T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Arafat'ın açmazı Amerika'nın 'sınavı'

Haftasonunda Kudüs ve Hayfa'da bir 'kan banyosu' yaşandı. Çok sayıda İsrail vatandaşı sivil, İslami Cihad ve Hamas'ın gerçekleştirdiği bombalama eylemleri ve intihar saldırısı sonucunda hayatını kaybettiler veya yaralandılar. İsrail nüfusuyla orantılı olarak bakıldığında, 'terör saldırıları'nın hedef aldığı insanlar, benzeri bir olayda 2000 Amerikalının ölmesi ve yaralanmasına eş değer.

İsrail'in 'şahin' yönetimi altındaki ordusunun dünkü misillemesinde ise Gazze ve Ramallah'ta aynı oranda Filistinli sivil hayatını kaybetti ve yaralandı.

Filistin-İsrail sahnesinde şiddet, karşılıklı olarak birbirine üreterek tırmanıyor. Filistin-İsrail sahnesi, 'Ortadoğu'nun nabzı', Ortadoğu ise 'uluslararası sistem'in 'Aşil topuğu' olduğu için, orada tırmanan şiddet ortamı ya da barış girişimlerinin 'küresel ölçüde' anlamı var.

Bölgedeki son şiddet ve terör tırmanışının zamanlamasına dikkat etmekte yarar var. Amerikan Dışişleri Bakanı Colin Powell'ın Ortadoğu'ya ilişkin bir 'yeni Amerikan tavrı'nı ortaya koymasından ve bu amaçla öncelikle 'ateşkes çabaları'nda bulunmak ve bu amaç yerine getirilip 'müzakere masası'na geri dönülene dek bölgeden ayrılmamak üzere emekli General Anthony Zinni'nin ve Amerika'nın Ortadoğu'dan sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı William Burns'ün 'saha'ya inmesinin ardından, Hamas ve İslami Cihad'ın üstlendiği saldırılar tırmandı.

Bu saldırıların İsrail'den ziyade Filistin Yönetimi Başkanı Yasir Arafat'ı sıkıntıya düşürdüğüne şüphe yok. İsrail sağı, her terör eyleminden doğrudan doğruya Hamas'ı değil, Arafat'ı sorumlu tutuyor. Hamas'ı El Kaide'ye, Arafat yönetimini ise 'Filistin El Kaide'sini barındıran' Taliban'la eş değerde tutuyor.

Haftasonu meydana gelen saldırıların ardından İsrail sağının en önemli temsilcilerinden, Rus Yahudisi Altyapı Bakanı Avigdor Lieberman, 'Arafat'ın devrilmesini ve Filistin Yönetimi'ne son verilmesi' çağrısını yaptı.

Bir süredir, hükümete sunulan İsrail istihbarat raporlarında 'hesapların Arafat sonrası için yapılması gerektiği' ifade ediliyor; Arafat'ın 'İslami örgütleri denetleyecek gücünün bulunmadığı, ayrıca yaşının ilerlemesi nedeniyle yeni bir Filistinli siyasetçi kuşağı üzerinde durulması'nda yarar bulunduğu tavsiyesi yapılıyordu.

Bütün bunlar, güçlü sağ etkisi altında bulunan İsrail hükümetini, Arafat ile 'müzakere masası'na oturmak yerine Arafat'ı bertaraf etme işine ağırlık vermeye sevkediyor ve özendiriyordu.

Arafat, Amerika'da güçlü destekçileri bulunan İsrail sağının 'boy hedefi'. İsrail sağı, Arafat'ın terörü önleme niyeti bulunmadığına, terörü İsrail'e karşı ustaca ve bir koz olarak kullanma oyunu oynadığına da kesinlikle inanıyor. İşin bir başka önemli yönü, İsrail Ordusu'nun bugüne dek az görülür bir 'şahin' olan Şaul Mofaz'ın yönetiminde bulunması. İsrail Genelkurmay Başkanı Şaul Mofaz, Başbakan Ariel Şaron'un dahi 'ılımlı' olduğu ve Filistinlilere (başta Arafat) karşı elini kolunu serbest bırakmadığı kanaatinde.

