| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Çocuklar konuşuyor, babaları sadece dinliyorBir taraftan da not veriyor onlara. Dikkate değer tespitlerde bulunmaktan hiç geri durmasa da Kürşat Bumin "otoriter demagoji" ibaresiyle isabetli bir ifadeyi keşfetmiş değildir. Otoriter demagoji yok, çünkü otorite konuşmuyor. Dinliyor sadece. Bir taraftan da kimin ne dediğini not alıyor, konuşanlara kayd-ı mahsusa dahilinde not veriyor. Otoritenin ağzını kullanıyormuş, dolayısıyla demagojiyle meşgulmüş gibi görünenler yüksek not alma çabasındaki çocuklardan başkaları değil. Benim fark edebildiğim kadarıyla bu aile içi bir oturum. Devlet baba hayli zamandır oğulları ve kızlarıyla toplantı halindedir. Hep birlikte öyle bir yerde konuşlandırılmışlar ki teşkil ettikleri mecliste cereyan eden vukuattan bizim haberdar olmayışımız gayri mümkün. Bizim, yani o aile nazarındaki elin oğlunun, elin kızının. Bizlerden biri olup da kendini devlet ailesindenmiş gibi sayanlar (sananlar) var elbet. Bu zavallılar kendilerine nasıl küçümsenerek bakıldığının ve gerektiğinde aynı küçümseyişle davranıldığının hiç farkında değiller. Küçümseyişin farkında değiller; ama çektikleri acıların, mahrumiyetlerin veya komşuda pişip de onlara da düşen taamın farkında olmamaları mümkün değil. Kendi payıma ben yukarıda zikrettiğim alaycı muameleye maruz kalmamak için gündemi işgal eden herhangi bir konuda fikir beyan etmekten kasıtlı olarak geri duruyorum. Kendimi bir ölçüde akıllanmış sayıyorum. Geçen zaman içinde olaylara tepki vermek bakımından safdilâne girimlerim olduğunu da itiraf etmeliyim. Üstelik bugün basın yoluyla verilecek tepkiler dolayısıyla uğranılacak muamelenin alaycılıkla sınırlı kalacağından da hiç emin değilim. Alay konusu olmak ne kadar istemiyorsam ciddiye alınmayı da o kadar istemiyorum. Ne demişti Bernard Shaw? "Söylediklerimi mizah sayıp güldüler. Ciddiye alsalardı beni şimdiye kadar çoktan asmışlardı." Neler miydi söyledikleri? Sözün gelişi şunu söylemişti yaşadığı günlerin Britanya'sı için: "Futbolun ve içkinin baş tacı edildiği bir ülkede başbakan olmaktansa köpek olmayı tercih ederim." Bernard Shaw için ciddiye alınma tehlikesi büyüktü, çünkü bilimle, sanatla, felsefeyle uğraşanları ciddiye alan kurumların canlı ve etkili olduğu bir toplumda yaşıyordu. Çok şükür ki benim ciddiye alınma ihtimalim iki sebepten ötürü oldukça zayıf. Birincisi Türkiye değerler kargaşası içine dalmış bir ülkedir ve haslık konusunda hassasiyetini tamamen kaybetmiştir. İkincisi de müeyyide uygulama yetkisini elinde bulunduranlar bahsi yukarıda geçen ailenin dışında kalanların cirmiyle ilgilenmez. Komşuda ne piştiğini hiç umursamayan ben onların nazarında elin oğluyum. İyi ki de öyleyim. Yoksa ailenin sırlarına vâkıf biri olmanın insanın başına neler açabileceğini tahmin etmek zor değil.
iozel@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|