YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

İran seçimleri

 
En gelenekselinden en modernine kadar çağdaş İslam düşüncesi de 'sistem'i tanımlamaya uğraşırken, 'siyaset'i ıskalamıştır.

 

MGK Akademisi Öğretim Üyesi Prof. Hasan Köni, İran seçimlerini değerlendirirken, Hatemi'nin başarısının Türkiye'nin aleyhine olduğunu, çünkü Hatemi ile İran'ın girdiği dinamik sürecin, petrol ve doğalgaz sevkiyatında İran'ı yeniden cazibe merkezi yapacağını kaydetti. Türkiye'de 28 Şubat'tan yana tavır koyanların İran seçimlerinde Hatemi yanlısı olmasını, tek başına bu tespit bile gülünç hale getiriyor. Stratejik gülünçlüğün kavramsal temelleri ise tam bir trajedi...

İran'daki 'din' ile 'sekülarizm' arasında bir tartışma değil, tam tersine tamamen 'siyasi fıkıh' içinde yürütülen bir tartışma. Aslında 'fıkıh' içinde yürütülen kadim tartışmaların mantıki neticelerinin 'siyaset'e yansımasından ibaret olup biten.

Yönetimde bugün 'muhafazakârlar' olarak adlandırılan grup, fıkıh geleneğinde 'fıkhe sünneti' (geleneksel fıkıh) denilen bir tarafı temsil ediyor. Bu akım biraz rezervle Sünni tradisyonun 'ehli hadis' dediği akıma benzetilebilir. Buna karşılık, Batılı siyaset bilimi literatürü içinde 'reformcular' denilen grup, Şii fıkıh geleneği içinde 'fıkhe puye' (derlemeci fıkıh) denilebilecek bir tarafı temsil ediyor. Bu ekol de Sünni tradisyon içinde 'ehli rey' denilen akıma benzetilebilir.

Tartışma, tamamen fıkhi temellere oturan, felsefe ve uluslararası ilişkilerle çok parlak bir biçimde harmanlanmış bir siyaset tartışmasına ise, yetkililerin deyişiyle, 'devrimin değişen koşullar karşısında kendini yeniden tanımlama' ihtiyacına bağlı olarak dönüşüyor. Her iki taraf da tartışmanın 'din' ve 'sekülarizm' alanları şeklinde 'iki alan' ile tanımlanamayacağını, tartışmanın saf anlamıyla bir 'usûl' tartışması olduğunu belirtiyor zaten. Hatta Türkiye'deki kimi çevrelerin bilgisizliklerinden dolayı, 'laik bir aydın' olarak niteledikleri Abdulkerim Süruş'un görüşleri de 'ilerlemeci fıkıh'ın siyaset ve devlet alanında mantıki sonuçlarına götürülmesinden ibaret.

Tartışmanın özü, yeni gelişmelerin ve kavramların nasıl bir yöntemle değerlendirilmesi gerektiğine dair. İlerlemeci fıkıh taraftarları, kültürel ve siyasal 'temas alanlarını artırmanın' kendilerini güçlendireceğini düşünürken, geleneksel fıkıh taraftarları daha çok 'kültürel özcülük' noktasına sahiplenerek, kültürel ve siyasal 'temas alanlarını kontrol altında tutmayı' yeğliyorlar. Bütün referanslar ve argümanlar İslam düşüncesi çerçevesinden kalkarak çağdaş sorunlara ulaşıyor.

Bu tartışmaların siyasetteki sonuçları ise 'geleneksel fıkıh' taraftarlarını daha 'otoriter' (totaliter değil) bir siyasi sisteme götürürken, 'ilerlemeci fıkıh' taraftarlarını sistemin 'demokratik' açılımlarını gerçekleştirme noktasına götürdü. Bu iki görüşün karşılaşmasında, halk tercihini kullanarak siyaset alanında 'ilerlemeci fıkıh' taraftarlarının 'içtihatlarına' itibar etti. Bu tercih, dinî görüş alanında bir tercihten çok, siyaset alanında bir tercihtir. Çünkü fıkhi açıdan gelenekçi fıkıhın önemli isimlerini 'taklid mercii' kabûl etmiş olan pekçok insan son seçimlerde Hatemi'ye oy verdi...

İşte bu nokta 'İslam siyasi düşüncesi'nde yeni bir 'aşamaya' karşılık gelmektedir. Bu da ilk defa İslam siyasi düşüncesinde 'sistem' ile 'siyaset'in özerk kategoriler olarak algılanmasını ve tanımlanmasını açacak bir kapıdır. Daha doğrusu 'siyaset'in yükselen değer olmasıdır. Bu durum, klasik ve eksik bir bakışla laiklik olarak tanımlanabilir ama bu yanlıştır; yukarıdan beri değindiğimiz gibi tartışma tamamen 'fıkıh' içinde yürüyen bir tartışmadır çünkü.

'İslam Siyasi Düşüncesi,' Maverdi'den bugüne kadar 'sistemin referansları'nı tartışmıştır. En gelenekselinden en modernine kadar çağdaş İslam düşüncesi de 'sistem'i tanımlamaya uğraşırken, 'siyaset'i ıskalamıştır. Şimdi İran, 'sistemin referansları' konusunda hiçbir tartışma ve çelişme olmadan siyaset temelinde bir 'farklılaşma' yaşıyor ve bu farklılaşmada halk 'siyasetsiz sistem' yerine 'siyasallaşma' yönünde tercihini kullanıyor.

Özellikle 'seçilmişliğe' önem veren bir kökenden gelen Sünni dünya 'sistemi' adına siyasetsizliğe doğru giderken, 'atanmışlığa' önem veren bir kökenden gelen Şii dünyanın 'sisteme rağmen' siyasete böylesi bir alanı açması çok önemlidir. Bu bütün İslam dünyasında siyaset ve demokrasi konusundaki tasavvurları olumlu yönde sarsacaktır. Bu mesele daha çok yazı götürür, fırsat bulursak değineceğiz...


23 Şubat 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Ömer Çelik

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...