| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Ayıp
Bir Batı ülkesinin Ankara'ya yeni atanmış büyükelçisiyle kahvaltı ettik geçen sabah; Türkiye'ye ilgi duyan bütün yabancı diplomat ve politikacılar gibi o da tek bir konuya kilitlenmiş görünüyordu. Bir ara, "Güneydoğu, HADEP, terörle mücadele yasası konularıyla ilgilenmeniz önemli" dedim ve ekledim, "Ancak bizim demokrasimizin sorunları belli bir bölgeyle, HADEP'le ve terörle mücadele yasasıyla sınırlı değil; fikirler üzerinde kılıç gibi şaklayan başka yasa maddeleri, kapatılmış ve yeniden kapatılma tehdidi altına düşen HADEP dışında partiler ve hapiste yatan politikacılar var..." Bu cümleyi sarf etmemin üzerinden 48 saat bile geçmeden, kapatılmış RP'nin lideri, eski başbakanlardan Necmettin Erbakan TCK 312. madde işletilerek bir yıl hapis cezasına çarptırıldı; Ayaş Cezaevinde yatan YDP lideri Hasan Celal Güzel'in de, sağlığı bozulduğu için, hastaneye yatırıldığı haberi ulaştı. Türkiye'de genel bir demokrasi sorunu var, bunu artık herkesin anlaması şart. "Demokrasi Hoca'ya da lâzım oldu" esprisini manşet yapanların da, haberi verirken eteklerinde çalan zil sesini saklayamayanların da bu gerçeği görmeleri gerekiyor. Konulara 'çifte standartlı' yaklaşan yabancıların ilgisizliğinin bile örtemediği bir gerçek bu: Türkiye'de demokratik hak ve özgürlükler tehdit altında. Kısa süre önce ülkeyi başbakan olarak yönetmiş bir kişi bugün 'siyasi yasaklı' ve dahası altı yıl önce yaptığı bir konuşma yüzünden, 'kitleleri kışkırttığı' iddiasıyla, cezaevine gönderilmek isteniyor... TCK 312'nin suç saydığı 'kışkırtma' fiili, herhangi bir sözlükte yapılacak kısa bir gezintiyle anlaşılacağı gibi, devamı olan, olması gereken bir eylemle ilgilidir; 'kışkırtan' bulunan bir ortamda 'kışkırtılan' denilebilecek birileri de olmalı ve işittiklerinden etkilenerek yasaların suç saydığı işleri yapmalılar... Oysa, sadece Erbakan'ın Bingöl konuşmasında değil, Tayyip Erdoğan'ın Siirt ve Şükrü Karatepe'nin 10 Kasım konuşmalarında da, 'kışkırtma' atf-ı cürmünde bulunulan sözlerin devamı gelmedi; yani 'kışkırttığı' ileri sürülen 'fikirler' üzerine, o fikirlerden etkilenerek kimse 'suç' işlemedi. O halde, ifade edilen 'fikir' ile sınırlı kalmış olan bir 'fiil', TCK 312'nin öngördüğü 'kışkırtma' olarak nasıl vasıflandırılabilir? Aslında bu sorunun cevabını hepimiz biliyoruz: Türk ceza mevzuatında, hin-i hâcette kullanılmak üzere böyle maddelerden bol miktarda bulunuyor. Meclis tarafından varlığına son verilmiş TCK 163'ten sonra, aynı yasanın yıllardır işlevsiz duran 312. maddesi kullanılmaya başlandı. Ancak iki madde arasında ciddi farklar bulunuyor: Kaldırılan 163. maddenin anayasada bir karşılığı vardı, 312 ise boşlukta duruyor.. 312 insanı siyaseten iğdiş ederken 163 siyasi yasak koymuyordu... Ve en önemlisi, 163 'gerçek fiil' ile ilgiliydi, 312 ise 'kışkırtma' gibi sübjektif bir fiili 'suç' sayıyor... 'Tecilsiz bir yıl hapis' cezası veren Diyarbakır DGM heyeti, kasetin delil olarak geçersizliği üzerinde yoğunlaşan savunmaya itibar edebilir, hatta delili geçerli kabul etse bile 'kışkırtma' fiilinin bütün unsurları oluşmadığı (yani, o sözler üzerine kimse herhangi bir taşkınlıkta bulunmadığı) için beraat kararı verebilirdi. Ceza muhakemeleri usulünde temel ilke, suçun oluştuğu konusunda kuşkunun varlığının ve unsur eksikliğinin sanığın lehine kullanılmasıdır çünkü... Bu durum, RP'nin kapatılmasından beri daha sık telâffuz edilir hale gelen 'hukukun siyasallaşması' iddialarını, maalesef, güçlendiriyor. Doğru veya yanlış, bir siyasi eğilimin kişi ve kurum olarak tasfiyesinin, siyasetin kendi kuralları içerisinde ve sandıkta değil mahkemeler eliyle yapıldığı iddiası bu. Avusturya'da Özgürlükler Partisi'nin iktidar ortağı olmasıyla Avrupa'da başlayan tartışmalarla bizdeki bu süreç arasında paralellik kuranların unuttuğu temel fark da bu noktada: Avrupa, 'ırkçı' bir partiyi siyasetten tasfiye etme çabasında; ancak bunu hukuka müdahale ederek, ya da yasaları zorlayarak gerçekleştirmeyi kimse düşünmüyor orada. Avrupa'ya entegre sürecindeki Türkiye de 28 Şubat'ta edindiği yanlış refleksleri acele terk etmelidir. Türkiye'deki demokrasi ayıplarının hep dar bir alanda aranması kolaycılığı yüzünden, ülkenin bütününü hak ve özgürlüklerden yararlanır kılmak bir türlü mümkün olamıyor. Ülkemiz, 21. yüzyıla, bir kaç beden küçük bir elbiseyle girdi, dünya önünde bu yüzden gülünç oluyoruz. Batılılar anlamasa, 'çifte standart' uygulamasını sürdürseler bile, kendimize duyduğumuz saygıdan, ne yapıp edip bizler bu ayıbı geride bırakmalıyız.
fkoru@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|