Hal bu iken, Amerika'nın 11 Eylül sonrası zorunlu gördüğü Filistin-İsrail sahnesinde ateşkesin sağlanarak, barış müzakerelerinin başlaması için bastırması; iki yönden torpilleniyor:

1. Arafat'ı devreden çıkartmayı isteyen İsrail'in kendisi;

2. Herhangi bir ateşkeste ve dolayısıyla barış görüşmelerinde yarar görmeyerek ve giderek 'sokağa' hakim olmaya başlayan ve bu düşünceleri doğrultusunda, tıpkı İsrail gibi Arafat'ı devreden çıkartmak isteyen Hamas ve İslami Cihad. Yani, Filistin halkının İslamcı örgütleri.

Peki, Arafat ne düşünüyor? Ne yapmak istiyor?

Arafat, şartların kendisini bir 'Filistin iç savaşı'na ittiğini hissediyor. Buna girişecek gücü olsa bile, niyeti olduğu şüpheli. Çünkü, buna girişerek, Filistin Yönetimi'nin İsrail 'şahinleri'nin 'korucu aşireti' konumuna gelmesini istemiyor. Dahası, İsrail'de 'barışçı çözüm' konusunda esaslı bir 'irade' olmadığı kanısında. Yani, 'Filistin iç savaşı'na girişmenin, 'İsrail'i memnun etme riski'ni göze alarak, daha büyük amacı yani 'bağımsız Filistin devleti'ni gerçekleştirebileceğini düşünmüyor.

Arafat'ın, bu noktada yine 'klasikleşmiş diplomatik çizgisi'ni izlemeyi tasarladığı seziliyor: Yani, 'Arap konsansüsü'nü arkasına alarak, Amerika'yı sahneye çekmek. Filistin pozisyonunu 'Amerikan koruması' altına alarak, Amerikan politikasını Filistinliler ile İsrail arasında 'dengeli' bir çizgiye zorlamak.

Amerikan pozisyonu ile İsrail pozisyonu özünde birebir aynı değil. Bush, Arafat'ın bir 'sınavla karşı karşıya olduğunu' söyleyerek, İsrail'in sertleşmesine zımni bir 'yeşil ışık' yakmış oluyor. Powell ise, haftasonundaki terörist saldırıların 'Arafat'a karşı olduğunu' bildirerek, İsrail'e 'siyasi çözüm arayışları'nı kapatacak bir tepkide bulunmaması ve hala Arafat'a 'kapıyı açık bırakması' gerektiğine dair isteğini iletmiş oldu.

Gazze ve Ramallah'ta bizzat Arafat'ın ikametgahı, karargahı ve onun içerde dışarda hareketini sağlayan helikopterlerini imhaya yönelik İsrail saldırısının, İsrail Ordusu'nun kendi inisyatifi ile ve bir hayli 'sembolizm' taşıyarak yapıldığı anlatılıyor. İsrail şahinleri, Amerika'yı İsrail'in arkasında durmaya mecbur kılmak isterken; Arafat'a 'Elimizdesin; İstediğimiz anda seni devirebilir, hatta öldürebiliriz. Ya yok olacaksın ya da istediğimiz doğrultuda davranacaksın' mesajını vermiş oluyorlar.

Arafat, iniş-çıkışlı yarım yüzyıllık ve görülmemiş zenginlikteki siyasi yaşamının en kritik kavşağında.

Ama aslında, tam da bu yüzden, Amerika bir 'Ortadoğu sınavı'nda. İsrail mi Amerika'yı peşinden sürükleyecek; Amerika mı İsrail'e -elini kolunu tutarak- yön verecek?

Birincisi, kan ve ateş demek. İkincisi ise, 'siyasi çözüm' umutlarının ayakta tutulması…


4 Aralık 2001
Salı
 
CENGİZ ÇANDAR


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED