| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Hizbullah olayını Anlamak
Bugün artık, 9 Mart 1971 ile 12 Mart 1971 arasındaki farkı biliyoruz. 9 Mart'ta sosyalist-kemalist bir darbe olacaktı, 12 Mart onun sosyalist boyutunu budayarak gerçekleşti. Arada sadece iki günlük bir fark vardır. Devlet 9 Mart sürecini biliyordu. 9 Martçı cunta içinde MİT elemanı olarak bulunan Mahir Kaynak, olan-biteni günü gününe bildiriyor olmalıydı. Ama 9 Mart'a kadar beklendi. Orada bile sivil yönetim değil, askerin tavrı sonucu belirledi. Acaba böyle kritik bir zamana kadar beklemek devletin âdetlerinden midir? Demirel sık sık 12 Eylülcüler'e "11 Eylül günü akan kan 13 Eylül'de neden durdu?" diye sorar. Belli ki, o da anlamamıştır (!) bu zamanlama sırrını. Sayın Demirel mazur görsünler, ben hâlâ içimi rahatlatacak ölçüde cevaplayabilmiş değilim, Hizbullah'la ilgili bazı soruları. Evet "Devlet adam öldürmez, cinayet örgütünü desteklemez" bunu biliyorum, gel gör ki, ortada demir leblebi gibi sorular var: -Meselâ, devlet Hizbullah'ın bu kadar cinayet işlediğinden gerçekten habersiz miydi? -Bugüne kadar Hizbullah'ın içine, yönlendirmek için değil, bilgi almak ve tedbir geliştirmek için bir tek devlet görevlisi sızamamış mıydı? -Türkiye'de 20 yıl süreyle illegal bir örgütlenmeyi sürdürmek, bunca cinayetleri işlemek mümkün müdür? Bugüne kadar yakalanıp cezaevine konan 500 kadar Hizbullah üyesinden söz ediliyor. Kamuoyu, tabiî olarak, "Yakalanan bunca adam bugüne kadar neden konuşturulmadı?" sorusunu soruyor. -Bu örgütün faaliyet biçimini, sorgularını, işkencelerini, onu filme alışlarını, toplu mezarlar oluşturmalarını bir tek devlet görevlisi sezememiş midir? O devlet sezgisi ile bir gün önce harekete geçilseydi, bir tek cinayet önlenemez miydi? -Sokakta bir adam jilet satsa, yılan oynatsa başına onlarca kişi toplanır ve orada bir sivil-üniformalı devlet görevlisi biter. Olağanüstü Hal Bölgesi'ndeki Diyarbakır'da bir eve, muhtemel ki farklı zamanlarda12 ceset gömüp kokusunu gizlemek nasıl mümkün olabilmiştir? Yoksa, tıpkı yukardaki askeri müdahalelerde olduğu gibi, böyle son ana kadar onlarca cinayetin oluşmasını beklemek makul geleneklerimiz arasında mıdır? -Cinayet örgütünün Kavacık operasyonuna kadar devletle bir kere olsun karşı karşıya gelmemiş olmasının anlamı nedir? Bir "alanlara müdahale etmeme" uzlaşması olmamıştır mutlaka ama, örgüt bu serbest alanı nasıl bulmuştur? -Cinayet örgütünün elinde bulundurduğu silahlarla, dün, Star gazetesine yansıyan "Skandal" arasında bir ilgi var mıdır? Dönemin Batman Valisi tarafından Bulgaristan ve Çin'den yetkisiz biçimde ithal edildiği öne sürülen silâhlar Hizbullah'a ulaşmış mıdır? Ya da bu silahların akıbeti ne olmuştur? Susurluk'ta da böyle bir silah skandalı bulunduğu için Hizbullah olayı ile Susurluk arasında bir ilişki mevcut mudur? -Şu an hem örgüt lideri konumunda olup, hem de devletten "itiraflar karşılığı pişmanlık statüsü" isteyen kişiler gerçekten bugüne kadar örgüt içinde nasıl bir misyona sahiptiler? -Henüz cinayet örgütünün, örgüt elemanlarının nerdeyse şecerelerini ve işlediği cinayetlerin oluş biçimlerini en ince ayrıntılarına kadar kayda almasının ve böylece güvenlik güçlerine "eliyle koymuş gibi bulma" başarısını armağan etmesinin mantığını açıklayan bir izaha rastlamış değilim. Adalet Bakanı Türk'ün "Yukarıya tekmil vermek için kayda almışlardır" açıklaması, ne yazık ki sadece dudaklarda tebessüm oluşturacak kadar ciddi görünüyor. İllegal ve bu niteliği ile gizliliğe, suç delili bırakmamaya büyük itina göstermesi gereken bir örgüt, neredeyse kendi iddianamesini hazırlıyor. Ve bunca belge, 20 yıl sonra ortaya çıkıyor! Bu nasıl iştir? Adeta suç işaretlerini döke döke giden bir örgüt ve onu bir türlü göremeyen güvenlik sistemi... Bunda devletin istihbarat örgütlerin başarısı açısından hangi makuliyet gözlenebilir? -Hizbullah olayında gerçekten mantıklı bir değerlendirme yapamıyorum: Meselâ şu sorunun cevabı sizce nedir? Gizli örgütler geleneğinde, örgütün, öldürdüğü bütün adamları aynı yere gömmek gibi bir uygulama var mıdır? Meselâ bu örgüt, neden cesetleri başka türlü ortadan kaldırma yolunu tutmaz da, bir biçimde kokusu çıkacak yöntemler uygular? Biliyorum Cumhurbaşkanımız başta olmak üzere pekçok çevre öfkeleniyor bu sorulara... Ama biz anlamaya çalışıyoruz Hizbullah'ı... Ülkede böylesine korku atmosferi oluşturan, masum pekçok canı ortadan kaldıran, zihinleri allak-bullak eden, çok daha önemlisi insanların İslâm'la ilişkileri üzerinde hoyratça tepinen bir oluşum söz konusu... Üstelik bu oluşum, süregelen özgürlük kısıtlamalarının derinleşmesine gerekçe yapılmaya çalışılıyor. Mantıklı bir izah arıyoruz. Sadece cinayetleri sergilemek, Hizbullah olayındaki sırrı çözmemize imkân tanımıyor. Demirel, "Devlet cinayet işlemez" özdeyişinin yanında, meselâ şöyle bir sözü de söylemelidir: "Devlet uzunca bir süre içinde bunca cinayetleri görememek gibi bir gaflet içinde bulunamaz." Sarınım, devletin 9 Mart'ı da 12 Mart'ı da, 12 Eylül'ü de görüp tedbir alması gerektiği konusunda Sayın Cumhurbaşkanı ile farklı düşünmüyoruzdur.
atasgetiren@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|