YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan

  Arşivden Arama

 

 

İran-ABD-Türkiye: Dolaylı etkilenmeler

 
İran seçimleri iyi düşünülürse, kuşkusuz Türkiye'de olduğu gibi, bölge politikaları üzerinde de derin etkiler hasıl edecektir.

 

Şimdi bir de; "ya İran demokratikleşirse, ya da gereğinden fazla sempati üretmeye kalkar da, uluslararası sistemle barışırsa!.." biçiminde, hafakanı kabaranlar zümresi çıkmasın mı? Kimisi diyor, eski İran, Türkiye'nin menfaatleri bakımından daha iyi idi. İran üzerindeki tecrid politikaları devam eder, ABD ve İsrail ile flört de aksamadan yürür. 28 Şubatçı kafanın mantığı bu kadar işte.

Kimisi de diyor ki, yenilikçilerin zafer kazanması ne kadar iyi oldu. Uluslararası sistem İran'la barışır, global değerlerin hükümranlığı bir kere daha teyid edilmiş olur.

Goygoycuların yüreği

Ne yazık ki, bu ucuz mantıkların, ikisinin de hiçbir gerçeklik değeri yok. Hepsi goygoycu, hepsi sömürge ruhlu bunların!.. Bölgede bizatihî kendisi olarak var olmak reel şartlara uygun politika belirlemek yerine; uluslararası sistemin diş artıklarından azık derlemeye râzı sınıflar bunlar. Şahsen hiçbir zaman hazzetmediğim yaklaşımlar anlayacağınız.

Bir defa ülkeler, kendi komşularını kendileri tayin edemiyor. İster istemez, aynen bir romatizma gibi onlarla beraber yaşayacaksın. İster kabul et, ister etme, sonuç değişmez. İran böyle olduğu gibi; Rusya da, İsrail de, Suriye de, Yunanistan da aynı. Aynı bölgede beraber yaşamayı bir nimete dönüştürebiliyor musun? Mesele bundan ibaret!.. Kendine değil, uluslararası sistemin menfaatine dönük politikalardan, kime ne fayda hasıl oldu şimdiye kadar?

İran seçimleri iyi düşünülürse, kuşkusuz Türkiye'de olduğu gibi, bölge politikaları üzerinde de derin etkiler hasıl edecektir. İsterseniz geçmişten bazı örnekler verelim:

12 Eylül-İran-Yeşil Kuşak

1. İran'da Şah Rıza Pehlevi'nin devrilmesi ve Afganistan'ın aynı yıl içinde (1979) işgali ile, 12 Eylül darbesinin yakın bir ilişkisi vardır. Tabiî ki bir sebep de 1980 öncesinin anarşisi!.. Bize göre asıl sebep, İran Devrimi ve Afganistan'ın işgalinde toplanıyor.

O dönemde, beklenmeyen istikrarsızlık durumları da göz önünde tutularak, Türkiye teminat altına alınmak istendi. 7-8 Haziran 1980'de ABD'ye giden Evren'e Brezinsky aynen şunları söyler: "İstikrarlı bir Türkiye istiyoruz. Ancak Türkiye bu konuda iyiye gitmiyor, birşeyler yapmak lâzım."

"Power and Principle" (s.373) adlı eserinde de Zibignievw Brezinsky, konuyu şöyle özetler:

"İran devrimiyle ilgili durum Başkan Carter'ın huzurunda tartışılırken, ben bir siyasal değişikliğin harekete geçmesi gerektiğini ifade ettikten sonra, Türkiye'de tıpkı Brezilya'da olduğu gibi bir askeri darbenin -ki zamanla sivil idareye dönüşmektedir- en iyi çare olduğunu savundum."

Nitekim başlangıçta ABD darbeye karşı iken, bölgesel zaruretler tahtında bu mütâleaya uymak zorunda kaldı.

Ayrıca 12 Eylül darbesinden 10 gün sonra, İran-Irak savaşı da patlayıverdi ki; böyle bir dönemde Türkiye politikasının muayyen hale getirilmesi gerekiyordu. Yani taraflardan birinin yanında ağırlığını koymaması gibi.

2. İran'ın ürettiği İslâmî atmosferden Türkiye rahatsız oldu mu? Hayır, kesinlikle hayır!.. Tam aksine, aradaki açı farkı azaltılmaya çalışıldı. İsrail'in Kudüs'ü başkent ilânını Türkiye protesto etti. 26 Kasım 1980'de paşalar, İsrail'le diplomatik ilişkileri II. Katiplik seviyesine düşürdü. İslâm Konferansı Taif Zirvesi'ne (25-29 Ocak 1981), Türkiye Bülent Ulusu (Başbakan) ile katıldı. ABD, Yeni Kuşak politikalarını bu dönemde devreye soktu. Waldheim ilk defa İslâm Konferansı'na BM Genel Sekreteri olarak iştirak etti.

Şimdiki İslâm karşıtlığının tam aksine ABD aşırı şekilde İslâmizasyon politikalarını arkaladı. Pakistan'da Ziya-ül-Hak darbesi de aynı şekilde izah edilmelidir.

3. 1982 anayasasında din derslerinin mecburî kılınması da aynı konjonktürün sonucudur. Dini hayattaki patlamalar, cemaatlerdeki gelişmeler, dinî yayınlardaki artış vs. Bunları sırf Özal'la izah edişler bütünüyle yanıltıcıdır. Belki isabetli olan, bu döneme uygun bir başbakanın önünün açıldığı gerçeğidir. Eğer inanmazsanız, buyurun, 1988 tarihine iyi, dikkat edin:

1988'in anlamı, Özalizm'in sonu

4. 1988 tarihi nirengi bir tarihtir. Bu tarihte İran, ateşkese mecbur kaldı. Yani İran'ın herhangi bir savaş gücü kalmamış oluyordu. Dolayısıyla, İran devrimi, ulusal sınırlara çekilecekti! ABD açısından İslâmizasyon politikalarının da sonu gelmemiş miydi? Politikalar bakın nasıl sona erdiriliyor?

Ateşkesin ardından hem Özal'a (17 Haziran 1988), hem Ziya-ül-Hak'a, iki suikast düzenlendi. Aynen Eşref Bitlis'de olduğu gibi!..

Bu tarihten sonra Papatya edebiyatıyla, hayali ihracat edebiyatıyla ve ilk defa sorun olarak gündeme taşınan başörtüsü meseleleriyle Özal boğuldu. Çareyi başörtüsünü İran'la, PKK'yı Suriye ile izahta buldu. Yani kendisine yönelik muhalefetin kaynağını Özal iyi okumuştu. Fakat sonuç gene de değişmeyecekti: 26 Mart 1989 seçimleri Özal'ın ve ANAP'ın iflâsıyla sonuçlanmaktan kurtulamayacaktı. Bilmem anlatabildim mi?


23 Şubat 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...