgencilik" kelimesiyle de karşılanıyor. Burada, fiil, gizliliğinin yanında tecessüsü de içeriyor. Cemil Meriç'ten Batı'nın ilk romanlardan biri olduğunu öğrendiğimiz Topal Şeytan'ın kahramanı böyle bir dikizciymiş: evlerin bacalarından içeriyi seyredermiş. Orada görülenlerin aktarılmasından bu roman meydana gelmiş. Ancak burada, romanın dikizleme üzerine kurulduğuna ilişkin vurgulamayı yanlış anlamamak gerekiyor. Bir dikizci üzerine ve onun anlattıklarını esas alarak bir roman meydana getirmekle (ki bu, bir gözlemleme, yani müşahede işidir), romanın dikizcilik üzerine kurulu bir sanat olduğunu kabul etmek ayrı şeylerdir. Cemil Meriç, romanın, dikizcilik üzerine kurulu bir sanat olduğu kabulünden hareket ediyor ve bu kabulü Müslümanca davranışla bağdaştırmadığı için Müslümanlar'da roman yazılmamıştır sonucuna ulaşıyor: "Topal Şeytan evlerin damlarını açar, bizi yatak odalarına sokar. Osmanlı bu tür laubaliliklerden hoşlanmaz. Mahremiyetlere hürmetkârdır." (Umrandan Uygarlığa, Ötüken Y. 1977, s. 74). İmdi, Hz. Ömer'e atfen anlatılan bir olay var. Hz. Ömer, hilafeti sırasında bir gece gezerken, bir evden kulağına bazı sesler çalınmış. Seslerden kuşkulanarak evin damına çıkmış, içeriye bakmış, orada, sahabelerden birinin karısıyla halvet halindeyken içki içtiğini görmüş, duruma öfkelenmiş o sahabiyi uyarmak üzere evin kapısını vurmuş. Kapıya çıkan sahabiye bu davranışından vazgeçmesi hususunda uyarıda bulunmuş. Sahabi de Hz. Ömer'e şu cevabı vermiş: "Ben içki içmekle bir günah işliyorum. Sense bu hareketinle üç günah işliyorsun. Bir, tecessüs ederek evimi gözlüyorsun. İki, mahremimi görmemen gereken bir durumda, o çıplak haldeyken görüyorsun. Üç, hakkın olmayarak beni taciz ediyorsun." Hz. Ömer, sahabinin bu tepkisini haklı bulur ve ondan özür dileyerek çekilir. İmdi, anlatılan bu vakada, ortada bir mahremiyet, o mahremiyetin ihlali ve o ihlalin hikayesi yer almaktadır. Ancak bütün bunların hikâye edildiği görüngünün farkına varmak gerekiyor. İnsanların mahrem halleri ve mahrem durumları vardır ve onlara hürmette kusur etmemek gerekir diye düşünmenin yeriyle; bir hekimin görev sınırını, dolayısıyla bir yazarın görev sınırının ne olduğunu tefrik etmenin yerinin farklı alanlarda konuşlandığını bilmek, aynı zamanda mahremiyetin sınırı üzerine de bilgi veriyor. Belki şöyle de söyleyebiliriz: dikizcilik etmekle, dikizcinin durumunu gözlemlemek farklı şeylerdir.
rozdenoren@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|