| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Alan da, satan da hiç memnun değil
Sizin için önemi varsa, Türkiye'de dar bir çevre içinde dönen oyunların, "millet" de farkında, "milletvekilleri" de farkında.. Bu "dar çevre"nin (veya oligarşi) gözünde, millet de, milletvekilleri de fazla önemli olmayabilir.. Ama yine de biz söyleyelim.. Herkes herşeyi biliyor.. Örneğin, medya sermayesinin kartelleşip, "basın özgürlüğü"ne ve "siyaset"e ipotek koymasını onaylayan yurttaşların sayısı çok az.. Hele, medya sermayesinin basın mesleğini kötüye kullanarak, devletten ihale alması falan, şiddetle yanlış bulunuyor. Bunun gibi, milletvekilleri de, hangi partiden olurlarsa olsunlar, "koalisyon karteli"nin, TBMM'nin egemen iradesi üzerine ipotek koymasına kızıyor.. Üç tane, "koalisyon lideri" adı verilen politikacının, kapalı kapılar arkasında anlaşarak, TBMM'ye birtakım konuları zorla kabul ettirmeleri, koalisyon partilerinin milletvekilleri tarafından da, hoş karşılanmıyor.. Herkes biliyor.. TBMM'de oylanıp kabul edilen kanun tasarıları, ne doğru dürüst tartışılıyor, ne de milletvekilleri bu kanun tasarıları hakkında yeterince bilgilendiriyor.. Asker ve sivil bürokratların hazırladıkları metinleri oylayıp, onaylamak, şu anda milletvekillerinin ana uğraşı.. "Vergi reformu" adı altında sürekli getirilen "salma"ların özü, hiç irdelenmiyor bile.. Sokaktaki insan da, milletvekilleri de, "rutin dışı" uygulamaların, hukukun yerine geçmesinden huzursuz.. Ceza Kanunu'nun 312'inci maddesinin, özgür düşünceye baskı aracı olarak kullanılması da, büyük çoğunluğun onayladığı bir durum değil.. Ama bütün bu hoşnutsuzluklar, yasama erkine yansımıyor.. Aslında, Türkiye gündeminin hiçbir önemli konusu, Millet Meclisi'nin gündemine giremiyor.. Milletvekilleri, olaylara yön verecek yerde, gelişmeleri medyadan izleyip, oturuyorlar.. Mesela, Türkiye'nin ekonomik kaderini bağladığı "İMF paketi"nin, ilk iki aylık yüksek enflasyonla yaralanması bile, TBMM'de tartışılmadı.. Televizyonlardaki, siyasi sorumluluğu olmayan programcılar bile, Türkiye gündemine, milletvekillerinden daha fazla hakim.. Türkiye, Avrupa Birliği'ne uyum için gerekli yasal reformları yapmadan, Demirel'in yeniden seçilmesi için Anayasa'nın değiştirilmek istenmesi, herkese garip geliyor.. Ayyuka çıkmış yolsuzluk dosyalarının Meclis komisyonlarında uyutulması da, hem milletin, hem milletvekillerinin farkında oldukları bir durum.. Herkes biliyor.. "Şeriat tehlikesi" gerekçesi ile siyasete müdahale edenler de biliyor.. Hiçbir tehlikenin bedeli, Türkiye'de kamu malının ve özelleştirilecek KİT'lerin, birilerine ikram edilmesi olamaz.. "Yozlaşma ve kokuşma tehlikesi", şu anda siyasetin de, kamu hayatının da öncelikli meselesi.. "Siyasi pazarlık" veya "denge hesabı" adı altında, kapalı kapılar arkasında sürdürülen faaliyetten, mide bulandırıcı kokular geliyor.. Herkes biliyor ki, orta vadede, bu durum "istikrar" diye bir kavram bırakmaz Türkiye'de.. Banka boşaltanların, "düşünce suçluları"ndan daha özgür olduğu bir ortama, bu halk herhalde müstehak değil. "Medya karteli"nin, "yasama"nın yerine geçtiği bir ülkede, sivil demokrasi de, serbest rekabet ortamı da, gelişemez.. Ama o "dar çevre", herkesi kör ve sağır zannetmekte.. Bakalım işin sonu ne olacak? ŞAKA
Ama ne adil düzen!..
28 Şubat post-modern müdahalesi ile devrilen Necmettin Erbakan, "hapis"le cezalandırıldı.. İhaleye fesat karıştırdığı için, TBMM'nin oyları ile devrilen Mesut Yılmaz, hem "koalisyon lideri" hem de "gizli" cumhurbaşkanı adayı.. İşte ben buna "adil düzen" derim.. Aman bu düzeni, partilerde de, yurtta da, hiç değiştirmeyelim.. BASIN
Patronlar bir tercih yapmalıdır!..
Aydın Doğan da, Mehmet Emin Karamehmet de, Dinç Bilgin de bir tercih yapmak durumundalar.. Hem gazete, hem televizyon kanalı, hem banka, hem de turizm şirketi, yat limanı, cep telefonu ve benzeri şeylerin sahibi olacaksın.. Hem de bunlarla yetinmeyip, yasaların ve toplumsal kuralların üzerine giderek, kamunun mal ve parasından, daha fazla pay isteyeceksin.. Bu hukuken de, ahlaken de doğru değil... Bütün bu isimler, hem gazetecilik mesleğini, hem de kendilerini, inanılmaz ölçüde ve gereksiz şekilde yıpratıyorlar.. Ben bir gazeteci olarak, Hürriyet ve Milliyet gibi önemli yayın organlarının sahibi olan Aydın Doğan'ın, daha güçlenmesini elbet isterim.. Ama bakın gelinen noktaya.. Aydın Doğan adı, artık gazeteleriyle değil, POAŞ ihalesiyle veya İstanbul'un elektrik dağıtımı ile anılıyor.. Hürriyet'in problemi, doğru ve atlatma haber değil.. Danıştay'ın, RTÜK kanunu çiğnendi gerekçesi ile elektrik dağıtımı ihalesini iptal etmesi haberi, daha çok vaktini alıyor yazı işlerinin.. Dinç Bilgin veya Karamehmet için, "bizim meslek", fazla önem taşımıyor ki.. Bu konuda bir tercih yapmaları şart..
mehmetbarlas@attglobal.net
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|