YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

İslâm tarihinin ilk demokrat fırkası: "Haricîler"

 
Ortada dolaşan beylik yargılardan herkes o kadar emindir ki işin aslını araştırmaya ihtiyaç bile duyulmamaktadır.

 

Tarihî hâdiseler hakkında beylik yargılarda bulunmak sadece ilmî değil, aynı zamanda ahlâkî bir zaafın varlığına işaret eder. Sözgelimi Osmanlı tarihini harem'le, kardeş katli'yle özdeşleştirmek beylik bir yargıdır ve doğru değildir. Kezâ, Osmanlı imparatorluğunu dörtyüz Oğuz çadırından doğmuş göstermek veya Osmanlıları sadece bilekleri kuvvetli, kılıçları keskin cengaverler şeklinde takdim edip altı asırlık süreci salt askerî başarılarla izah etmek de aynı şekilde beylik yargıların kolaycılığına kaçmaktır ve kesinlikle doğru değildir. (Rüsûm uleması ile resmî ulema terimlerinin arasındaki farkı bile kavramaktan aciz kimselerin "dörtyüz çadır" metaforunu ciddiye almaları, acaba sadece bilgisizlikten mi kaynaklanıyor? Elbette hayır! Bu tür iddiaları öne sürenler siyasî bir maksat takip etmektedirler. Sözgelimi "dörtyüz çadır" iddiasının iki esaslı maksadı vardır: İlki, Osmanlı'nın Bizans'ın taklitçisi olduğu yalanını öne çıkarmak; ikincisi, Osmanlı'nın Selçuklu devlet geleneğinin takipçisi olduğu hakikatini gizlemek.)

İslâm siyaset tarihinin erken dönemlerine ilişkin beylik yargıların sık sık kendisine konu edindiği gruplardan biri de Hâricilerdir. Nitekim bu fırka hakkındaki tüm pejoratif yargılar muhalifleri tarafından ortaya atılmış olup bu fırkanın görüşlerini tarihen kendi ağızlarından öğrenebilme imkânı yoktur. Ortada dolaşan beylik yargılardan herkes o kadar emindir ki işin aslını araştırmaya ihtiyaç bile duyulmamaktadır.

Bilindiği gibi Şiiliğin İmamet nazariyesi, dinî nitelikte de olsa neseb'i (soyu) esas alır ve babadan oğula veraset sistemini kabul eder. İmamet, Hz. Ali'ye ve onun çocuklarına (Ehl-i Beyt'e ve dolayısıyla Kureyş'e) ait bir haktır. Bu görüş sadece siyasî değil, aynı zamanda itikadî bir özelliğe sahiptir. Sünniliğin Hilafet nazariyesi de devlet başkanının Kureyş kabilesinden olma şartını öne sürer ve "hâdis-i nebevî" olarak da dile getirilen bu görüşe -Şia'yı takiben- akâid kitaplarında yer verilmiştir. Sünnî siyaset nazariyesi, siyasî verasetten rahatsızlık duymaz; zira esas olan istikrardır.

Buna karşın, İslâm siyaset tarihinde, Devlet Başkanı'nın (Halife'nin veya İmam'ın) hangi ırktan, hangi soydan, hangi kabileden olursa olsun ilim ve adalet sahibi her müslümanın hakkı olduğunu savunan yegâne grup Haricilerdir. Kezâ devlet başkanı'nın ancak bütün müslümanların seçimiyle iktidara gelebileceği şartını, onlar dışında ısrarla savunan başka bir grup mevcut değildir. Haricîlere göre siyasî veraset meşrû değildir. Meşrû olan sadece liyakat ve ehliyettir. Liyakat ve ehliyete ise veraset'le değil, seçim'le karar verilir. (Siyasî oportinizme Haricîler kadar şiddetle muhalefet eden başka bir fırka gösterilemez.)

Hariciler hakkında beylik yargılar öne sürenler, haricî şiddetini öne çıkarırlarken, nedense bu şiddete yol açan siyasî ve dinî kabulleri sorgulamakta isteksizlik göstermekte, Emevîler ve Abbasîler hakkında atıp tutarlarken, onların en ciddi muhaliflerini ıskalamayı marifet bilmektedirler. "Şiddet şiddeti doğurur" sözü, bu dönemleri açıklamak için oldukça elverişlidir. Resmî tarihin hâkim yargılarının aksine bugün Haricilerin ed-Dimukratiyyetu'l-Müteharrira (Özgürlükçü Demokrasi) yanlısı oldukları ciddi akademisyenler tarafından dile getirildiği gibi, onları İslâm'ın siyasî tarihinin tek Demokrat fırkası kabul eden Batılı ve Doğulu âlimler de bulunmaktadır. (Von Vloten, açıkça Hâricilerin Cumhuriyetçi olduklarını söyler.)

Ezârika gibi bazı grupların yaptıklarından hareketle genellemelerde bulunanlar bilmelidirler ki silahlı mücadeleyi veya şiddeti siyaset aracı olarak benimseyen radikal hareketler içerisinde Haricî geleneğine atıf yapan bir tek grup ya da kişi yoktur. Diğer taraftan sahabî İbn Abbas'ın talebeleri olan Mücahid ve İkrime gibi Tefsir ilminin en büyük otoriteleri Haricî'dir; kezâ gerek İslâm dilbiliminin, gerekse Tefsir ilminin en büyük ustalarından biri olan Ebu Ubeyde de Haricî'dir. Erken Arap edebiyatının en büyük şâirleri de Haricîlerin arasından çıkmıştır. İbn Teymiyye'nin -yalan söylemeyi "büyük günah" addettiklerinden ötürü- onlardan hadîs rivayetini neredeyse koşulsuz kabul ettiği, bâhusûs İmam Buharî'nin bizzat Haricîlerin rivayetlerini Sahih'ine aldığı malumdur.

Bu notların miktarı pekâlâ çoğaltılabilir ise de -geçen yazımda da belirttiğim gibi- maksadınm marjinal bir fırkanın avukatlığını üstlenmek değil; aksine, tarihin tek taraflı olarak okunamayacağını göstermek...

Öyle ya, genellemeyse, alın size pişmiş aşa su katan başka bir genelleme!


18 ŞUBAT 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Dücane Cündioğlu

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...