Şimdi, uyanmak zamanıdır artık!

 
Sade politikacıların değil, derin ve sığ devletin de, medyanın da, aydınların da, artık silkinip uyanması gerekiyor..

Osmanlı'nın Avrupa'daki topraklarının büyük bölümünü kaybettiği, 1912 "Balkan Savaşı" sonrasında, İstanbul'a ve Anadolu'ya büyük göçler oldu..

Kimbilir kaç yüz yıldan beri aynı toprakta yaşayan ve sonunda köyünü Bulgarlar'a kaptırıp, İstanbul'a göç eden bir Balkan Türkü'ne sormuş gazeteciler..

-Bulgarlar senin köyünü nasıl aldılar?

Boynunu büküp cevap vermiş..

-Ben o gün alış-veriş yapmak için şehre inmiştim.. O zaman almışlar bizim köyü.. Nasıl aldıklarını bilemiyorum.

Bu anekdotu, rahmetli büyük romancı Kemal Tahir bana anlatmıştı..

Sonra da şu yorumu yapmıştı..

-Bu Balkan köylüsü Türk, uluslararası konjonktürün Osmanlı'ya yansımasını nereden bilebilirdi ki? Allah bilir o, kendisi şehre gitmese, belki de Bulgarlar'ın köyünü alamayacağını düşünüyordu..

Yaşanılan çağı, değişimi ve uluslararası konjonktürü ıskalamanın sonuçları, bazan çok dramatik oluyor.

Bırakın başınıza gelebilecek belaları önlemeyi.. Bazan, ne olduğunu anlamıyorsunuz da..

Günümüzde içe dönük yaşamaktan ötürü, kendisini de, ülkesini de felakete sürükleyen politikacılara bir örnek, Irak'ın 'Saddam Hüseyin'idir.

Saddam, İran-Irak savaşı ertesinde, 1990 yılında Kuveyt'e saldırdığı zaman, uluslararası konjonktürün değiştiğini görememişti..

İran'la savaşırken, kendisini hem Amerika'nın, hem Sovyetler'in desteklemesine bakıp, aldanmıştı.. Neticede Kuveyt'e saldırınca, hiç olmazsa Sovyet desteğini alacağını sanmıştı..

Bu sırada Berlin Duvarı'nın yıkılmasına, Sovyet rejiminin çökmekte olduğuna falan, önem vermemişti..

Dünyayı sadece "Ortadoğu dengeleri" açısından izlemeyi, yeterli sanıyordu.. Ve bu dengelerin de, eski Sovyet-Amerikan merkezli yapıya dayalı sürdüğünü zannediyordu..

Ve "Körfez Savaşı"nda, bir anda, karşısında hem Amerika'yı, hem Rusya'yı, hem Çin'i buldu.. Ülkesi işgal edildi.. Toprakları üçe bölündü.. İnanılmaz bir yenilgiye uğradı.. Bağdat'ta izole edildi..

1990'lı yıllar, böyle başladı..

Balkanlar'da, Kafkaslar'da ve Ortadoğu'da, haritaların yeniden çizildiği bir dönemdir bu.. "Marksist ideoloji"nin rafa kaldırıldığı, "serbest piyasa ekonomisi"nin yükselen değer olduğu ve "demokrasi"nin fırtına şiddetinde esmeye başladığı bir dönemdir 1990'lar..

Türkiye, bu evrensel olayın çapını 1980'li yıllarda anlamıştı.. Rahmetli Turgut Özal, Türkiye'nin yelkenlerini "değişim rüzgarı"na açmayı, büyük bir ustalıkla başarmıştı..

Ama 1990'lı yıllarla, eski kadrolar yine işbaşına geldi.. Türkiye'nin "kayıp yıllar"ı ve "duraklama devri" başladı..

İçe dönük yaşamayı ve devlet malı üleştirerek siyaset yapmayı hüner zanneden eski kuşak politikacılar, Türkiye'nin frenine bastı.. Türkiye 1990'ları, siyasi ve ekonomik krizler arasında bocalayarak yaşadı.. Sivil demokrasiye, insan haklarına, özelleştirmeye, haklı rekabet ortamına geçiş konusunda, Doğu Avrupa'nın eski komünist ülkelerinin gerisinde kaldık..

Şimdi yeni bir fırsat var önümüzde..

Amerika ve Avrupa, Türkiye'nin yeniden evrensel kervana katılması için, bizi zorluyorlar..

"Eski kadrolar"ın, yeni politikalarla ülkeye ve dünyaya yaklaşması için, adeta baskı yapılıyor..

Bu tarihî bir fırsattır..

Sade politikacıların değil, derin ve sığ devletin de, medyanın da, aydınların da, artık silkinip uyanması gerekiyor..

Öyle, askerî darbelerle, medya kaynaklı nefret kampanyaları ile, kendi toplumunun inançlarını, geleneklerini ve farklılıklarını "düşman" veya "tehlike" ilan ederek, "eski düzen"i sürdürmek çok zor artık..

Bir devlet, kendi toplumu ile barışık olmadan, "globalleşiyorum" diyerek, dünya ile barışık olamaz..

Bir Cumhurbaşkanı, Orta Asya ve Kafkaslar'ın küçük diktatörleri ile kucaklaşarak, "dünyanın babası" falan asla olamaz..

Şimdi uyanmak zamanıdır..

Bu fırsatı da kaçırmayalım!..

ŞAKA

Bir başkadır benim...

Partisini karanlık kaynaklarla finanse ettiği için, Almanya'da ipliği pazara çıkartılan Kohl, Türkiye'de politika yapsaydı ne olurdu?

Hiçbirşey olmazdı!

Seçim kampanyasında ırkçı söylemler seslendirdiği için, şimdi koalisyon ortaklığı yüzünden Avusturya'yı uluslararası boykota götüren Haider, Türkiye'de politika yapsaydı, ne olurdu?..

Hiçbirşey olmazdı!..

DEĞİŞİM

Yeni dünyanın ipuçları

"Yeni dünya"nın ipuçları önümüzde..

İngiltere'nin "Vode fon"u, Almanya'nın "Mannesman"ı ile birleşerek, dünyanın en büyük iletişim şirketlerinden birini oluşturdular..

Düşünün ki, "cep telefonu"na dayalı bu birleşmenin rakamı, Türkiye'nin gayrisafi milli hasılasına yakın..

Oysa biz hâlâ, "Telekom"umuzu özelleştiremedik..

Yeni dünyada para, "devlet soyarak" değil, "tüketiciye hizmet götürerek" yapılıyor..

Eğer biz "özelleştirme" diyerek, devlet tekellerini, yerli özel sektörün oligopol yapısına devredersek, "yeni dünya"nın dışında kalırız..

"Yeni dünya"nın ipuçları ortada..

Çağdaş ve modern dünyada, ırkçılığa, nefret politikalarına, militarizme yer yok..

Bakın Avusturya'ya..

Demek ki "çok seslilik", "hukukun üstünlüğü", "sivil ve çoğulcu demokrasi", çağdaş olmanın ana şartları.

Hırsızlık, kokuşmuşluk, rüşvet, bu yeni dünyada "out" artık..

Bakın Almanya'ya.. İki Almanya'yı birleştiren Helmuth Kohl, şimdi ülkenin yüz karası.. Kaynağı belirsiz paralarla partisini finanse ettiği için, rezil oldu Kohl..

Hırsızları, rüşvetçileri artık korumamalıyız..