YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

İstanbul'un iki yüzü

Bir büyük gazetede bir köşe yazarı şunları yazıyor: "Siz bir tatil günü meselâ bir cumartesi veya pazar günü Eminönü'nde Yeni Cami ve etrafını gördünüz mü?

Mısır Çarşısı kapısı ile Yeni Cami ve cadde arasındaki alan özellikle caminin önündeki Nimet Abla Gişesi'ne kadar olan geniş tretuvar, caminin arkasındaki pak ve cadde... Huşu veren bulunmaz bir mekan...

Düşünün o bölgeye temiz örtülü masalar konulmuş ve siz oturuyorsunuz. Güvercinlerin kalkıp konduğu bu alandan denizi, vapurları, köprüyü minareleri, Mısır Çarşısı'nın kapısını seyrediyor, Çiçek Pazarı'nı solurken kahvenizi yudumluyorsunuz. İstanbul'u özümlüyorsunuz. Hele gece o tarihî yapılar ışıklandırılmışsa, bir de ortaya fıskiyeli bir havuz yapılmışsa...

Ama bu bir masal. Gerçekte bölge bugün bir garip köy pazarı gibi kullanılıyor.

Girilemez, geçilemez, bakımsız, şahsiyetsiz pis bir pazar yeri; daha doğrusu iğne atsanız yere düşmez bir işporta cehennemi...

Örnek çok İstanbul'un her köşesi bir cennet olabilir ama biz genellikle oraları çöplüğe çevirmeyi daha kolay beceriyoruz.

Sivil Toplum örgütleri, gönüllüler, İstanbul'a gönül verenler bunun için eylem koymalı."

Yazarın tesbitlerine katılmamak mümkün değil.. Elbette ki İstanbul'un her köşesi cennet gibidir. Onun için şair:

Bir sengine yekpâre acem mülkü fedadır

demiş.

Demiş ama bu madalyonun bir yüzü öteki yüzünde bütün dramatik unsurları ile "işportanın hikâyesi" yer alıyor. Ve bu hikâye maalesef İstanbul'da başlamıyor.

Hikâyenin başlangıcı Kars'ın karlı kışlarına, Kağızman'a; Sivas'ın Hafik ilçesine, Erzincan'ın Ilıç kazasına, Pötürge'ye, Çankırı'ya, Kastamonu'nun Araç kazasına yıllardan beri göç veren bütün il ve ilçelere; boşalan köylere, bu köylerdeki sefalet sahnelerine; hâlâ susuzluk, doktorsuzluk, okulsuzluk, öğretmensizlik, verimsizlik, yoksulluk ile boğuşan milyonlara dayanıyor.

Elbette ki bu meselelerin ipini elinde tutan Ankara'ya dayanıyor.

Biz İstanbul'un yedi tepesini severiz, Boğaz'a karşı nargile içip kahve höpürdetmeye bayılırız, beyaz örtülü masalarda levrek buğulama ve roka salatası iyi gider; Boğaz öngörünümünü çeşitli ayak oyunları ile villalara peşkeş çekeriz; ama o tepelerin ardında ne oluyor, İstanbul'un ikinci yüzü gününü nasıl geçiriyor bunu bilemeyiz.

TESEV'in araştırmasında İstanbul nüfusunun %60'ının hiçbir sosyal güvenceye sahip olmadığı ortaya çıkmış. Bu büyük kalabalık resmi kuruluşların belirlediği "yoksulluk sınırı"nın altında yaşıyor. Yani düpedüz sürünüyor.

Bu sebeple Beyazıt Meydanı'nda, Eminönü'nde Bakırköy'de başka yerlerde üç kuruş nafaka için tezgah açan, kalabalığı öyle sivil toplum eylemleri, gönüllülerin basın bildirileri engelleyemez. Adamlar can pazarına çıkmış.

İstanbul'u "özlenen İstanbul" olmaktan çıkaran asıl sebep ülke genelinde her geçen gün daha da korkunç boyutlara ulaşan "gelir dağılımı dengesizliği"dir.

Çalışanlarına maaş ödemek için çırpınan belediyeler de bu işin altından kalkamaz.

Meğer ki kanun gücü ile gelirleri artmış olsun.

İstanbul'un bir cennet köşesinde, beyaz temiz örtülü bir masada, denize karşı bir bardak çay içmek "Türkiye'nin düzeni" ile fevkalade ilişkilidir.

Acı ama, gerçek...


12 TEMMUZ 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...