|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Üzeyir Garih, arkasından rahmet okunmasını isteyen bir insandı. O halde, Eyüp Sultan mezarlığında sevdiklerine rahmet okurken öldürülen Garih'e de Allah rahmet eyleye... Garih'in ölümü başta yakınları olmak üzere kendisini bir biçimde tanımış olan herkesi çok üzdü. Düşüncelerini "platform" ayrımı yapmaksızın ifade etmekten çekinmeyen bu değerli insanın farklı kesimlerden seveni çoktu. İshak Alaton, Garih'in öldürülüşünün ardından yaptığı ilk açıklamada şöyle diyordu: "Bu kadar kıymetli bir insanın bu kadar ucuz bir şekilde yitirilişi hepimiz için utanç vericidir. Sevgili ortağımın ne kadar haklı olduğunun bir göstergesidir. Böyle eğitimsiz, sorumsuz insanlar, sorumsuz hareketlerde bulunmasınlar. Bunları azaltalım. Tinerci bir çocuğun sadece cebindeki telefonu alıp kaçması. Bu kadar ucuz, bu kadar mantıksız bir olay." Alaton'un yıllardır birlikte çalıştığı ortağı ve dostunun arkasından yaptığı bu ilk açıklama üzerinde düşünmeliyiz. Eğer tahmin edildiği gibi, Garih'in katili gerçekten de "Tinerci Deli Fuat" lakaplı 14 yaşında bir çocuksa, Alaton'un belirttiği gibi, merhum sanki ölümüyle de bize bir ders vermek istemektedir... New York'un tehlikeli mahallelerinden ya da "sokak çocuğu" deposu haline gelmiş sokaklarından sabahları organları talan edilmiş çocuk cesetlerinin toplandığı Brezilya şehirlerinden gelen haberleri yakın zamana kadar bir "masal" gibi dinliyorduk... "Bir dolar için adam öldürmek" bize ne kadar yabancı bir fiildi... Gelir dağılımındaki adaletsizlik ne kadar zıvanadan çıkarsa çıksın, "bizim aile yapımızın" bütün kötülüklerin altından kolayca kalkabileceğine güvenimiz tamdı... Oysa bakın; "tinerci çocuklar" olarak adlandırıp defterlerini alelâcele dürdüğümüz onbinlerce çocuğumuz da demek ki basbayağı "kötü" olabiliyormuş... Devletin aklına bile gelmeyen, bazı yerel yönetimlerin akıllarına düştükçe "folklor" kabilinden ilgi gösterdikleri bu çocuklar içinden de bir "cep telefonu" için düşünmeden bıçak sallayanlar çıkabiliyormuş... Bu çocukları toplum olarak ciddiye aldığımız da söylenemez. Birkaç bilgili ve bilinçli girişim dışında, bu çocuklar bizi toplum olarak da ilgilendirmiyor... Bir zamanlar değinmiştim, hatırlatayım: Ne Batı Avrupa ülkelerinde ne de ABD'de sokaklarda "çocuk" göremezsiniz. Onların sokaklarında sayıları hızla artan "evsiz yetişkinler" tabii ki eksik değil; ama "çocuk" göremezsiniz. Oysa bizde tam tersi: Bizde de sokakta "evsiz yetişkinler" çok nadirken, "evsiz çocuklar"dan geçilmez... Bu farkı küçümsemeyin. Bu "fark" özetle, kafasını her şeyiyle "yetişkinler"i terbiye etmeye takmış bir yönetim ile, haklı olarak "önce çocuklar" düsturunu unutmayan ve "yetişkinler"i (ne yazık ki) "evsiz kalma" faslında bile "hür" bırakmayı tercih eden yönetimler arasındaki farktır. Ancak merak etmeyin; Batı'nın yaratıcı toplumsal hareketleri gün gelecek "evsiz yetişkinler"ine "ev" de bulacaktır; pekiyi ya bizim "evsiz tinerci çocuklar"ımız? Onları kim "evlendirecek"; onları kim kanatları altına alacak? İshak Alaton'un Garih'in ölümü ardından yaptığı bir diğer açıklama da öğreticiydi. İki gündür gazeteleri okuyorsunuz; manşetlere kadar yükselen bir tartışma konusu da Garih'in kimin kabrini ziyaret ettiğine ilişkindi. Alaton, "Ayda en az bir defa gider, babasının çok yakın dostu olan Mareşal Fevzi Çakmak'ı ziyaret ederdi" diyordu. Oysa dünkü Hürriyet'i açınca ortada bambaşka iddiaların dolaştığını da görüyoruz: "Yine şeyhine gidiyordu" yani, Mareşal'in yanında yatan Nakşibendi Şeyhi Küçük Hüseyin Efendi'nin kabrini ziyarete... Hürriyet, "Mareşal" meselesini de açıklayan bir biçimde, Küçük Hüseyin Efendi'nin Fevzi Çakmak'a da yakın olduğunu belirtiyor. Hadi çıkın işin içinden, çıkabilirseniz... Bu ülkenin insanları olarak ne kadar da az şey biliyoruz!.. Mareşal ve Şeyh yanyana yatıyor ve Üzeyir Garih kabirlerini muntazam olarak ziyaret ediyor? Bilmemekten, anlamamaktan şikayet ettiğimiz husus, tabii ki, Garih'in özel dünyası değil. Bu ziyaretlerde sanki bizi de ilgilendiren, bizim de bilmemiz gereken bir husus var... Garih'in öldürüldüğü cumartesi günü, CNN Türk haber kanalı, daha henüz ortada "Küçük Hüseyin Efendi"nin adı yokken, Prof. Emre Kongar ve de özellikle Vitali Bey'in ağzından şu mealde bir açıklama getirdi: Garih, "Mareşal"ı severdi, çünkü Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk yıllarında hükümet gayri müslimleri ortadan kaldırmayı düşünürken, Mareşal Fevzi Çakmak onları himayesine alarak korudu." CNN Türk'ün haberine göre Vitali Bey, bu görüşünü yazıya da dökmüştü... Fakat o da ne? Dünkü gazetelerde (hafta sonları 5 gazete ile yetiniyorum!) CNN Türk'ün defalarca ekrana getirdiği bu yorumdan söz eden tek bir satır yoktu! CNN Türk ile aynı çatı altında bulunan üç gazete başta olmak üzere... CNN Türk'ün yorumunu dinleyince birkaç kez kulağıma çalınan şu söylentiyi de ben hatırladım: Türkiye'deki gayri müslimler "Mareşal"ı sever, İsmet İnönü'yü sevmezler. Çünkü "Mareşal" kendilerini sözü edilen ikinci şahsa karşı korumuştur... Biz nasıl bir toplumuz böyle? Bir toplum daha yakın (çok yakın) tarihinden bile bu derece habersiz olabilir mi? Bir toplum "tarihi"nden bu derece bihaber olarak "talihini" değiştirebilir mi? Yazıyı Garih'in dileğiyle kapayalım: Allah rahmet eyleye...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |