YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Yüzyıl muhasebesi

 
Medyada yüzyıl muhasebeleri yapılıyor sık sık. Artılar eksiler gündeme geliyor... Bugün ben de burada, yüzyıl değerlendirmelerine yer vereceğim. "İnsan nerede bu yüzyılda?" sorusunu soracağım.

 

Medyada yüzyıl muhasebeleri yapılıyor sık sık. Artılar eksiler gündeme geliyor... Bugün ben de burada, yüzyıl değerlendirmelerine yer vereceğim.

Yazıişleri Müdürlüğünü yaptığım Altınoluk dergisinin Ocak sayısı, "Yüzyıl"ın Muhasebesi"ni kapak konusu yaptı. Oraya yansıyan görüşlerden alıntılar yapacağım.

Önce sunuş yazısından:

"Cinayet yüzyılı" tanımı Albert Camus'nün yargısı 20"nci yüzyıl için... İki cihan savaşı sığmış bir yüzyıl içine. Milyonlarca ölü.

Teknolojinin vahşet yolunda kullanılışına tanık olmuş bu yüzyıl. Nükleer güç, saniyede buharlaştırmış yüz binlerce insanı bu yüzyılda...

Devrimler kan içmiş bu yüzyılda.

Teknolojide akıl almaz tırmanışlar söz konusu... Ve hemen peşinde korkular... . Acaba gen teknolojisi ile bir metre boyunda hıyar, besili koyunlar üretmek yanında canavarlar da üretir mi insanoğlu? Batı'da bu yönde bilim kurgular çoktan başladı... Şimdi "kötü adam" canavar üreticileri, ama Nagazaki'ye bomba yağdıranlar da "kötü adam" olmayı kabul ediyorlar mı? Ya yarın "kötü adam"ın iktidarı gelirse...

İnsan nerede kaldı bu yüzyılda?

Belki tüm bin yılların temel sorusu bu...

Tıkınmaktan çatlayan insan da bu asrın gerçeği, bir lokma ekmeği çöplüklerden bulmaya çalışan insan da...

İnsan nerede, insanlık nerede?

İnsanı arama noktasında bir gündemi var mı insanoğlunun?

Yoksa hep bir Rus canavarı çıkıp Çeçen kanı içecek, bir Yahudi kasabı çıkacak Filistinli boğazlayacak öyle mi?

İnsan bunun için mi yaratılmıştı? Varoluş gayesi bu muydu insanın?"

Dergide benim imzamı taşıyan yazı şu paragraflarla sona eriyor:

"Yüzyıl içinde üzerinde en çok oynadığımız alan toplum kültür ve kimliğimiz oldu kuşkusuz. Kimlik dönüştürmek için çırpındık adeta, devletimize o misyonu verdik anlaşılmaz bir yaklaşımla... Ancak yüzyıl sonunda kimliğin devlet zoruyla belki önemli ölçüde yaralanacağını, ama yüzyılın bir kimlik değişimi için yeterli olmayacağını öğrendik.

"Bugün uluslararası pazarlıkları, gene de "Müslüman ülke" olarak yapıyoruz. Ve "Müslüman ülke" olmanın stratejik ağırlığından istifade ediyoruz. "Bir İslam coğrafyası var ve (bizim o coğrafya ile ilişkimiz yüzyıllık süre içinde ne kadar işlenmemiş, hatta ne kadar sulandırılmış olursa olsun) siz o coğrafyada önemli ülkesiniz." diye yaklaşıyor stratejik oyun arkadaşlarımız bize. Sanki İslam'la bin yıllık beraberliğimiz, ecdadımızın halisane, âşıkane, mübarek ilişkisi son dönemdeki günahlarımıza ve üç yıldır azaba dönüşen kuşatmaya rağmen Rabbin lütfunun devamını sağlıyor.

"Acaba 1999 yılında sürpriz bir biçimde Osmanlı"nın kuruluş yıldönümünü kutladığımız gibi, 2000 yılını da "Türkler'in İslam"ı kabulünün 1000'inci yıldönümü" olarak kutlamayı düşünür müyüz? Ve böylece yüz-yüzelli yıllık labirent sancısından sonra üçüncü bin yıla yepyeni bir enerji ile, İslam'la, O'nun büyük coğrafyasında, büyük misyonları ifa iradesiyle girer miyiz?"

