| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Bir ihtimal gerçekten varCumhurbaşkanı, uzaktan, olağanüstü yetkiliymiş gibi duruyor; Anayasa Mahkemesi başkanı sıfatıyla yaptığı konuşmada, Ahmet Necdet Sezer, cumhurbaşkanının geniş yetkilerinin daraltılmasını bile istemişti. Uzaktan muazzam görünen yetkilerinin hiç olmayacak kişi ve kurumlarca paylaşıldığını görünce Cumhurbaşkanı Sezer de şaşırmış olmalı... Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK), üniversiteler tarafından özgür seçimle oluşturulan altı kişilik rektör adayları listesini üçe indirdi; bazı üniversitelerde öğretim üyelerinin yüzde 85'inin oyunu almış adayların üzerini çizip tek oy almışları şanslı kılarak... Şimdi listeler cumhurbaşkanının önünde; Ahmet Sezer'in bütün yetkisi, önündeki aday listesindeki adlardan birini rektör olarak atamaktan ibaret... Cumhurbaşkanı Sezer'in bugüne kadarki davranış biçimi 'hukukun lâfzına' olağanüstü önem verdiğini gösteriyor. Birden fazla olayda, "Konu hukukçu olarak önüme gelseydi farklı davranabilirdim, ama cumhurbaşkanı olarak hareket serbestim yok" sözünü sarf ettiği biliniyor. Atamalar konusunda da kendisini sadece 'onama makamı' olarak gördüğü anlaşılıyor Sezer'in; önüne getirilen kararnameleri geriye döndürdüğü hiç görülmedi. YÖK başkanı Kemal Gürüz'ü cumhurbaşkanının hareket alanını iyice daraltan bir liste hazırlamaya sevk eden de Sezer'in şimdiye kadar sergilediği davranış biçimi olmalı. Kemal Gürüz, 'devlet' sözcüğünü ağzından düşürmeyen, ölçüleri 'vatanseverlik' ve 'vatan hâinliği' ikilemi arasına sıkışmış, keyfîliğe kolayca kaçabilen biri o. Ancak, 'keyfî' görüneni, "Anlıyorsunuz ya!" diye başlayan cümleler arasına sıkıştırdığı 'istihbarat' bilgileri ile açıklamaya alıştığı belli... Üzerini çizdiği rektör adaylarının özelliklerine bakıldığında, Ahmet Sezer'in de Kemal Gürüz'den 'geçer not' alamayacağına emin olabiliyoruz. Aydınlarını 'hâin' olarak görebilen bir gelenek onun gibileri 'vazgeçilemez bürokrat' olarak algıladığından, bugüne kadar üste çıkan hep o oldu. Görevde bulunduğu süre içerisinde, sadece rektörler üzerindeki tasarrufları bile, nasıl bir 'tip' ile karşı karşıya olduğumuzu dışa vuruyor... Son iki yıl içinde sekiz rektör, anlaşılmayan sebeplerle, görevlerinden istifa ettiler. "Anlaşılmayan sebeplerle" dememe bakmayın, istifaların ardında Gürüz ve ekibinin baskı ve tehditlerinin yattığını üniversite câmiası iyi biliyor. İstifaya yanaşmayanları görevden aldırdı ve başkaları için 'ibret' hale getirecek soruşturma ve dâvâlara muhatap etti YÖK başkanı. Bağımsızlığın karakter olması gereken yüksek öğretim, bugün, Ahmet Sezer'in öğrenci olduğu dönemin üniversitelerinden daha sıkı bir yönetim anlayışı altında eziliyor. Gürüz ve kendi çizgisindeki mesâi arkadaşlarının uygulamaları Türkiye'nin bilimsel alandaki görüntüsünü ciddi biçimde zedeleyecek bir boyuta ulaştı. Son haber, İstanbul Üniversitesi'nin dışarıda en fazla takdir edilen bölümlerinin başında gelen 'bilim tarihi' bölümünün kapatılmasıdır. Rektör Kemal Alemdaroğlu, YÖK başkanı Gürüz'den aldığı destekle, bu bölümü, başındaki Prof. Ekmeleddin İhsanoğlu'nun 'muhafazakâr' kişiliği ve konunun 'Osmanlı' ağırlıklı okutulması yüzünden bölümün kapısına kilit vurabildi. Ülkemizin ilk ve en büyük üniversitesinde 'bilim tarihi' bölümü artık yok; Almanya'nın ciddi gazetelerinden Frankfurter Allgemeine Zeitung, bu olaydan hareketle, üniversitelerimizin 'bilim ve kitap düşmanı tipler' tarafından yönetildiğini yazabildi (FAZ, 3 Temmuz 2000). Dengelerin yeniden oluştuğu bir dönemde, dünya, özgür düşünceli, çağa uyum sağlayacak gençler yetiştirmeye özel önem verirken, Türk yüksek öğretiminin ezberci ve çağa sırtını dönük bir anlayışıyla yönetilmesi büyük bir talihsizlik... Gücü yetenler çocuklarını okumaları için yurtdışına veya özel üniversitelere gönderdiklerinden, devlet üniversitelerinde düzey epey düştü. Bu tür eleştirilere verilen klasik "Rejimin bekâsı herşeyden önemli" cevabı da yanıltıcı; çünkü bu zihniyetin ürettiği 'üniversiteli tipi' yarının Türkiyesi'ni omuzlarında taşıyamaz. Cumhurbaşkanı Sezer'in liste karşısında yapabileceği fazla bir şey olmadığını belli; anayasa ona, YÖK tarafından belirlenmiş üç rektör adayından birini atama yetkisi veriyor sadece... Üniversitelerin tespit ettiği altı adaydan üçünü istediği sıraya koyma yetkisini, anayasa, Gürüz'ün tek hâkimi olduğu YÖK genel kuruluna vermiş çünkü... O da, bir çok üniversitede, tercihini, kendi hâkimiyetini daha da güçlendirecek biçimde kullanmış, o kadar... Cumhurbaşkanı, 'hukukun lâfzına' önem vermeye devam edecekse, 850 öğretim üyesinin rağmına sadece 1 oy almış birini bile seçebilir... Galiba bir yol daha var: Yetkilerini suistimal ettiğine inanırsa, YÖK başkanı Kemal Gürüz'ü görevden almak... Geçen dönemde sekiz rektör, "Atayan makam görevden almaya da yetkilidir" esası uyarınca, kendilerini atayan cumhurbaşkanı eliyle görevden alınmışlardı. YÖK başkanını atayan da cumhurbaşkanı; Kemal Gürüz de, aynı esas gereği, pekâlâ görevden alınabilir... Ahmet Necdet Sezer bunu yapabilir mi? Yapabilir mi bilmiyorum, ama bildiğim bir şey var: Koltuğa alışma dönemi Kemal Gürüz'ü görevden aldığı gün sona erecektir...
fkoru@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|