| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Ekonomi raporunun 28 Şubat'la ne alıp veremediği var?
Müsiad Başkanı Ali Bayramoğlu, dün bir basın toplantısıyla 1999 yılını değerlendiren ve 2000'e yönelik beklenti ve önerilerini dillendiren ekonomi raporunu kamuoyuna duyurdu. Müsiad'ın bu toplantı için seçtiği tarih oldukça ilginçti şüphesiz. Nitekim Ali Bey de 28 Şubat'a dokunmadan geçemedi. Başkan, 28 Şubat sürecinin devamını isteyenlerin, 1997'den bu yana devam eden ekonomik krizin devamından da yana olup olmadıklarını sordu gazetecilere. Gerçekten de ne Asya kriziyle çöken Pasifik bölgesi ekonomileri, ne de geçen sene dağılan Rusya, 1999'u eksi büyüme ile kapattı. Dünyanın savaş ve kıtlıkla müptela bir iki ekonomisi hariç, 1999'un hülasasında iktisadi göstergeleri Türkiye kadar bozulan hemen hemen tek bir ülke yok gibi. 28 Şubat'tan bu yana iktidarda olan ekonomi yönetiminin övündüğü tek "müspet" gelişme, hedeflenin oldukça üstünde de olsa enflasyondaki nispi düşüş. O da, durgunluktan dolayı fiyat artışlarını zoraki kısmak durumunda kalan özel sektöre rağmen, yılın son iki ayında anormal seviyelerde zam yapan kamu sektörünün bu çalımıyla birlikte yeniden eski seviyelerine çıkmış durumda. Ancak ekonominin kötü gidişatıyla 28 Şubat'ın ne alakası var? 28 Şubat, askeri ve sivil bürokrasinin, cumhuriyeti korumak adına ve rejimi irtica denen musibetten korumak için yapılmamış mıydı? 28 Şubat kararları içinde ekonomiyi ilgilendiren tek mevzu, yeşil sermaye tanımlaması değil miydi? Maalesef bu sorulara müspet cevaplar veremiyoruz. 1990'larda ekonomi dünyasındaki gelişmeler, globalleşmeyle birlikte yepyeni bir gelişme modelinin tüm dünyaya hakim olduğunu gösterdi hepimize. Bundan sonra uluslararası sermaye hareketlerinden bağımsız, teknolojinin sunduğu sanal alemde tezgah açamayan ekonomi politikalarının başarısız olacağı çok açık. Bu yeni iktisadi ortam, sadece borsa ve tahvil gibi menkul değerlere yatırım yapanları değil, küçük büyük tüm şirketleri içine çekiyor. Tüm yatırımcılar, artık bütün dünyayı hedef alan yeni yatırım, üretim ve pazarlama süreçlerini takip etmek durumundalar. Oysa biliyoruz ki, Türkiye'deki ekonomi politik, gerek devletin gerekse devletle özdeş olmuş sermaye kanadının kolay kolay değişmesine imkan tanımıyor. Bir taraftan değişimin dinamikleri mevcut saadet zincirini zorlarken, diğer taraftan halihazırdaki statükoyu devam ettirmeyi kendi menfaatleri açısından uygun görenler ciddi bir direniş sergiliyorlar. İşte 28 Şubat sürecini, ekonomiye iyice bağlayan bu ortam. 28 Şubat her ne kadar irticaya karşı yapılmış bir çıkış olarak sunulsa da, esasında temel işlevi başta ekonomik olmak üzere bugüne kadar rahatlıkla ve istenildiği gibi idare edilmiş olan siyasi ve toplumsal yapının idamesini sağlamak olmuştur. 28 Şubat'ta yapılan MGK toplantısından sonra yapılan basın açıklamasından sonra en çok mevcut ekonomik rejimden otlananlar rahat bir nefes almışlardır. Darbelerle iktisat politikaları arasında çok sıkı fıkı bir ilişki vardır. Darbeler, ya değişen şartlar karşısında mevcut durumun devamını sağlamak, ya da yeni bir yapısal değişimi kolaylıkla uygulamak ve muhtemel muhalefeti soğutmak için yapılır. 12 Eylül ihtilali, yeni bir ekonomi politikasını hayata geçirmek için zemin hazırlamıştı. 28 Şubat ise değişime karşı direnmek için yapıldı. Başarılı oldu da. Değişim Türkiye'de ciddi bir sekte yedi. Ancak değişime direnmenin acısını, 1998 ve 1999'da yaşanan iktisadi krizler hepimizden çıkardı. Değişime direnmenin fazla bir anlamı yok. Bunun, 28 Şubatçılar da farkında. Yapmak istenen tek şey, vakit kazanmak. Müsiad Ekonomi Raporu'nda 28 Şubat tarihi hiç geçmese de, esasında raporun 28 Şubat'la alıp vermediği çok şey var.
mutku@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|