| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Edep yahu!
Türkiye ilginç bir dönemeçten geçiyor. İlk dikkati çeken değişim, ekonomi yönetimindeki devir teslimle kendini gösteriyor. Devlet, ekonomiden yavaş yavaş elini eteğini çekiyor gibi bir hava estiriyor ve ekonomi yönetimi sadece bütçe disiplini üzerinde yoğunlaşıyor. Ekonominin hemen her sektöründe devletin yönlendirici işlevi yok olmaya doğru gidiyor. Son yirmi yılın moda kavramı liberalizm, böylece Türkiye'de kendine iktisat sahasında oldukça geniş bir yer açıyor. Ancak liberalizmin, tek başına serbest piyasa anlamına gelmediği, nedense fazlaca telaffuz edilmiyor. Devletin geri plana itildiği sektörlerde oluşan boşluğu, birileri illa ki dolduruyor. İşin ilginç tarafı bu birileri, özellikle de Türkiye gibi denetleyici mekanizmaların gelişmediği ülkelerde, çoğu zaman devletten daha devletçi karteller, tröstler ve tekeller doğuruyor. Amma ve lakin, bizim liberal iktisatçılar nedense bu gidişatı hep görmezden geliyorlar. Türkiye'deki liberallerin oldukça ilginç bir yönleri daha var. Ekonomide liberalizmin en keskin kalemleri, iş siyasette ve toplum hayatında liberalizme gelince nedense bir anda şahin kesiliyorlar. Üç beş sahici liberal, geri kalan bu zevat tarafından liboş namıyla çağrılıyor malumunuz. "Bırakınız yapsınlar! Bırakınız ezsinler!" sloganını şiar etmiş bu taife için siyasal ve kamusal alanda bir alternatif olarak ortaya çıkmak, cumhuriyet, ülkenin bütünlüğü, demokrasi ve laikliğe karşı bir tehdit olarak yaftalanmak için yeterli bir gerekçe. Suni bir şekilde türetilmiş olan bu tip tehditleri bertaraf etmek için demokrasi rafa kaldırılsa da, laiklik bir tavuk gibi yolunsa da, cumhuriyet cumhurdan ziyade babaların rejimi olarak işletilse de, ülkemiz, insanımız, sermayemiz, geleceğimiz yeşil ve kırmızı gibi renklere bölünse de bir mahzuru yok bu zevat için. Liberallik postuna bürünenler, esasında gelişen şartlar çerçevesinde azalan devletin rolünü, rejim tarafından kutsanmış oldukça "özel ve derin" bir özel sektöre devretmek için büyük bir çaba harcıyorlar. Türkiye ilginç bir dönemeçten geçiyor. Zira ekonomide liberallik teranelerine rağmen, siyasi ve kamusal alanda yetmiş beş yıllık otoriter geleneğimizden hiç taviz vermemekte ısrar ediyoruz. Yetmiş beş yılda Türkiye'nin geldiği noktada durup, bir düşünelim: Yetmiş beş yıl önce bir sivil Anayasamız vardı. Bugün askeri bir darbenin eseri olan bir Anayasa'nın boyunduruğu altındayız. Cumhuriyetin ilk kurulduğu yıllarda askerden hocaya, bürokrattan işadamına kadar herkes, siyasetin tek mercii olarak Meclis'i görüyordu. Bugün başta askeri ve sivil bürokrasi, bazı holdingler, bir kısım medya ve bazı eskimiş siyasetçiler olmak üzere birçok kesim, kendini Meclis'in üzerinde addediyor. Yetmiş beş yıl önce dini, iktisadi ve siyasi pekçok mevzuda her kafadan bir ses çıkabiliyordu. Ne yazık ki, çok geçmeden tesis edilen İstiklal Mahkemeleri'yle başlayan süreç, bugün dahi kelle almaya devam ediyor. Dünyada seçimle işbaşına gelmiş Başbakanı'nı asan bir rejim olarak tarihin kara sayfalarında yerini almış olan ülkemizin siyasi sistemi, aynı zamanda Başbakanlık yapmış birini hapse atarak 2000'li yılların bir ilkini daha gerçekleştirme azminde. Yetmiş beş yılın bu hazin bilançosundan mutlu musunuz? Bu ülkeyi, cumhuriyeti, demokrasiyi ve insan haklarını kimin tehdit ettiğini hâlâ mı göremiyorsunuz? Ar, pazarda satılmıyor ki, alıp size verelim.
mutku@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|