|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
ABD Dışişleri Bakanı Colin Powel bugün Ankara'ya geliyor. Bu bir Amerikan inisiyatifi; demek ki Washington açısından Ankara ile görüşülmesi gereken konular var. Olması da gayet tabiî. Bir kere, Afganistan konusunda Türkiye, ABD açısından kendisinden bekleneni yaptı, üslerini açtı, asker gönderdi, istihbarat verdi, teşekkürü haketti. Afganistan'ın bundan sonrası için istişareler söz konusu. Türkiye'de daha şimdiden gerek Almanya'da yapılan siyasî yaapılanma, gerekse Pakistan'da yapılan Afganistan'ın yeniden inşası görüşmelerinde yer alamama sebebiyle bir "Irak mahrumiyeti sendromu"nun nüksettiği söylenebilir. Bunların masaya konması beklenir. Tam da bu noktada "Sıra Irak'ta mı?" gündemi söz konusu. Powel Amerika'nın Güvercinlerinden biliniyor ama, sonunda onun da Şahinler tarafından "Afganistan'dan sonra sıra Irak'ta" görüşüne getirildiğine dair emareler var. Dolayısıyla Amerika'nın talepleri ve Türkiye'nin çekinceleri değerlendirilecek. Türkiye genelde Irak'ta sonu görünmeyen bir operasyona karşı soğuk. Çünkü Irak denkleminin nereye oturacağı, kestirilemiyor. Belki şu bile söylenebilir ki Ankara Amerika'nın nihai niyetlerinden yeterince emin değil. Türkiye Körfez Harekâtından bu yana bedel ödüyor, Amerika'nın Afganistan mecburiyeti olmasaydı, muhtemel ki bedel ödemeye devam da edecekti. Bugün durum nisbeten değişmiş gözüküyor ama bugün de Amerika'nın "Saddam'ı yoketme" hedefinden ötesi karanlık. Ayrıca Irak'tan sonrası da karanlık. Belki Ankara önemsemiyor olabilir ama, Amerika'nın İslâm ülkelerine karşı yürüttüğü kanlı operasyonlar, İslâm dünyasında, bizdeki "kadın yüzü açma" meraklısı medyanın gördüğü gibi, bir "medenileştirme operasyonu" olarak değil, "global çıkar savaşı"nın uzantısı olarak görünüyor. ABD Dışişleri Bakanı ile görüşülecek sıcak gündem içinde Avrupa ile ilişkiler muhtemelen öne çıkacak. Kıbrıs, Ege Kıta Sahanlığı gibi Türk-Yunan ihtilâf konuları, AGSP ve Türkiye - AB ilişkileri... Türkiye - AB ilişkilerinde varolan, Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası konusundaki gerilim, önceki gün en azından Türkiye - ABD - İngiltere ekseninde bir uzlaşmayla sonuçlanmış oldu. Bu uzlaşma, bu üçlünün, Afganistan operasyonundaki paralel davranışlarının mı ürünüdür, yoksa İngiltere'nin konumu AB adına bir mutabakatı mı temsil etmektedir, bu sorunun cevabı, en azından Yunanistan'ın tavrı ile netleşecek. Çünkü uzlaşmanın "Avrupa ordusu, NATO müttefiklerinden herhangi birinin taraf olduğu Kıbrıs, Ege ve benzeri sorunların çözümünde AB üyesi olmayan NATO müttefiki Türkiye'ye karşı kullanılamayacak" biçimindeki maddesi doğrudan Yunanistan'ı ilgilendiriyor. Anlaşmanın diğer maddesi ise, Türkiye'nin kararlarda kısmen de olsa belirleyici olma imkânını getiriyor. Karar metni şöyle: "Avrupa Ordusunun sadece kendi olanaklarını kullanacağı 'otonom' operasyonlarda Türkiye gibi NATO üyesi olup, AB üyesi olmayan ülkelerin katılımında Avrupa Birliği Konseyi'nin daveti esas alınacak. AB Konseyi, Türkiye'nin bulunduğu coğrafyada ve Türkiye'nin ulusal güvenliğini ilgilendiren konularda yapacağı otonom operasyonlar öncesinde Türkiye'yi müzakereye davet edecek. Müzakerelerde Türkiye'nin görüş ve endişelerini dinleyecek olan Konsey, kararında bu endişeleri de dikkate alacak. Son karar ise AB Konseyi'nce verilecek." Türkiye - ABD - AB ilişkilerinde en sıkıntılı konulardan birisi hiç şüphesiz Kıbrıs. Türkiye Kıbrıs konusunda Rum ve Yunanistan yanında AB ile de karşı karşıya gelmiş durumda. Bu, gerçekten Türkiye - AB ilişkileri açısından dramatik bir durum ortaya çıkarıyor. Rumları Kıbrıs'ın tümünü temsil eden bir hükümet olarak bünyesine alma iradesini açıklayan AB, Yunanistan'ın ortak olduğu ve veto yetkisinin bulunduğu AB, Türkiye'ye karşı mesafeli davranan ve üyelik için Türkiye'nin önüne hiçbir takvim koymayan, yani kaç on yıl sonra üye olabileceği ümidini vermeyen AB... Türkiye böyle bir durumda Kıbrıs meselesinin nereye gideceğini merak ediyor bir, kendisinin AB ile ilişkilerinin nereye doğru seyredeceğini merak ediyor iki... İşte burada, "Dünyanın patronu" olarak bütün taraflarla ilişkileri olan, ayrıca dünyanın en sıcak bölgesi olan Ortadoğu ile ilişkileri sebebiyle Türkiye'ye mecburiyetleri bulunan (Türkiye'nin de özellikle IMF kredileri açısından ona mecburiyetlerini hatırlatmaya gerek var mı?) ABD'nin Kıbrıs konusunda da, belki Türkiye'nin AB ile ilişkileri konusunda da söyleyecekleri olacak. Tam da Denktaş - Klerides görüşmelerinin başladığı bir zamanda. Bölgede Türkiye Amerika'ya lâzım. Bu açık bir stratejik gerçeklik. Ama bu ne kadar pazarlık değeri taşıyor, orada söylenecek çok söz bulunabilir. Afganistan sonrası denge arayışları sürüyor. Rusya'nın NATO ile ilişkileri farklı bir ısınma süreci yaşıyor. Kafkasya'da Rus duruşu ne olacak sorusu ortada. Irak operasyonu için, Amerika'nın Afganistan'daki en yakın müttefiki İngiltere'ninki dahil kafalar karışık. Karşılıklı suikastlarla Filistin - İsrail ilişkileri kan - revan... Bunlar bitince Somali'ye, Yemen'e, Libya'ya, Sudan'a sıra gelecekmiş! Yani Washington sihirbaz olsa, işleri nizama koymakta zorlanacak gibi gözüküyor. Türkiye'ye gelince... Afrika'dan, Avrupa'dan Asya'ya uzanan çok geniş bir coğrafyada sinek uçsa ilgilenmesi kaçınılmaz olan Türkiye, oyun kurucu olamamanın, hatta edilgenleri oynamanın sıkıntısını yaşıyor. Oysa Afganistan'da, Irak meselesinde rezervli davranmanın bile nasıl müessir olduğunu gördü Türkiye. Daha kendinden emin, daha bölgenin maddi-manevi verilerine vakıf, ufku açık tahlillerle ABD'nin bölgeyi bataklığa çevirmesine engel olma imkânı her zaman vardır Türkiye'nin. Hiç şüphesiz Ankara'nın bugün her zamankinden daha çok düşünce üreten mekanizmalara ihtiyacı var.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |