YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan
Dizi...

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Önce, Kurucu İrade!

Türkiye'nin AB'ye Katılım Ortaklığı Belgesi'nin açıklanmasından sonra Avrupa Birliği (AB) ile Türkiye arasındaki ilişkiler çıkmaza girdi: Belge'de Kıbrıs ve sınır anlaşmazlıkları meselelerinin gündeme alınması, Türkiye'nin AB hayallerini şimdilik suya düşürdü.

Bu durum, Türkiye'deki iç dengeleri doğrudan ve dolaylı olarak etkiledi: Türkiye'deki AB yanlısı ve AB karşıtı çevreler arasında süren tartışmalar alevlendi: AB üyeliğinin, Türkiye'de demokrasinin, insan hak ve özgürlüklerinin garantisi olduğunu vehmeden çevrelerde gözle görülür bir karamsarlık gözlenirken; Türkiye'de 28 Şubat rejimi ile birlikte hemen her alanda balans ayarı yapan çevrelerde gözle görülür bir iyimserlik havası gözleniyor.

Dikkat ederseniz burada gözardı edilen ama asıl üzerinde kafa yorulması gereken çok esaslı bir sorun var. Şöyle bir sorun bu: Türkiye'nin, en temel sorunlarını kendi iradesiyle değil, ancak başka iradelerin müdahalesiyle çözebileceği inancı.

Asıl sorun bu. Ve bu sorun, Türkiye'nin AB'ye girip girmemesinden çok daha öncelikli, önemli ve köklü bir sorundur. Türkiye'nin en temel, en hayati sorunlarını dışardaki iradelere, dış aktörlerin proje ve eylemlerine endeksleyerek çözüme kavuşturabileceği ilkesinden yola çıkmak, aslında, Türkiye'nin en temel, en hayati sorunlarının hal yoluna konulması konusunda kendine özgü bir iradesinin, kendine özgü plan, program, proje ve eylemlerinin olmadığını kabul etmek anlamına gelir. Dolayısıyla bu durum, ister AB yanlısı, ister AB karşıtı bir tavır takınalım, çok yakıcı bir gerçeğin varlığına dalalet eder: Türkiye'nin en hayati sorunlarının çözümünde bile yakıcı, tüketici bir özgüven krizi ile karşı karşıya olduğu gerçeği. En temel sorunlarının çözümü konusunda özgüven krizi yaşayan bir ülke, iradesini yitirmiş; kendine özgü projeler geliştirme imkanı ortadan kalkmış bir ülke demektir. Tarih yapmış; zengin ve köklü bir deneyime, dinamiklere sahip olan bir ülke için bundan daha traji-komik bir durum, bundan daha büyük bir tehlike olamaz.

Türkiye'de AB yanlılarının da, AB karşıtlarının da nedense atladıkları bu hayati ve yakıcı gerçek, Türkiye'nin, hem en temel sorunudur; hem de yapay sorunlarla boğuş(turul)masının başlıca nedenidir.

Bunları söylerken, hızla küreselleşen bir dünyada bir ülkenin iç sorunlarıyla dış sorunları arasındaki sınırların tanınamayacak kadar belirsizleştiği gerçeğini gözardı etmiş olmuyorum: Aksine tam da böylesi bir şeye parmak olmuş oluyorum.

Şöyle ki: Dünyanın sürgit küreselleşmesi, ulusal ve lokal sorunların da lokal ve ulusal sınırları, sınırlamaları ve tanım(lama)ları aşacak boyutlar kazanması, bir ülkenin dış sorunlarıyla iç sorunlarını iç içe geçirmiştir: Böylesi bir ortamda, örneğin Türkiye'nin iç sorunları da, dış sorunlarından ve dış aktörlerin projelerinden bağımsız düşünülemeyecek boyutlar kazanmıştır: İşte tam da bu noktada, yani iç sorunlarımızla dış sorunlarımızın iç içe geçtiğini, birbirinden bağımsız düşünülemeyeceğini anlamaya ve görmeye başladığımız an, aslında Türkiye'nin hem iç sorunlarının, hem de dış sorunlarının çözümü konusunda esaslı bir irade yokluğu, köklü bir irade / özgüven krizi ile karşı karşıya kaldığı daha bir belirginlik kazanmaya başlıyor.

Başka bir deyişle, AB süreci ile birlikte Türkiye'nin kendi temel sorunlarını kendi iradesi ve projeleriyle çözebilecek bir özgüvenden yoksun olduğu; ülkede atılacak en köklü adımların bile aslında dışarıya endekslendiği, başkalarının irade ve projelerine bağımlı olarak ele alınmaya, belirlenmeye, yönlendirilmeye ve hal yoluna konulmaya çalışıldığı ortaya çıkmıştır.

İradesi olmayan, köklü bir özgüven krizi ile malul olan; bu yüzden de sürgit başkalarının iradeleriyle, projeleriyle sorunlarını hal yoluna koymaya kalkışan bir ülke AB'ye girse kaç yazar, girmese kaç yazar!

Türkiye'nin AB'ye girmesi, ancak kendine özgü Kurucu bir İrade ve Özgüven'le donanabildiği zaman bir anlam ifade edebilir ve işe yarayabilir. O yüzden "Önce İrade!" diyorum. Türkiye irade / özgüven sorununu halletmenin yollarını keşfedemediği sürece AB'ye girse de, girmese de yepyeni köklü ve yapay sorunlarla vaziyeti kurtarmaya çalışmaktan başka bir şey yap(a)mayacaktır.

Türkiye'nin irade ve özgüven krizini hal yoluna koyabilmesi için, ülkemizin imkanlarını tüketen; enerjisini, dinamizmini su gibi harcayan; ülkedeki tüm dengeleri dinamitleyen elitlerle-toplum arasındaki çıkar, duyarlık, öncelik ve kimlik çatışmasına son verilmesi kaçınılmazdır. Aksi takdirde, Türkiye, kendi nisbi (küçük) çıkarlarını milli çıkar diye dayatmaya kalkışan bencil kişi, grup ve "azınlıklar"ın elinde hallaç pamuğu gibi savrulmaktan, hortumlanmaktan ve kıvranmaktan kolay kolay kurtulamayacaktır.


29 KASIM 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Yusuf KAPLAN

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...