T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Sancının asıl sebebi

ABD'nin Dışişleri eski Bakanı Henry Kissinger, CNN Türk'e verdiği demeçte (3 ekim, Manşet programı, M. Ali Birand'la görüşme) şunları söylüyor:

"Kültürler veya dinler arası bir çatışmadan çok, İslâm dünyası içinde bir çatışma yaşanıyor. İslâm dünyasında radikal İslâm taraftarları ile ılımlı İslâm taraftarları arasında bir kavga var. Ya radikaller kazanacak, ılımlı Müslümanlar kaybedecek veya tam tersi olacak. Mücadele asıl İslâm dünyasında geçiyor."

Bu, bizde de kimi çevreler tarafından paylaşılan bir görüş. Hatta açık açık "Müslümanlar bir tercih yapmak zorunda, ya falanca çizgiyi benimseyecekler, ya falancayı" türünden isimlendirilmiş tasnifler bile yapılıyor.

İslâm dünyasında başından beri Hazreti Peygamber (s.a.)'den çok, hatta Kur'an'dan çok Müslüman olmaya çabalayanların, ve durdukları yerden diğer Müslümanları yargılayıp tecziye etmeye yeltenenlerin bulunduğunu görmezden gelecek değilim. Hariciler de kendilerini Hazreti Ali'den daha çok Müslüman saymışlar ve hatta onu şehid etmişlerdi.

Bu "İslâm'dan çok Müslüman olma" çizgisinin bugün de mevcut bulunduğunu, bunun yer yer gerilimlere yol açtığını kabul etmek lâzım.

Ancak İslâm dünyasında yaşanan tüm gerilimi buna bağlamanın ve bugünkü ABD operasyonunun sanki ılımlı İslâm tarafında ağırlık koymak anlamına geldiğini düşünmenin doğru olmadığını da söylemek lâzım.

İki ana mesele var İslâm dünyasındaki sancıyı besleyen:

1. Varoluş, kimlik, bağımsızlık (tam bağımsızlık) sömürge statüsünü reddediş...

2. İslâm ülkelerindeki hakim sistemlerle toplumlar arasındaki çelişki.

-İlk mesele, İslâm ülkeleri ile yabancı bir güç arasındaki ilişkiden kaynaklanıyor. Birinci Dünya Savaşından sonra Osmanlı dağıldı ve bir çok İslâm ülkesi galiplerin sömürgesi haline geldi. Ondan sonra İslâm ülkeleri için varlığını ve kimliğini koruma, bağımsızlık kazanma, bağımsızlık kazananlar için tam bağımsızlık statüsüne erişme amacı temel bir ukde oluşturdu. Bu süreçte bağımsızlık yolundaki hareketlerin, hareketi yürütenler için meşru bir başkaldırı, sömürgeciler için ayaklanma diye tanımlandığını unutmamak lâzım. İslâm ülkeleri 100 yıl içinde yer yer görünüşte de olsa bağımsızlaştılar. Ama hâlâ "Ben bağımsız olmalıyım" diye düşünen İslâm toplulukları bulunduğu ve bugün sancılı bir çok İslâm toprağını da bunların oluşturduğu açıktır. Bu topluluklara "uslu dur" demenin, sömürge statüsüne ya da işgalcinin keyfine razı ol" demek anlamına geldiği, en azından o topluluklar nezdinde böyle algılandığı bilinmelidir. (İslâm ülkeleri arasındaki gerilimleri, geniş bir hapishane içinde konfor mücadelesi olarak görmek yanlış olur mu bilmem.)

-İkinci meseleye gelince bu, bağımsızlığını kazanmış, ancak sistem olarak halk iradesini yeterince doyurmayan İslâm ülkelerindeki sancının ifadesidir. Hemen söylenebilir ki bugün bir çok İslâm ülkesinde halk iradesinin hiçbir belirleyici yanı yoktur, bir kısmında ise, hakim sistemle toplum değerleri arasında önemli farklar bulunmakta, bunun sonucu ortaya çıkan özgürlük talepleri ise, kaba baskılarla mukabele görmektedir. Cezayir sancısını, bu ülkedeki Müslümanların özgürlük ve siyasî temsil taleplerinin gözardı edilmesini dikkate almadan değrelendirmek, sağlıklı bir değerlendirme sayılabilir mi? İslâm dünyasının en demokratik ülkesi kabul edilen Türkiye'de bile dindar insanların özgürlük problemi vardır. Ülkemizdeki gerilimi, ılımlı-radikal eksenine oturtmak mümkün müdür? Çok sade insanların karşı karşıya bulunduğu "din eğitimi" problemi, hangi radikal taleple ilgili görülebilir? Ve eğer Türkiye'de böyle bir sancı varsa, Mısır'da ne vardır, Tunus'ta ne vardır?

"Ilımlı-Radikal" geriliminden yola çıkıp insanlara, "bağımsızlıktan vazgeç, üzerindeki hakim sömürgeci iradeye tabi ol, ya da siyasal temsilde iradenin sınırlanmasını, herkesin yararlandığı özgürlüklerde sana özel ve kısıtlı muamele uygulanmasını içine sindir, yoksa seni döveriz, bazan global çapta elele verip döveriz, bazan yerel güvenlik güçlerimizle ve yasalarımızla döveriz" denmek isteniyorsa, burada hiçbir sorun çözülmüş sayılamaz.

Global planda bir adalet aranıyorsa, Filistin neden İsrail'in sömürgesi olmalı, ya da Çeçenistan Rusya'nın, Keşmir Hindistan'ın? İnsan Hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğü küresel bir değerse, neden İslâm ülkelerinde global güçlerle işi kotarmış ikinci sınıf demokrasiler, totaliter yapılar egemen olmalı? Neden tüm dünyada Müslümanlar için bir insan hakları ve özgürlük problemi bulunmalı?

Bu sorular Müslümanların gönlünü durultacak çerçevede cevaplanmadan İslâm coğrafyasındaki, dolayısıyla dünyadaki sancıyı durdurmak mümkün değildir. Sorun çağdaş Harici sorunu değildir. Yaşanan sancı ılımlı-radikal tüm Müslümanların içini yakıyor.


5 Ekim 2001
Cuma
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED