T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
İki cinayet ve bazı sorular…

Gazetelerde, TV'lerde iki cinayet haberi var. Biri büyük, öteki küçük.

Biri işadamı Üzeyir Garih'in… Manşetlerde… Çok önemli bir olay. Türkiye için çok ilginç bir kişilik.

Diğeri bir lise öğrencisi, 16 yaşındaki Özgür Ünal… Tek sütunlarda… Bence Türkiye açısından bu da çok önemli bir ölüm olayı. Hatta cinayet…

İki cinayette de, resmi söylemlere bakarsanız olaylar aydınlanmış bulunuyor.

Oysa her ikisinde de karanlıkta kalan birçok nokta var.

Her iki cinayetle ilgili açıklamalar da beni tatmin etmiyor.

Sadece beni değil, Türkiye'de yaşıyor olup da, benzer olaylara tanık olmuş kimseyi tatmin etmiyor.

Resmi açıklamalara göre Üzeyir Garih'in katili, 13 yaşındaki tinerci bir çocuk.

Sayın İçişleri Bakanı, bu çocuğun suçunu itiraf edeceğini, daha çocuğun yakalanma haberi henüz açıklanmışken ifade etmişti.

Olaya bir yandan gasp girişimi deniyor. Öte yandan, Garih'in paraları cüzdanında durduğu için cinayetin cep telefonu nedeniyle işlendiği ileri sürülüyor.

Kimileri, Garih'in para istiyen tinerci çocukla tartıştığını söylerken, kimileri de Garih'in çocuğa para önerdiğini anlatıyor.

Sanki olay anında oradaymışlar da olaya tanık olmuşlar gibi kesin ifadelerle konuşuyorlar.

Garih'in cep telefonu ile cinayet silahı bıçak hâlâ bulunabilmiş değil.

Buna karşılık, mezarlıkta üzerinde kanla 'Allah' yazılmış bir çuvalın bulunduğu iddiası ortada dolaşıyor.

Koskocaman İçişleri Bakanı, olayın kesin olarak çözüldüğünü ve tinerci çocuğun da cinayeti itiraf ettiğini söylüyor.

Oysa hukuken suçluluğu kesinleşene kadar o tinerci çocuğun masum olduğu malum. Üstelik de itiraf ettiği ileri sürülse bile.

Çünkü o itirafı hangi şartlarda yaptığını, gerçekten yapıp yapmadığını bilemiyoruz.

Ben şahsen bundan emin değilim.

Geçmişte bunun çarpıcı örneklerini gördük.

Nice önemli cinayet olayının sanıkları olarak yakalanan bazı faillerin yaptıkları söylenen itirafların boşa çıktığını yaşadık.

Bu nedenle mahcup olan başbakanlar, içişleri bakanları, başyazarlar, gazeteciler, televizyoncular oldu.

16 yaşındaki Özgür Ünal'ın ise, uyduruk bir nedenle, alınmaması gerektiği halde gözaltına alındıktan birkaç saat sonra, kendini asarak yaşamına son verdiği açıklandı.

Üstelik de karakollarda meydana gelen ölüm olaylarında bildiğimiz şablonlardan birine uygun bir biçimde kendini öldürdüğü ileri sürüldü.

Battaniyesinin kenarındaki şeritleri söküp, tuvaletteki kalorifer borusuna kendisini asmak suretiyle...

Kendisine yöneltilen suçlamalar ise onun gözaltına bile alınmasını gerektirmiyor.

Özgür Ünal'a Edremit Emniyet Müdürlüğü'nde isnat edilen suçlamalar, 'ehliyetsiz motosiklet kullanmak' ve 'kadınlara laf atmak'...

Edremit'te motosiklet kullananların neredeyse yarısının ehliyetsiz olduğu ise bilinen bir gerçek.

Kadınlara laf atma olayı gerçek olsa bile, bunu yapanın bir çocuk olduğu unutulmamalı.

Kaldı ki, o yaştaki bir çocuğun gözaltına alınması da yasaya uygun değil.

Ama çocuk gözaltına alınmış.

Hiçbir şekilde o yaşta bir çocuğun bu suçlamalar nedeniyle normal koşullarda canına kıymasını gerektiren bir durum söz konusu değil.

Demek ki işin içinde başka bir şey var.

Balıkesir ve Edremit Emniyet Müdürleri'nin yaptıkları açıklamalar gerçeği yansıtmıyor.

Ayrıca, gözaltına alınan bir zanlının can güvenliği görevli polislerin ve devletin sorumluluğunda olduğuna göre Özgür Ünal, gerçekten de bunalım geçirdiği varsayılarak kendini asmış olsa bile, olaya cinayet demek hiç de yanlış değil…

Bu nedenlerle olayın günışığına kavuşması ve aydınlanması gerekiyor.

Türkiye, hâlâ çocukların uyduruk nedenlerle gözaltına alındığı, işkenceye tâbi tutulduğu ve karakollarda öldürüldüğü ya da kendilerini öldürmek zorunda bırakıldığı bir ülke görüntüsünden artık kurtulmak zorunda.

Burada sorumluluk karakoldaki görevli polislerden tutun da Edremit Emniyet Müdürlüğü yetkililerine, Balıkesir Emniyet Müdürü'nden Emniyet Genel Müdürü'ne, ondan da İçişleri Bakanı'na kadar ulaşıyor.

Üzeyir Garih cinayetinin de sonuçları itibariyle ele alındığında, önemli mesajlar içerdiğini görebiliriz.

Garih, ortağı İshak Alaton gibi Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne mutlaka tam üye olması, bunun için de bazı yapısal değişimler geçirmesi gerektiğini savunan, bunun için çalışan etkin bir isimdi.

Sadece Türkiye açısından değil, Avrupa ve ABD'deki bağlantıları da dikkate alınırsa Avrupa ve Batı açısından da önemli bir isimdi…

Şimdi, cinayetin adi, sıradan bir cinayet olduğu bize çok acele olarak kabul ettirilmek istendiği için, bu durumdan kuşkulanıyor ve bu cinayeti daha fazla kurcalamak gerektiğini düşünüyorum.

Ben, Üzeyir Garih cinayetine, cinayeti isterse deli bir tinerci çocuk da işlemiş olsa, başka açılardan da bakılması gerektiğine inanıyorum.

En azından Garih'in durduğu yer ve savunduğu düşüncelerin, şu sıralarda Türkiye açısından taşıdığı önem gözönüne alındığında, bu cinayet daha da dikkat çekici.

İşte iki cinayet ve ikisinin de normal olmadığı şüphesini yaratan bazı ipuçları.


27 Ağustos 2001
Pazartesi
 
KORAY DÜZGÖREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED