|
|
 |
Darbeyi Şah haber verdi
12 Mart darbesinden birkaç ay önceydi... İran Şahı Rıza Pehlevi, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil'i "protokol dışı" olarak Tahran'a davet etti ona ve SAVAK'tan aldığı "çok gizli" bilgiyi aktardı: "Birkaç ay içinde ordu Türkiye'de darbe yapacak, dikkatli olun."
En çok konuşulan, üzerinde en çok spekülasyon yapılan askeri müdahalelerin başında 12 Mart muhtırası gelir. 12 Mart 1971'de ordu yönetime el koymuş, meşru hükümeti işbaşından uzaklaştırmıştı. Ancak, darbe daha sonra mihver değiştirecek ve "cuntalar savaşı"na dönüşecektir.
Çünkü, 12 Mart, herhangi bir darbe olmaktan öte, 9 Mart cuntasına karşı girişilmiş bir operasyondu. Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler ve Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur'un son anda saf değiştirmesi üzerine, 9 Mart 1971'de yapılması planlanan "sol darbe" önlenmiş, ipler tamamen Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay ve Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç'ın eline geçmişti.
12 Mart müdahalesinden sonra, TSK içinde biz dizi operasyon gerçekleştirildi, sol cuntayla ilişkisi saptanan general ve subaylar tasfiye edildi. Ardından, geniş çaplı tutuklamalar başladı.
Bu dizi, 12 Mart muhtırasıyla açığa çıkan "9 Mart cuntası"nın serüvenini konu ediniyor. Mensupları arasında General Cemal Madanoğlu, Doğan Avcıoğlu ve İlhan Selçuk gibi çok sayıda tanıdık simanın bulunduğu "9 Mart cuntası", Türkiye'de Baas tipi bir sosyalist rejim kurmak amacıyla yola çıkmış, ama bir başka cuntaya, Sunay-Tağmaç ikilisinin sürüklediği 12 Mart cuntasına yenilmişti. 9 Mart başarılı olsaydı, 28 Şubat sürecinden hatırlayacağımız bir dizi "uygulama", belki de 70'li yılların başında yürürlüğe girecekti.
Bu dizi, büyük ölçüde, daha önce bu konuda yazılmış kitapların ve döneme imza atmış asker-sivil eşhasın tanıklığıyla kotarıldı. Tarihe "Madanoğlu duruşması" olarak geçen askerî yargılamanın belgeleri de, ilk kez bu diziyle birlikte günışığına çıkmış oldu. Ayrıca, hem Sıkıyönetim Mahkemesi Savcısı Süleyman Takkeci'nin iddianamesine, hem de bu iddianamenin mağduru olarak Sıkıyönetim Mahkemesi'nde yargılanan şahısların ifadelerine başvuruldu.
12 Mart darbesinin birkaç ay öncesi... Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil, İran Büyükelçiliği kanalıyla gizli bir "çağrı" aldı. İran Şahı Rıza Pehlevi, Çağlayangil'i İran'a çağırıyordu.
Protokol dışı bir davetti bu.
Çağlayangil düşüneceğini söyledi, ama Şah "rica" ediyordu.
Şah'ın ricasını kırmadı Çağlayangil ve İran'a uçtu.
"Sarayda her zaman yemek yediğimiz, altın tabaklı, altın tuzluklu sofrada değildik" diye anlatıyor Çağlayangil, "Şah'ın ikinci kattaki bürosunun hemen yanındaki odadaydık."
Görüşmede, Şah'ın güvenlik danışmanı Arşidiri de vardı.
Devam ediyor Çağlayangil:
"Özel bir hava vardı görüşmede. Alışılmış, protokol görüşmelerinin dışında bir hava. Şah birden bana döndü ve 'Birkaç ay içinde ordu Türkiye'de darbe yapacak' dedi. Biraz bozuldum. SAVAK'tan bilgi almış olabilirdi. Türkiye'nin içişlerine dair bilgi vermek ve bir şey söylemek için Şah'ın beni Tahran'a çağırması yadırganacak bir durumdu. Duygularımı Şah'ın huzurunda iken gözetilen protokol kurallarına uydurarak 'Size ne!' gibilerden bir şeyler söyledim..."
Görüşme fazla uzun sürmedi.
Şah, Çağlayangil'in umursamaz tavrına içerlemişti. Çağlayangil'e döndü ve şunları söyledi:
"Bakın, benim çevremde uğraşacağım sorunlarım var. Ruslar'a güvenilmez. Doğuda Pakistan sınırında Patonlar. Kuzey Irak'ta Kürtler. Biz çokuluslu bir devletiz. Babam cahil adamdı, ama bana daima Türkler'le iyi geçin derdi. Sizde sağlam bir rejim olduğu sürece benim için Türkiye sınırında mesele olmaz. Türkiye sınırına asker yığmama, yarın ne olacak diye düşünmeme gerek yok. Türkiye'deki rejimin selameti, bizim de selametimizdir."
DEMİREL: YAPACAĞIMIZ BİR ŞEY YOK
Çağlayangil Türkiye'ye döndü ve İran Şah'ından duyduklarını Başbakan Süleyman Demirel'e anlattı.
"Yapabileceğimiz bir şey yok" dedi Demirel, "Eğer Şah'ın dediği gibi bir darbe yapmaya karar verdilerse, şu anda elimizden bir şey gelmez."
11 Mart 1971:
Kuvvet komutanlarının eşleri bir resepsiyonda bir araya geldiler. Yemeğe Başbakan'ın eşi Nazmiye Demirel de davetliydi... "Eşim onurlu kadındır. Herhangi bir şey sezse gitmez, oturmaz orada" diyordu Demirel, ama Nazmiye Hanım, son günlerde ayyuka çıkan darbe söylentilerini doğrulatmak amacıyla eşi tarafından gönderilmişti yemeğe.
Nazmiye Hanım, yemeğe gidip geldikten sonra "Her şeyin normal olduğunu, kuşku uyandıracak bir tek kelimenin bile telaffuz edilmediğini" bildirdi eşine.
12 Mart 1971 sabahı:
Başbakanlık Konutu'nun telefonu çaldı.
Arayan MİT Müsteşarı Fuat Doğu'ydu.
"- Ordu muhtıra verdi" diyordu Fuat Doğu.
Demirel şaşırdı.
"- Bunu durdurmanın bir yolu yok mu?" diye sordu.
"- Mümkün değil!" dedi MİT Müsteşarı.
"- Cumhurbaşkanı ne diyor?"
"- Süleyman Bey istifa etsin. Mesela, sağlık sorununu öne sürüp çekilsin diyor."
Peki, çekilmezse?
Müsteşarın yanıtı kesindi:
"Komutanlar istifanızı isteyecek. Yoksa..."
Bu "yoksa" her şeyi açıklıyordu.
SUNAY: BENİ DE DEVREDEN ÇIKARDILAR
Demirel, Millî Savunma Bakanı Ahmet Topaloğlu'nu aradı. Topaloğlu geldiğinde saat 09.30'du. Birlikte Başbakanlık binasına gittiler. Demirel, Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'dan durumu öğrenmek, vakit varken muhtırayı önlemek amacıyla telefona sarıldı. Sunay kayıptı. Uzun rica ve ısrarlardan sonra Sunay telefona çıktı. Ama vakit geçip gitmişti.
"- Bir yol bulup darbeyi önleyin" dedi Demirel, "Gereken neyse hep birlikte yerine getirelim..."
"- Çok geç Süleyman Bey, beni de devreden çıkardılar."
