YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan

  Arşivden Arama

 

 

İran'a bakarken kendimizi unutmayalım!.

 
"Kökten dinci devlet" ile "kökten-devletçi devlet" arasında, hukuk ve demokrasi açısından fark yok.

 

Öyle bir hava var ki, sanki İran'daki "değişim"i, İranlılardan çok biz Türkler istiyormuşuz gibi..

Acaba, olayın Freudien bir tarafı mı var?

Acaba İran'a bakar ve olayları yorumlarken, biz Türkler de, kendi "değişim ihtiyacı"mızı mı seslendirmek istiyoruz?

"Laiklik" meselesini bir kenara bırakalım..

Mesela Saddam Hüseyin de, bizim anladığımız ölçüde laik.. Ama Irak'ın da, "değişim"e, hukuka, demokrasiye ihtiyacı var..

Avrupa'nın Amerika'nın, İran'daki "değişim"e karşı gösterdikleri ilginin derecesine bakıp, biz Türkler'in İran'a karşı bakış açımızla karıştırmayalım bunu..

Batı için, İran'daki rejimin içeriği değil, İran'ın Batı ile ilişkileri önemli.. Neticede Suudi Arabistan da şeriatla yönetiliyor ve Suudi kadınlarının hiçbir medeni hakkı yok.. Ama Suudiler, Batı ile içli-dışlı..

Yani Cidde'de, Riyad'da, laikçiler yönetimi ele geçirse ve Suudi Arabistan, Libya veya Irak gibi anti-Amerikan konuma gelse, Batı buna çok üzülürdü..

Bizim İran'a bakış açımız, kendine özgü olmak durumunda..

NATO'lu da olsak, Avrupalı da olsak, biz neticede bir köprüyüz.. Bu köprünün, bütün köprüler gibi, iki ayağı var.. Bir ayak Doğu'da, bir ayak Batı'da..

Yani ne kadar görmezden gelsek de, tarih ve coğrafya, bizi sadece Yunanistan'a değil, İran'a da mahkûm etmiş..

Bu açıdan İran'daki gelişmelerde, biraz da, kendimizi arayıp, yorumlamak durumundayız..

Bırakalım şu "laiklik" meselesini bir kenara..

İran'da ne yanlış?.

Onlarda da çok partili, genel seçimler ve bir parlamento var.

Ama bir de, ayetullahlardan oluşan "Devrim Muhafızları Konseyi" var..

Yani dualist bir yönetim..

Halkın iradesini yansıtan parlamento ne karar alırsa alsın, bu kararları, ayetullahlar denetleyip, onaylıyor..

Dünyevi demokrasiyi, uhrevi bir konsey dizginliyor..

Bize bakın..

"Seçilmişler" ile "atanmışlar"ın ilişkisini irdeleyin.. "Parlamento" ile "Milli Güvenlik Kurulu"nun konumlarını ve güçlerini inceleyin..

Birinci mesele bu..

Bakalım İran'daki seçimler, bu ikili yönetimi (dualizm) sona erdirebilecek mi?

Diyebilirsiniz ki, bizdeki ikili yönetimin iki ayağı da, dünyevi kurallarla bağımlı..

Ama burada da karşımıza "resmî ideoloji" denilen tartışılmazlar dünyası çıkıyor..

Bir toplumdaki "kutsal" kavramların, "din"den veya "ideoloji"den kaynaklanmış olmaları, hukukun üstün olduğu anayasal demokrasiler açısından, fazla fark etmiyor.

Eğer siyasette ve hukukta "kutsal"lar ağır basıyorsa ve yasaklı alanlar, özgür alanlardan daha fazla ise, orada insanlar bireyselleşemiyor, kullaşıyor..

Başka bir söyleyişle, "kökten dinci devlet" ile "kökten-devletçi devlet" arasında, hukuk ve demokrasi açısından fark yok.

Daha açık söyleyelim..

Eski Sovyet rejimi de, bugünkü İran da, "totaliter rejim"lere birer örnektir..

Sovyetler dinsizdi, İran dinli..

Ya da, devlet gücünü kullananların egemen olduğu "pretoryen devlet" de, din adamlarının egemen olduğu "şeriat devleti" de, aykırı aydınları ezer, özgür düşünceyi susturur, serbest tartışmayı yasaklar..

Biz Türkiye'de, Avrupa Birliği adı verilen "Büyük demokrasi projesi"ni, işte bu yüzden özlüyoruz, istiyoruz..

Bunun özü şu..

- Düşünceyi açıklama özgürlüğü, devleti sarsan, toplumu rahatsız eden düşünceler için de geçerlidir. (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 1976 Handyside Kararı).

Hiç unutmayalım.. Mesele "meşruluk" değil "yasallık" meselesidir..

İran'da da, benzer demokrasi ve hukuk özürlü ülkelerde de, sorun budur..

Brecht, şu sözleri İran için söylememiş ki..

- Bu halk bu yönetime layık değil.. O zaman, bu halkı feshedelim!.

ŞAKA

Haydar, Haydar!..

Bu Avrupalılar da bir garip oldu yani..

Türkiye'yi, Avusturya ile karıştırıyorlar..

Bazı sorunlar, sadece Türkiye'nin "iç-mesele"sidir..

Bu "iç-mesele" kavramı, Avrupalılar'ın anlayabileceği bir mesele değildir..

Türkiye'nin Haydarları ile Avusturya'nın Haydarları farklıdır..

Bizim Haydarlara, Avrupa hukuku felan vız gelir!.

TÜRKİYE

Bazı ilkeleri hep hatırlayalım!.

"28 Şubat" sürecinde, hukukun ve demokrasinin erdemini, iyice kavramış olmamız gerekir.. Neticede bu süreç sonunda, Sami Selçuk, Mustafa Erdoğan gibi, özgür düşünceyi, liberal demokrasiyi ve evrensel hukuku seslendiren isimler geldi toplum gündemine..

"28 Şubat" döneminde yeniden hatırladığımız bazı gerçekleri, güncel politik konjonktüre kapılıp, unutmayalım..

Türkiye siyasetinin sorunu, cumhurbaşkanı seçiminden çok daha öteyedir..

Turgut Özal'ın "2'nci Değişim Programı"nda söylediklerini hiç unutmayalım..

- Hedef, devletin zenginliği sonucu milletin zenginliği değil, milletin zenginliği sonucu devletin zenginliğidir.

Bizi bazı koalisyonların görüntüsel istikrarı şaşırtmasın.. Milletine güvenmeyen partilerin ve rejimlerin, milliyetçilik nutukları atmalarına aldanmayalım.

Biz "üstünlerin hukuku"nu değil, "hukukun üstünlüğü"nü istiyoruz..

Biliyoruz ki, şeffaf devlette, "gizli hukuk", "yasal çete", "imtiyazlı oligarşi" olmaz..

Kökten-Devletçiliğe de, kökten-dinciliğe de, aynı gözle bakmayı, artık öğrenmeliyiz.

Artık bilmeliyiz.. "Hukuksuz devlet, örgütlenmiş şiddet ve baskıdır."


23 Şubat 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Mehmet BARLAS

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...