Dergide, Prof. Dr. Hayredin Karaman Hoca ile yapılan mülakat, yüz yıllık bir medeniyet muhasebesi halinde... Osmanlı'nın son döneminden başlayıp Cumhuriyet'i içine alan bir muhasebe bu. Karaman Hoca, bir "medeniyet yenilgisi"ni kabul etmiyor, "İslam medeniyetinin tarihî renklerine ruh ve ışık veren Kur'an orada durdukça bizim daima bir medeniyet iddiamız olacaktır" diyor.

Karaman Hoca, Osmanlı'nın son döneminde, bizzat Osmanlı sadrazamları tarafından konuşulmaya başlanan "medeniyet değişim"nin öyle kolay bir şey olmadığını, bugün de istenen değişimin gerçekleşmediğini belirttikten sonra şunları ifade ediyor:

"Bugün de Türkiye'de ağzını açan, laik, sosyal, hukuka dayalı devletin olmadığından bahsediyor. Şu halde bir kere sadece hukuk değiştirilmekle, terkettiğinizi değil, aldığınızı bile gerçekleştirmiş olmuyorsunuz. Bunun gerçekleşmeme sebepleri üzerinde soğukkanlılıkla durmak lazım."

Ve Hoca bizi, kendi medeniyet iklimimize güven duymaya çağırıyor:

"Bu medeniyet kaygısı Osmanlı'nın son zamanlarında başlamış. Ondan evvel bir İslam medeniyeti var ve Osmanlı da onun bir parçası, cüz'ü. Onun içinde bir yapı olarak devam ediyor. Kendi medeniyetinin farklılığının farkında, bir. Bundan memnun, iki. Üçüncüsü bununla aziz. Farkında, memnun ve aziz. Yani tepeden bakıyor.

"Batı medeniyetinin içerisinde bilim ve teknoloji var mı, var...Sanat var mı, var... Ben bir Müslüman zihniyeti, tasavvuru ve estetik duygusu ile baktığımda onların sanatının kendileri için sanat olduğunu hissediyorum ama bana ait olmadığını hissediyorum. Ve ben kendi sanatımı daha çok seviyorum. Peki bu, neden uygarlığa aykırı olsun? Neden onun sanatı uygarlık olsun da benimki ilkellik olsun? Bunun ölçütü nedir?"

Altınoluk'ta bir başka "Yüzyıl muhasebesi" Prof. Dr. Sabahatti Zaim Hoca ile yapılıyor. Zaim Hoca, İslam coğrafyasının yüzyıllık mücadelesini değerlendiriyor. Hoca'nın her paragrafında derin tahliller bulunan değerlendirmesinden iki paragraf alıyorum buraya:

"Devlet halkın sesini dinlemiyor, halka söz vermiyor, veriyorsa riayet etmiyor, onların insan olarak tabii haklarına riayet etmiyor, hakları düzenlerken hukuki prensiplere uymuyor. İslam ülkelerinin belirleyici olamamasının sebebi de burada yatıyor. Kurdukları milletlerarası teşekküllerin başarılı olamayışının sebebi de...

"İslam toplumları kendilerini ifade edecek güce ulaşmaya çalışırken bu hatt-ı fasıl içinde ara rejimler, askeri rejimler devreye giriyor. Böyle devlet yapıları ile Batı uyumlu çalışarak İslamiyet'i radikalizm, köktendincilik, terörizm ile ilgilendirerek mücadeleyi terörizm ile mücadele olarak gösteriyor. Ama Batı demokrasi fikrini savundukça ergeç halkın temayülünü desteklemek zorunda kalacaktır. Gelecek İslam toplumlarındaki şuurlanmadadır. Güzel insan modellerinin çoğalmasındadır. Güzel toplum modellerinin çizilmesindedir. O zaman istikbal ümitli görülmelidir ve kanaatimce de bu yöndedir. İslam toplumlarındaki elitler sahip oldukları imtiyazları ellerinden bırakmak istemeseler de..."

Milenyum çılgınlıkları içinde kalıcı olan, işte bu "medeniyet eksenli yüzyıl muhasebeleri"dir. Dimağımızda ve gönüllerimizde bu muhasebeyi yapmak ve yüzyıllık kayıpların oluşturduğu mesafeyi kapatmak için can havliyle koşuya başlamak... Bugünün ana hassasiyeti budur diye düşünüyorum...


3.OCAK.2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Ahmet Taşgetiren

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...