![]() |
![]() |
![]() |
| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Adını doğru koyalım: Bu, bir yönetim krizidirBir süre önce burada dile getirilen bir tespiti hatırlayacaksınız: Halkın tercihlerine sırtını dönen, kendisini iktidara taşıyan destekçileriyle arasını açan bir hükümet siyaseten çözülür; üç partiden oluşan şimdiki hükümet bu durumda. Çözülmüyor, çünkü muhalefetin 'lânetli' sayıldığı çarpık bir siyaset anlayışı hükmünü sürdürüyor... Halkla ve destekçileriyle arası açıldığı halde çözülmeyen hükümetlerin başına ne gelebilirse şu sırada onu yaşıyoruz: Devletin çarkları avara kasnak çalışıyor, her kafadan bir başka ses çıkıyor... Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT), adı üstünde, devletin istihbarat ihtiyacını karşılayan bir kurumdur. Ne yasasında ne de teamüllerde devlet politikalarını belirleme görevi bulunmuyor MİT'in... MİT'in, istenirse siyasiler tarafından verilecek kararlarda dikkate alınmak üzere raporlar yazması, çerçevesi belli kanalları kullanarak görüş açıklaması beklenir. İstihbarat örgütlerinin, gazeteleri kullanarak, devlet politikaları çizmeye kalkışmaları görülmüş değildir... Bundan böyle "Bizde görüldü" diyebiliriz. MİT müsteşarı Şenkal Atasagun, ABD'ye atadığı müsteşar yardımcısı Mikdat Alpay'ı da yanına alarak, dört gazeteciye kritik konularda görüş açıkladı. "Apo'yu kullandık, yine kullanmalıyız" türü ifşaat kokan politik tavırlardan, "Mütedeyyin insanları mürtecilerle karıştırmayalım" görüşüne, "Mehmet Nuri Hoca'nın iyi çalıştığı" gerçeğinden "Silahlı kuvvetler belli konularda gayret gösteriyor, ama vakit kaybediliyor" tespitine kadar bir dizi açıklama... MİT, Kürtçe TV konusunda da olumlu düşünüyormuş; "Türkiye Cumhuriyeti'nin çıkarı için Apo'yu nasıl kullandıysak Kürtçe'yi de öyle kullanabilmeliyiz" cümlesi, müsteşarın yanında ABD'ye atanan yardımcısı tarafından seslendirilmiş... Konunun basını ilgilendiren yönü, MİT'in 'hafta sonu söyleşisi' için çağırdığı kadroyu olabildiğince dar tutması... Sadece dört gazeteden (Hürriyet, Sabah, Milliyet ve Star) temsilci bu 'onura' lâyık görülmüş; bir ay önceki dâvete çağrılan gazetelerin bu defa üzerlerinin çizildiği anlaşılıyor... Bu, sıradan değil, stratejik bir tercih olmalı... MİT müsteşarının kurum adına açıkladıkları arasında kendi görüşlerime paralellik arz edenler bulunsa bile, bu, hafta sonu söyleşisinin tuhaflığını ortadan kaldırmıyor: Devletin istihbarat örgütünün, ilgili zeminlerde dile getirmek yerine gazete sayfalarını kullanarak duruşunu kamuoyuna duyurması pek mâkul bir yöntem olmasa gerek... Milli Güvenlik Kurulu öncesinde kamuoyu oluşturma gayretiyle bir irtibatı olabilir bu çıkışın; ya da hükümetin son zamanlarda Avrupa Birliği (AB) ile arayı açma girişimini baltalama çabası olarak da görülebilir... Ancak, her iki halde de, devletin bir kurumunun kabul edilebilir sınırları taşan gayretkeşliği söz konusu... Dün dört gazete manşetinden değerlendirilen MİT'in çıkışı, başta dile getirdiğim tahlilde öngörüldüğü üzere, doğal yoldan çözülemeyen hükümetin sebep olduğu boşluğu değerlendirmeyle irtibatlıysa, bunu başka memurların çıkışları izleyebilir. Bugün MİT müsteşarı hükümetin AB politikasını etkileyecek görüş açıklarken, yarın Merkez Bankası başkanı, öbürgün Hazine müsteşarı, daha sonra bir başka bürokrat ekonomik politikaları kökünden etkileyecek çıkışlarla kamuoyunun karşısına gelebilirler. Açıklamada dikkat çeken noktalardan biri de, bir yabancı ülkeye yapılan atamanın sanki bir iç tasarrufmuş gibi sunulabilmesidir. Müsteşar karar veriyor atama gerçekleşiyor... Dil eksikliğini gidermek üzere atadığı kişinin eliyle seçtiği bir genç memuru da aynı ülkeye atıyor müsteşar... Atanılan kişilerin atandıkları ülkede hangi işlere bakacaklarına da müsteşar karar veriyor... Bu nasıl bürokrasi? Dış politikada dengelerin keyfî olarak bozulduğuna bir süreden beri tanıklık ediyoruz. Ekonomideki feci durumun tanıklığa ihtiyacı yok, ortada. Yolsuzluk mücadelesine hükümetin fren koymak istediğini herkes görüyor. İstihbarat alanında uyumun olmadığını da MİT müsteşarının hafta sonu söyleşisi vesilesiyle öğrenmiş olduk. En büyük tedirginlik kaynağı ise o söyleşiden gazete sayfalarına yansıyan hava: Söyleşide sergilenen başına buyrukluk bürokrasinin bütününe egemense, işte o zaman yandık demektir... Adını doğru koyalım: Türkiye'de ciddi bir yönetim krizi yaşanıyor...
fkoru@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|