|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Ülkemizin öndegelen işadamlarından Üzeyir Garih'in hayatını kaybediş biçimi hepimizi düşündürmeye sevk edecek kadar 'sıradan' oldu. Polisin ilk gün ulaştığı 'zanlı' gerçekten 'kâtil' ise, para alamayınca kurbanının cep telefonuna tamah eden küçük bir tinerci çocuğun bıçak darbeleri, aslında, hepimizin ne kadar tesadüfi hayatlar yaşadığımızı gösteriyor. İshak Alaton haklı, Üzeyir Garih'in ölümü tam bir 'kör cehalet' eseri... 65 milyon nüfuslu bir ülke çocukları ve gençlerine sağlam bir eğitim veremiyor. Eğitim kesintisiz sekiz yıla çıkarıldı, çocuklar daha uzun zaman okulda kalmak zorundalar; ama sokaklar çocuk kaynıyor. Kalabalık sınıflı, öğretmenlerin yetersiz kaldığı okullarda doğru dürüst ders yapılabildiğini söylemek imkânsız. Eğitimi eksik veya hiç eğitimsiz genç nüfus, karanlık sokakların kendilerine sunduğu tehlikelere kolları açık atılıyor. Özellikle büyük kentler, park kanapelerini yatak, bulutları yorgan bilen sevgiden yoksun çocuklarla kaynıyor. Sivil toplumdan, halkın bağımsız örgütlenmesinden korkan devlet, hamiyetli insanların önünü kesiyor, ama kendi görevini de tatmin edici biçimde yerine getiremiyor. Kimsesizlere ve evlerinden kopmuş çocuklara kol-kanat gersin diye oluşturulmuş resmî kurumlar hem çok az sayıda barınak sağlayabiliyor, hem de himayesine aldıklarını gereğince koruyamıyor. Dünyada bu alan sivil örgütlerin ilgisine sonuna kadar açıktır; o örgütlerin büyük bir bölümü de, doğal olarak, dinî motivasyonlu kuruluşlardır. Bizde, devlet ne kendisi yeterince ilgileniyor, ne de ilgilenenin omuzunu sıvazlıyor. Bu durum da, sokakları, öncelikle çocuklar sonra herkes için 'tehlikeli' hale getiriyor... 'Tinerci çocuk' ülkemiz büyük kentlerinin en acılı gerçeği. Ellerine geçen üç-beş kuruşu aldıkları tineri ciğerlerini çekmeye harcayan çocuklar, daha delikanlı olmadan sağlıklarının tükendiği gerçeğiyle kısa zamanda yüzleşiyorlar. Tinerin etkisi altına girdiklerinde sergiledikleri vahşet de cabası... Arka sokaklarından başlayarak büyük kentler, özellikle geceleri, sayıları giderek artan tinerci çocukların insafına terk ediliyor. Arka sokaklar her türlü vahşete sahne oluyor; o kentleri mesken tutanlar, gözleri önünde olmadığı taktirde, bu uğursuz gelişmeden habersiz görünmeyi yeğliyorlar. Üzeyir Garih'e saplanan sekiz bıçak darbesi, tinerci bir çocuğun, kurbanının şahsında hepimize duyduğu kin ve nefreti simgeliyor. Nefret unutulmamak üzere kayıtlara geçmiştir. İlk akla gelenin, "Üzeyir Garih'in koruması yok muydu?" cümlesinde ifade edilen 'koruma ihtiyacı' olması ne kadar gülünç; hadi o 'koruma' ile dolaşıyordu diyelim, ihmal edilmiş, çocukluğunu yaşayamadan sokakların kanunu ile yüzyüze gelmiş tinercilerle karşılaşması her an muhtemel başkaları ne yapsın? Herkese bir koruma, sonra korumalara da birer koruma vererek mi kentlerde güvenliği sağlayacağız? Sokakları kanundışılıktan, çocukları ve gençleri vahşileştiren sokaklardan korumanın çaresi, evleri birer sevgi mekânı haline getirmek, çocukları iyi eğitmek ve istisna kaçakları hamiyyetin sıcak kollarında tutmaktan geçiyor. Bunların hepsi için yeni bir sivil seferberlik şart. İnsanları elini cebine atmaya, vakitlerini kendisine ait olmayan çocuklara adamaya, gençlerin iyi yetişmesi için her türlü fedakârlığa katlanmaya râzı edecek bir gönül hareketi... Bu da ancak, sistemin dinî olan her şeye kuşkuyla yaklaşmaktan vazgeçmesiyle sağlanabilir... İşinden arta kalan vaktini farklı insanlar ve kesimlerin birbirini daha iyi anlamalarına ayıran bir önemli insanını kaybetti Türkiye; hem de 'kör cehalet' eliyle... Bu üzücü olay, ancak vicdanları körelten 'kör cehalete' karşı başlatılacak ciddi bir savaş ile Üzeyir Garih'in sevenlerini rahatlacak bir kazanıma çevrilebilir. Bunun için, önyargılarımızı bir tarafa bırakıp birbirimizi daha iyi anlama seferberliğine var mısınız? Kim var?
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |