Ben Nezir'in zeki, çıplak ve uyarıcı olanını severim

"Ramazan'ı Müslümanlara zehir etme görevi" uyarınca yeniden ekranlarda arzı endam etmeye başladılar.

Yahu arkadaş dur durak bilmez misiniz? Biraz ara verme, nefes alma, zihin ve bellek tazeleme ihtiyacı hisetmez misiniz?

Hayır...

Ramazanlarda, promosyon niyetine "ücreti mukabili" seccade, takke, tesbih, hilye-i şerif dağıtıp Allah'ın dinini küçük çıkarlarımıza alet ederiz ama, hayatı "din"le kaim gören çoğunluğun burnundan getirmesini de pek âlâ biliriz.

Son üç yılımızı, kameraların önünde mütemadiyen soyunup giyinen Aczmendi şeyhini izleyip, Müslümanların "aslında" ne kadar çirkef, ne kadar pespaye, ne kadar din dışı yaratıklar olduğunu ezberleyerek geçirmiştik.

Bakalım bu yıl dağarcıklarında ne var, bu kez hangi din adamını hangi uygunsuz pozisyonda görüntüleyecekler diye beklerken, "malzeme" kendiliğinden düşüverdi.

Hasan Mezarcı...

Mezarcı?

Allah'ın vahyine muhatap olduğunu söyleyen zihni melekeleri mefluç bir adam.

İlahiyat profesörü Yaşar Nuri Öztürk'e sorarsanız, Hasan Mezarcı "kendiliğinden zuhur" etmiş biri değil. Belli bir siyasal grubun (Hangi siyasal grup bu?) belli cemaatlerin, belli bir din algısının ortaya çıkardığı bir isim.

Her dinde olduğu gibi, İslam dininde de, mistisizmin dozunu kaçırıp, işi tozutma noktasına vardıranlar vardır ve bundan sonra da olacaktır. Bunun cemaatlerle, siyasal gruplarla ilgisi, bağlantısı nedir?

Ama Mezarcı eski RP'lidir...

Peki, Yaşar Nuri Öztürk kimdir?

Biz onu "Hareket" mecmuasında yayımlanan tasavvuf "küll"üne ilişkin yazıları, Seyyid Kutub ve benzeri İslam düşünürlerinden yaptığı çevirileri, tefsir araştırmaları ve dogmacı Kemalist çevreleri "kafalamak" için kaleme aldığı "Yeniden Yapılanmak" kitabıyla tanıyoruz.

"Kafalamak" sözcüğünü özelikle kullandım.

Muhterem, bir vakitler, "Neden Hürriyet gazetesinde yazıyorsunuz?" sorusunu, "Ben avlanmak için ağımı seriyorum, onun için buradayım" diye cevaplamıştı.

Ama ağını sererken, kendisi "av" oldu.

Örneğin, 28 Şubat 1997 tarihinden önce çıkmış kitaplarıyla, bu tarihten sonra yayımlanan kitapları arasında büyük farklar vardır. (Konuyu Nihat Nasır ayrıntısılı olarak yazdığı için, yeniden girmiyorum.)

Eskiden "Hayrettin Karaman ekolü"ne yakın dururdu.

Şimdilerde, kelime oyunlarıyla, küçük üçkağıtlarla onu aşmış görüntüsü veriyor..

Zeki adam.

Kitapları çok satıyor.

İyi de kazanıyor.

Muarızlarını "dini ticarete alet etmek"le suçluyor ama, "din satıp" onun kadar kazanan bir ikinci isim de yok, Allah için...

Meal çalışması, yanlış hatırlamıyorsam, 100 baskıyı aştı, "Yeniden Yapılanmak" kitabı ise, neresinden bakarsanız bakın, 200 bin tirajı devirdi de 250 binlere çoktan yelken açtı.

Allah bereket versin.

Gözümüz yok.

Benim onda hoşlanmadığım, nasıl derler, hafif cerbezeli ve megoloman oluşu.

Bir kere, muhataplarına karşı çok saygısız...

Çokça da kibirli.

(Sahi, Kur'an-ı Kerim'de kibrin hükmü neydi?)

Uyanık da bir adam.

Örneğin, "bid'at" ve "hurafe"lerin üzerine ceffelkalem gidiyor da, konjonktürden kaynaklanan problemler sözkonusu olunca (özgürlüklerin kısıtlanması, başörtüsü yasağı gibi) özellikle susmayı tercih ediyor.

Önceki gece de Orhan Uğurlu'nun programında "Nevzuhur İsa" Hasan Mezarcı'yla karşı karşıya geldi. "Bu adam delidir, tımarhaneye atılmalıdır filan" gibilerden laflar etti.

Fırsat düşürmüşken, Mezarcı'nın zuhurundan sorumlu tuttuğu parti, cemaat ve dini gruplara da bol keseden giydirdi.

Hadi, diyelim ki Mezarcı delidir. Delidir, ne yapsa yeridir.

Peki düpedüz akıllı adamların (Yaşar Nuri bunlardan biridir) kendilerini "Nezir", "Rasul", "Çıplak Uyarıcı" diye taltif etmelerini nasıl yorumlamalı?

"Kur'an İslamı"na göre bunun hükmü nedir Sayın Yaşar Nuri Öztürk?