Cevdet Sunay, 1969'da, Genelkurmay Başkanı Cemal Tural darbeye kalkıştığında, Demirel'in Köşk'e gönderdiği tasfiye kararnamesini imzalamış, sonra da "Meclis'teki yeminine sadık olduğunu" bildirerek darbeye karşı bir anlamda güvence vermişti. Demirel, bu hukuka dayanarak ısrar etti. Sunay'ın cevabı kesindi:
"- Çok geç!"
Sunay "Çok geç" diyordu ama, müdahale fikri iki gün önce Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Muhsin Batur'un evindeki çaylı "cunta toplantısı"nı öğrenen Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç tarafından karara bağlanmış, Cumhurbaşkanı Sunay da "bir zorluk çıkarmaması" ricasıyla durumdan haberdar edilmişti.
Muhtıra saat 13.00'te TRT radyolarından tüm ülkeye duyuruldu.. Ordu, resmen yönetime el koymuştu.
Başbakan Demirel istifa etti, ancak "devreden çıkarıldığını" söyleyen Cumhurbaşkanı Sunay yerinde kaldı. Bu, Cumhurbaşkanı'na, bir anlamda "Eskişehir uzlaşması"nın ödülüydü. Demirel yıllar sonra şu değerlendirmeyi yapacaktır: "Sunay bize darbeyi haber verseydi, o gece dördünü de emekliye sevkederdik."
Sunay'ın darbeyi haber vermesi mümkün değildi.
O da ekibin içindeydi zaten.
KOMUTANLARIN BULUŞMASI
Şubat 1971:
Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay, Tofaş Otomobil Fabrikası'nın açılış töreni için Bursa'ya davetliydi... Tören bitti, konuklar dağıldı, o da kimseye sezdirmeden usulca Eskişehir'in yolunu tuttu. Eskişehir'de komutanlarla buluşacaktı.
Demirel bu sessiz ayrılıştan kuşkulanmamıştı.
Alelade ziyaretlerden biriydi.
Ziyaretin nedeni daha sonra anlaşıldı. Demirel'e ulaşan "istihbarî" bilgiye göre, Sunay bir dönem daha Cumhurbaşkanı kalmak için Eskişehir'de komutanlarla anlaşmıştı.
Bu ne anlama geliyordu?
Ordu müdahaleye hazırlanıyordu.
Başbakan bu bilgiyi kimden almıştı?
Gizli servisten mi?
"Hayır" diyor Demirel.
Bir MİT emeklisinin eşinden...
Zaten bir süredir darbe söylentileri dolaşıyordu ortalıkta. Buna ilaveten, ordu içinde çok sayıda cunta ve ihtilal konseyi oluşturulduğu haberleri geliyordu. Cumhurbaşkanlığı seçimine yaklaşık iki yıl vardı, fakat "Eskişehir toplantısı"nda Sunay'ın bir dönem daha Cumhurbaşkanı kalması karara bağlandıysa, ortada ciddî bir durum var demekti.
Başbakan Demirel, Köşk'ten randevu istedi.
Aldığı bilgileri aktardı Sunay'a:
"- Bazı haberler geliyor kulağımıza..."
"- Sen bakma bu haberlere" dedi Sunay, "Ben yeminime sadığım..."
Demirel rahatlamış olarak ayrıldı Köşk'ten.
YARIN: ABD BÜYÜKELÇİSİNİN DARBE TEHDİDİ
|
 |
 |
Çağlayangil: CIA altımızı oydu
"12 Mart'dan bir süre önceydi. Böyle bir hareketin olacağı, bana ihsas edilmişti Amerikan sefiri tarafından. Bir akşamüstü, sefir bana telefon etti. Bilalüzum, Çağlayangil 'Evinize bir viski içmeye geleyim mi?' diye sordu. Genel bir değerlendirme yaparken, 'Sayın Çağlayangil' dedi, 'Biz devlet olarak (Türkiye'deki gelişmelere) sabrederiz ama, devlet dışında olanlar, devleti bile dinlemeyenler sabredemeyebilir' dedi. Bundan açık bir şey olmaz: 12 Mart'ta CIA vardır. Büyük ölçüde vardır. 12 Mart'ta haşhaş vardır. CIA, Papadopulos'da vardır. CIA, Gizikis'de vardır. CIA'nın nasıl hareket edeceği tahmin edilemez.
Türkiye, kendi istihbarat gücünü kuvvetlendirmek için, İsrail istihbaratı ile, Amerikan istihbaratı ile, İran istihbaratı ile daimi ve organik münasebetler içindedir. Bunlar, gizli gizli her sene kendi şefleriyle toplanırlar. Washington'da, Tahran'da, Telaviv'de (istihbarat) mübadelesi yaparlar. Organik bağları bulunmayan, fakat inandıkları başka istihbarat örgütlerinden de istişari mütalaa alırlar. Şimdi, istihbaratçılar Amerikalılar'la organik münasebetler içinde olduğuna göre, Amerikalı, 'şu adam benim adamım, şunu yerleştirelim solcuların arasına' diye rahatça işbirliği yapabilir. İstihbaratçılık alanında bu iş rahat yapılabilir. Sonra, hiçbir istihbaratçı herhangi bir haberi her yere götürmez. Dışişleri Bakanına başka söyler, Devlet Reisi'ne başka söyler, Genelkurmay Başkanı'na başka söyler. İstihbarat bünyesindeki profesyonel dejenerans (soysuzlaşma), her hareketin tesiri altındadır. İstihbaratçı, kendi gözünde çok mühim adamdır. Herkesten çok mühimdir.. Herşeye de kadirdir. Bu kompleks istihbarat işiyle uğraşanların hepsine, en başından kahvecisine kadar aynıdır. Onun için ben Dışişleri Bakanı'yken, istihbaratçıların, Bakan ve Genel Sekreter dışındaki Dışişleri memurlarıyla temas etmesini men etmiştim. Şimdi nasıl yapar CIA? CIA yapar, organik bağlarıyla yapar. Sözünü ettiğim psikoloji vardır istihbaratçılar arasında. Benim istihbarat şefim, kendisi farkında bile olmadan CIA benim altımı oyar. Elinde imkân var adamın. Onun için hiç şaşmam, aramam da, bulamam ki; nasıl yaptı, bulamam..."
TSK'nın hükümete verdiği muhtıra
1-Parlamento ve hükümet süregelen tutum, görüş ve icraatı ile yurdumuzu anarşi, kardeş kavgası, sosyal ve ekonomik huzursuzluklar içine sokmuş, Atatürk'ün bize hedef verdiği çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmak ümidini kamuoyunda yitirmiş ve Anayasa'nın öngördüğü refomları tahakkuk ettirememiş olup, Türkiye Cumhuriyeti'nin geleceği ağır bir tehlike içine düşürülmüştür."
2-Türk milletinin ve sinesinden çıkan Silahlı Kuvvetleri'nin bu vahim ortam hakkında duyduğu üzüntü ve ümitsizliği giderecek çarelerin partilerüstü bir anlayışla Meclislerimizce değerlendirilerek mevcut anarşik durumu giderecek ve Anayasa'nın öngördüğü reformları Atatürkçü bir görüşle ele alacak ve İnkılâp kanunlarını uygulayacak kuvvetli ve inandırıcı bir hükümetin demokratik kurallar içinde teşkili zarurî görülmektedi."
3-Bu husus süratle tahakkuk ettirilemediği takdirde, Türk Silahlı Kuvvetleri kanunların kendisine vermiş olduğu Türkiye Cumhuriyeti'ni korumak ve kollamak görevini yerine getirerek, idareyi doğrudan doğruya üzerine almaya kararlıdır."
"Bilgilerinize."
Genelkurmay Başkanı: Memduh Tağmaç Faruk Gürler- Muhsin Batur- Celal Eyiceoğlu
|
|