| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Gül'ü kıskandım
Cumhurbaşkanı tarafından ciddiye alınmak her yazara nasip olmaz. Geçmişte, öyle nasipli yazarlar vardı; sözgelimi Abdi İpekçi'nin sütunu siyasetçilerin açıklamalarıyla şereflenirdi. Kim ne yazarsa yazsın artık kimsenin aldırdığı yok. Yakın zamanlarda cumhurbaşkanının cevaplama zahmetine katlandığı bir yazar hatırlamıyorum. Haftada bir köşe yazısı yazan FP milletvekili Abdullah Gül'ün son yazısının Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından ânında cevaplanması beni çok şaşırttı. Yaptığı işi ciddiye alsa bile, yazarlığı ön planda olan bir siyasetçi değil Abdullah Gül; Demirel'in açıklama gönderme zahmetine katlandığı görüşlerini serdettiği, ya ikinci, ya da üçüncü yazısıydı. Bu kadar kısa zamanda bu denli ciddiye alınmak gerçekten her yazara nasip olmaz. Milliyet gazetesinin siyasilere yazı yazdırma alışkanlığı eskiden beri vardır da, parlamentoda temsil edilen partilerin seçkin mensuplarını köşe yazarı olarak kullanma âdetini, övünmek gibi olmasın ama, bana borçlu olduğunu sanıyorum. Bir ara CHP'li üç yazarı oldu Milliyet'in, durumu burada işleyince, Doğan Medya Etik Komisyonu, "Partilerde yönetici olanlara köşe yazısı yazdırılmaz" ilke kararını alıp hepsinin yazılarını kesti. "Her partiden bir yazar" formülü bu gelişme üzerine bulundu işte. Abdullah Gül'ün yazıları çarşamba günleri çıkıyor. Son yazısı (29.12.1999) "Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel" başlığını taşıyordu. Demirel'in yıl sonu değerlendirme toplantısında yaptığı açıklamalara seviyeli bir eleştiriydi yazı. Konuşmanın çerçevesini yetersiz, söylediklerini ufuksuz ve vizyonsuz buluyordu Abdullah Gül ve YÖK'e yeniden Kemal Gürüz'ü ataması gibi icraatlarını da eleştiriyordu. Yazısının bir yerinde şu cümleler yer alıyordu: "Statükocu, fiili durumu savunan ve bunu yaparken de, bir taraftan kendi içinde çelişkilere düşen ve öte taraftan da kurnazlığını ortaya koyan bir portre çizdi. Böyle bir portreye ne halkın gönlünde ne de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde bulunan halkın temsilcilerinin vicdanında yer vardır. Cumhurbaşkanı Demirel de bunun farkında olmalıdır ki, mesajlarını halk ve Meclis yerine başka çevrelere yöneltmeyi tercih etti." Cumhurbaşkanı Demirel bayağı alınmış; cevabında, 'bilgisizlik ve siyasi kötüleme örneği' olarak tanımladığı yazısından dolayı, Abdullah Gül'e, "35 seneyi aşan hizmetlerimi bir kalemde kötüleyebilmek için, kişinin, hem gözünün, hem vicdanının kapalı olması gerekir" târizinde bulunuyor. Milliyet, açıklamaya "Demirel: Abdullah Gül'ün vicdanı kapalı" başlığını vermiş... Bir insana "Vicdanı kapalı" demek acaba hakaret anlamı taşır mı? Mahkemeler, siyasilerin birbirleri hakkında sarf ettikleri sözlerden dolayı tazminat kararı vermekte zorlanmıyorlar. Muhtemelen bu tür sıfatları kullanan herhangi bir siyasi olsaydı ceza alırdı; ancak, "Cumhurbaşkanı bana hakaret etti" diye dâvâ açıldığını hatırlamıyorum. Cumhurbaşkanları siyasi nezaket konusunda hassastırlar... Belki de bu tür sıfatların 'hakaret' anlamı taşımadığı yolunda hukukçulardan görüş almıştır Demirel... Bir başka ihtimal de, hakkında kullandığı sıfattan alınsa bile, Abdullah Gül'ün mahkemeye başvurmayacağını düşünmüş olabilir. Buna karşılık, yasalara göre cumhurbaşkanına hakaret ciddi bir suçtur. "Vicdansız" sıfatı Demirel hakkında kullanılsaydı, hiç kuşkunuz olmasın, hem Demirel tazminat talep ederdi, hem de savcılar kendilerinden harekete geçerek kamu dâvâsı açarlardı. Ne yaparsa yapsın, cumhurbaşkanına "Vicdansız" demek suçtur... Süleyman Demirel kendisi için hakaret içeren sözler sarf edildiğinde mahkemeye gitmekte hiç tereddüt etmiyor. Cumhurbaşkanı seçildikten hemen sonra, vaktiyle Turgut Özal hakkında söylediklerinden bazı cümleleri ona yöneltmişti ANAP Manisa milletvekili Prof. Ekrem Pakdemirli de, Demirel, o zamanın parasıyla beş milyar tutarındaki cezayı gözünün yaşına bakmadan tahsil etmişti. Pakdemirli ve Kamer Genç gibi siyasilere karşı savcılar tarafından açılmış "Cumhurbaşkanına hakaret" konulu ceza dâvâları da var; uzun hapis cezaları sözkonusu... Abdullah Gül'ün yazısı bütünüyle eleştirel, Cumhurbaşkanından çok şey bekleyen bir siyaset adamının hayal kırıklığını yansıtıyor yazı. Dili edepli, tespitleri saygı sınırları içinde. Demirel'e 'statükocu' diyen, bazı tasarruflarının kamuoyu beklentilerine aykırı olduğunu söyleyen ne ilk ne de son siyasetçi FP milletvekili. Hele yazarlar arasından hakaret sınırlarını zorlayanlar bile çıkıyor... Ancak, Demirel'in cevap verme zahmetine katlandığı tek siyasetçi-yazar Abdullah Gül. Biraz kıskançça olacak, ama yine de sorayım: Neden acaba? Yazının şu bitiş cümleleri sebep olabilir mi?: "Süleyman Demirel Türk siyasi tarihinde, ülkesine büyük atılımlar yaptırmış, milletine öncülük etmiş, cesur dönüşümleri gerçekleştirmiş bir lider olarak değil, en uzun süre Türk siyasetine damgasını vuran ve kaybettiği makamları tekrar kazanma becerisini gösteren bir siyasetçi ve devlet adamı olarak hatırlanacaktır. Bu sebepledir ki, Turgut Özal'ın vefatından sonra, milyonlarca sade vatandaşın Ankara ve İstanbul caddelerini dolduran sevgi kalabalığı, vakti geldiğinde acaba Süleyman Demirel için de gösterilecek midir?" Ihh, sanmıyorum. Cumhurbaşkanı tarafından ciddiye alınmak için ben ne yazsam acaba?
tkivanc@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|