YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Şeriatın kestiği parmak da acıyabilir..

 
Türkiye'deki gibi, iktidar sahibi birinin "verdimse verdim, ne olmuş" demesi, Avrupa'da tarih öncesi bir durum artık..

 

Dünya, sade bilginin ve sermayenin, sınır tanımadan, ışık hızıyla dolaştığı küçük bir köy değil. "Hukuk" da, giderek evrenselleşmekte..

Bu gerçeği biz Türkiye'de, "tahkim" olayı tartışılırken, bir kez daha farkettik.. Bir kez daha anladık ki, "uluslararası sermaye" yerel adaletin ve yerel hukukun ötesindeki normlara dayanmayı, bir ön-şart olarak görüyor.

Bir örnek verelim mi, "yerel" ile "evrensel" arasındaki farka ilişkin?..

Mesela burada, Hazine'nin sattığı borçlanma kağıtlarının gelirinden, devletin aklına eserse, geriye dönük vergi alınabiliyor..

Ama, eğer Hazine bu kağıtları Almanya'da veya başka bir yabancı ülkede ihraç etmişse, bunlardan geriye dönük vergi alınamıyor..

Çünkü Türk Hazinesi de, mesela Alman hukukuna uymaya ve taahhüdüne sadık kalmaya mecbur orada..

Başka bir örnek verelim..

Türkiye'de, yüce mahkemeler, bağımsız yargı adına kararlar veriyor..

Toplum da, "şeriatın kestiği parmak acımaz" diyerek, yargı kararlarını tartışmıyor bile..

Oysa bakıyorsunuz, aynı sırada, uluslararası yargı organları, Türkiye'deki mahkemeleri de, kararları da, kanunları da yargılıyor.

Öyle olmasa, "Öcalan davası" başlarken, alelacele, Devlet Güvenlik Mahkemesi'ndeki askerî yargıçlar, devre dışı bırakılır mıydı?

Şimdi başımızda bir de, "Kopenhag Kriterleri" var..

Zaman geçtikçe, bizim Anayasa'mızın bu kriterlere ne kadar uyduğunu iyice göreceğiz..

Aynı durum, ekonomi ve ticaret hayatı için de sözkonusu..

Türkiye'de birileri çıkıp, "kartel kurmak iyi bir şeydir" falan diyedursun.

Ama aynı sırada, "Avrupa'ya uyum" kanunları çerçevesinde oluşturulan "Rekabet Kurulu"nda, bazı televizyon kanallarının birleşerek "reklam karteli" oluşturmaları, yargılanıyor..

Bu "hukukun evrenselleşmesi"nin, henüz başında Türkiye..

Avrupa Birliği üyesi devletler, herhangi bir yerel sektöre sübvansiyon verdikleri veya herhangi bir şirketi kurtardıkları zaman, olaya Brüksel'deki komisyon, hemen el koyuyor..

Türkiye'deki gibi, iktidar sahibi birinin "verdimse verdim, ne olmuş" demesi, Avrupa'da tarih öncesi bir durum artık..

Ceza hukukunda da durum aynı..

Geçenlerde İngiliz gazetelerinde bir haber vardı..

Buna göre eski İngiliz Başbakanı Margaret Thatcher, yurt dışı seyahat yapmaktan korkuyormuş.. Şili diktatörü Pinochet'nin, tedavi için gittiği İngiltere'de tutuklanması, Thatcher'i ürkütmüş.. "Falkland Savaşı" veya "Körfez Savaşı" dolayısıyla, bir başka ülkede de, kendisini tutuklamaya kalkarsa diye ürküyormuş Bayan Thatcher...

Bugünün dünyası, diktatörlere, işkencecilere, insan kasaplarına ve rüşvetçilere dar geliyor.

Bilin ki, bir ülkede bir uluslararası ihale veya iş dolayısıyla rüşvet alan bir politikacı veya bürokrat varsa, onun adı, çeşitli dış ülke istihbarat servislerinde kayıtlıdır..

"Lockheed Skandalı"ndan beri, Amerikan ve Avrupa şirketleri, bir ülkede rüşvet vermek zorunda kaldıklarında, bunu kendi maliyelerine bildiriyorlar..

Burundi'den eski Yugoslavya'ya kadar uzanan topraklardaki iç savaşa katılan pekçok polis ve subay da, "insanlık suçu" işledikleri gerekçesi ile, yargılanıyor bugün.

Yani bu "globalleşme"yi kimse, hafife almaya kalkmasın..

"Biz bağımsız bir devletiz" diyerek, kendi insanlarına yaşamayı zindan edenleri, "globalleşme" şimdi kovalamakta..

ŞAKA

Akılsız Haydar!..

Hitler hayranı Avusturyalı Haydar, Berlin'i ziyaret edince, Almanlar pek kızmış.. Haydar'ın (Haider) aleyhinde gösteri yapmışlar..

Akılsız Haydar'da demek "zaman şaşkınlığı" (ana-kronizm) var.

İnsan, 2000 yılında, 1930'lara özlem duyarsa, işte bu hale düşer..

YENİ DÜNYA

Ölçüler çok değişti!..

Dünya eskisi gibi olsa, işimiz çok kolaydı.. Diğer ülkelerde neler olup bittiğini ya hiç bilmeden, ya da çok gecikmeli bilerek kendimizi dev aynasında görebilirdik.

Dünya "nükleer çağ"a geçerken, "yurdu demir ağlarla ördük" diyerek, cılız demiryolu varlığımızla övünebilirdik..

Ya da, THY'nin uçakları, "Amerika'ya da, Avusturalya'ya da uçuyor" diye, kendimize hayran olabilirdik..

Ama dünya çok değişti..

Kristof Kolomb, Amerika'yı keşfettikten 50 yıl sonrasına kadar yayınlanan kitaplarda, bu olaydan bahis yok.. Ayrıca, Kolomb'un kendisi de, yeni bir kıta bulduğunu pek fark etmemiş ya..

Fakat şimdi, Washington'daki Başkan çapkınlık yapınca, bütün dünya bunu canlı yayınla izliyor..

Çok yakın geçmişte, otomobil yapabilmek, bir ulus için, sanayi çağına yetişmiş olmanın kanıtıydı.. Bir ülkede, bir yönetici bir barajın temelini atıp, süresine ve maliyetine bakmadan bunu tamamlayabildiği zaman, adı "barajlar kralı"na falan çıkardı..

Şimdi, ülkelerin de, siyasetçilerin de notu, farklı kriterlerle veriliyor..

"Demokrasi", "hukukun üstünlüğü", "insan hakları", "serbest rekabet", "özgürlükçü ve çok sesli toplum" olmayınca, hiçbir şey, fazla para etmiyor.. Zaten bunlar olmadan, kalkınma da, gelişme de olmuyor..

Bu gerçekleri hiç unutmayalım..


8 ŞUBAT 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Mehmet BARLAS

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...