YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Statüko inciticidir...

Statüko'yu (status quo) siyaset bilimi dilinde de gündelik kullanımda da olumsuzlayarak kullanıyoruz. Yegane kullanım bu değil tabii; olumsuzlama çoğu kez farkında olmadan yapılan birşey; tek tek olaylara dönük tutumuzu anlatmaya çalışırken de özellikle bu vurguya sahip olmasını istiyoruz 'statüko'nun. Sürekli bir olumsuz vurgu ile dillendirmemiz 'statüko'ya belli belirsiz yeni anlamlar yüklediğimizi de gösteriyor aslında. Öyle ya, toplumlar sürekli bir değişim içinde olamayacaklarına ya da en azından 'değişim'i sürekli olarak bir 'toplumsal-siyasal proje' olarak taşıyamayacaklarına göre aslında tarihlerinin büyük bir bölümünde 'statüko' içinde yaşamış oluyorlar. Öyleyse bu manada statüko ile olumsuzluk atfedilerek kullanılan 'statüko' arasında belirgin bir fark var.

Toplumsal hayat, ontolojik olarak talep ettiği 'güvenlik ihtiyacı' nedeniyle kazanımlarını korumaya ve bu anlamda statüko'ya yatkındır özünde. Fakat olumsuzlanan 'statüko', kazanımları koruyor gözükse de artık o toplum için 'toplumun karakteri'ni belirleyen sembollere dönük incitici tavırları, toplumun başkalarıyla rekabette ihtiyaç duyduğu araçlara yaklaşımda hoyratlıkları ve herşeyden önemlisi toplumun 'gelecek tasavvuruna' dair doğru olmayan yaklaşımları ifade eder. Toplum mevcut halini anlamlandıran simgelere ve geleceğe yürüyüşünde ihtiyaç duyduğu anlayışlara ve araçlara karşı incitici tavırları gördüğü anda derinlemesine bir 'kaygı' hisseder ve değişim talep eder.

Yargı ile siyaset arasındaki gerilimden din-devlet ilişkilerine; siyasal erk ile devlet erkinin birbirinin alanına girmiş olmasından kurumlar hiyerarşisinin alt-üst oluşuna kadar Türkiye toplumu 'meşruiyet' verdiği kavramların ve yapıların incitici tasarrufları altında sürdürüyor hayatını. Toplumsal talepler güvenlik mantığı içinde eritiliyor, seçilmiş siyasetçiler görev yapamaz hale getiriliyor ve geleceğe yürümek yerine geçmişin kavgalarında kaybolan bir ilişkiler ağı kuşatıyor toplumu.

'Adriyatik'ten Çin Seddi'ne kadar' hayaller kuracak kadar 'büyük' olduğuna inanmaya çalış(tırıl)an bir toplum, kendini bölmek isteyen 'iç tehdit'in kendisinin önemli parçaları olduğuna ikna edilmeye çalışılarak her an bölünme tehlikesi altında yaşayacak kadar 'küçük' olduğuna el altından inandırılmış oluyor. Bu 'parçalanmış bilinç', bugünü kaygılarla kuşatılmış, geleceği konusundaki beklentileri belirsiz bir yığına dönüştürüyor toplumu. Hemen her gün siyasetçilerle askerler arasında seçim yapmasını zorunlu kılan bir olayla karşılaşıyor, bugününü kurtarmak adına geleceğini feda etmesi ya da geleceği adına bugününde son derece radikal tedbirlere hazır olması gerektiği arasında savruluyor ve egemenliğini korumakla AB'ye girmek arasında bile bir çelişki olduğu varsayımının en sığ düzeyde uydurulduğu tartışmalarda taraf olması bekleniyor bu toplumun.

Gündeme bakın: CHP ve HADEP arasında bir diyolog olduğunu ve bunun tehlikeli olduğunu istihbarat raporlarına dayanarak ülkenin Başbakanı söylüyor, merkez sağ hâlâ birleşmeye çalışıyor, anamuhalefet partisi kapatılma tehlikesiyle karşı karşıya, Kuzey Kıbrıs asker ve sivil gerginliğini sırtlanarak uluslararası müzakerelerde sınav eriyor ve bir Başbakan'ın hapse gönderilmesinin kesinleşmesi ülkeyi felç ediyor. Gelir dağılımındaki adaletsizlik gittikçe derinleşip yaygınlaşırken, bu ülke iletişim sektöründe faaliyet gösteren bir işadamını dünyanın en zenginlerinin 29. sırasına oturtuyor. Bunun fon müziğinde ise anlam dünyasına ilişkin sembollerin hırpalanmasından gelen 'yaralanmış' birey ve toplum bilinci var...

Bu hal, bir toplumun çok yönlü ve çok katmanlı 'güvenlik ihtiyaçlarının' karşılandığını ve bu bağlamda mutlu bir hayatın havzasının inşa edildiğini gösteren statüko değildir; bireylerin anlam ve eylem düzeyinde alabildiğince inciltildiğini gösteren ve bu bakımdan her türlü olumsuzlanmayı hakeden 'statüko'dur; siyasi tarih bilenler bilir, hiç de hayra alamet değildir...


12 TEMMUZ 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Ömer Çelik

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...