T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Terörün sağladığı avantaj: "Avrupa İslâmı"

Ahmed Davudoğlu dostumuz kendisiyle yapılan söyleşilerden birinde, yeni gelişen durumlara uygun olarak Amerika'nın nasıl bir strateji izleyebileceğine dâir şu öngörülerde bulunuyordu:

- "Amerika, Afganistan'a yönelik operasyonla yetinmeyecek; "permanent war" (sürekli savaş) stratejisini uygulamaya başlayacak. Terörün sağladığı avantaj da bu olacak. Gerçek sebepleri kolayca teşhis edilemeyeceği için her zaman bir gerekçe olacak. Uluslararası ilişkilerde denetimi kolaylaştırıcı bir savaş psikolojisi kurulacak. Bu, oyunun yeni kuralları konup merkezî aktörler en fazla payı alıncaya kadar sürecek. Afganistan üzerinden bütün Orta Asya, Güney ve Batı eksenli denetim sağlanacak. Meselâ, Irak'ta savaş bitseydi, [Amerika], İncirlik'ten uçak kaldırıp sürekli olarak bölgeyi denetleyemezdi."

Gerçekten de olup bitenleri dikkatle izleyenler, kaynağı henüz meşkûk olan bu saldırının Ortadoğu ve Kafkasya etrafındaki pazarlıklarda taraflara -pek tabii ki sadece bir yönüyle- hiç de ummadıkları (!) imkânlar sağladığını/sağlayacağını kestirmekte zorlanmayacaklardır. Sürekli savaşın, -Davudoğlu'nun da söylediği gibi- "merkezî aktörlerin en fazla payı alıncaya kadar süreceği" ve bu süreçte İslâm dünyasının şimdikinden daha büyük sıkıntılara maruz kalacağı muhakkak.

Amerika her ne kadar dünyanın merkezî aktörlerince destekleniyor gibi görünse de, hatta gazetelerin manşetleri Batı'nın kraldan daha kralcı siyasîlerinin demeçleriyle dolup taşsa da, sanıldığı gibi bu tür görüntüler, paylaşım üzerinde hâl-i hazırda kat'î bir ittifakın gerçekleşmiş olduğu anlamına gelmiyor. Avrupa siyasetinin bildik alışkanlıkları bilhassa kendileri açısından temkinli bir üslûbu zorunlu kıldığından, Amerika'ya verilen desteği ister istemez 'koşulsuz' olmaktan çıkarıyor ve Amerika'nın kötü olduklarıyla iyi olmaya çalışmak, anlaşılan o ki kıta Avrupası'nın çıkarlarını belirlemede ehemmiyetli mevkiini hâlâ muhafaza ediyor.

Sanırım bu konuda iyi-kötü bir fikir sahibi olmak için bilhassa Almanya'da neler olup bittiğini izlemekte yarar var.

Alman basınında saldırıdan bu yana "İslâm ve Müslümanlar" hakkındaki olumsuz nitelemeler hemen hemen çığırından çıkmış bir keyfiyet kazanmakla birlikte, ciddi yayın organları daha dikkatli bir üslûp kullanıyorlar. B.Z. gibi sadece Berlin'de satılan veya Bild gibi Almanya çapında okunan bulvar gazetelerinin -ki ikincisinin tirajı 4 milyon civarında- veya Der Spiegel ve Focus gibi dergilerin ya da RTL ve RTL II gibi tv kanallarının seviyesiz yayınları tek kelimeyle sinir bozucu. Hergün dillerine pelesenk ettikleri "İslâmcı teröristler" ('Islamisten', 'Islamische Terroristen', 'Islamistische Fundamentalisten') türünden nitelemeler pek hafif kalıyor olmalı ki gazete ve televizyonlarda artık açıkça "Müslüman teröristler" (Muslimische Terroristen) sözünden pek geçilmiyor. Nitekim daha önce Peygamber Efendimizin sûreti diye sahte resimler yayınlayan Bild gazetesinde sözde İslâm uzmanlarının (!) fevkalâde seviyesiz yazıları/yazı dizileri yayımlanmakla kalmıyor; açıkça İslâm'ın "saldırgan bir din" olduğu söylenip Alman kamuoyu üzerinde olumsuz etkiler bırakacağı muhakkak olan imaj taktiklerine de başvuruluyor: başlıklar, konular, resim seçimleri, vurgular, 'İslâm'da kadın', 'İslâm'da insan hakları', 'cihad' gibi önyargıları kışkırtıcı nitelikte ve vulgarize etmeye müsait meseleler, hatta meselâ Şiilerin Kerbelâ törenlerinden görüntüler, vs. (Bu tür yayınlar dolayısıyla gazetelere Almanya'daki bazı Türk dernekleri tarafından protesto mektuplarının gönderildiğini hatırlatalım.)

Buna mukabil, Franfurter Allgemeine (FAZ), Berliner Zeitung, Die Welt, Taz (Tageszeitung) Berliner Morgenpost nev'inden ciddi gazetelerle ARD, ZDF, Phoenix, N24, 3Sat, WDR, NTV -bir kısmı resmî, bir kısmı özel- haber kanalları yayınlarında daha hassas, hiç değilse uslûb itibariyle daha objektif davranmaya çalışıyorlar ve sürekli olarak birtakım belgeseller yayımlamayı ihmal etmiyorlar.

Bu arada AOL ve Deutsche Telekom gibi portallerde de 'İslâm' hakkında bilgilendirici haberlerin miktarında artış olduğunu belirtmem gerekir. Nitekim Alman Federal Hükümeti Yabancılar Sorumlusu (Auslaenderbeauftragte der Bundesregierung) Marie-Luise Beck'in, "Alman Müslümanlar Enstitüsü" (Deutsch-Islamische Institute) Başkanı Abdülhadi Christian Hoffmann ve "Alman Müslümanlar Konseyi" temsilcisiyle birlikte düzenlediği basın toplantısında Alman halkının 'İslâm' hakkında fazla bilgisi olmadığını belirterek diyaloğun geliştirilmesi ve önyargıların kalkması gerektiğine ilişkin mesajlar vermesi, medya vulgarizasyonu ile gerçekte yürütülen siyaset arasındaki mesafeyi anlamak isteyenler için bilhassa dikkate alınmalı.

Beck'in konuşmasında temas edip muhakkak geliştirilmesi lâzım geldiğini söylediği bir konu var ki sanıyorum ilerleyen zaman içerisinde kulaklarımız bu konudaki yeni tezlerle çalkalanıp duracak: Eigenständige Europäische Islam!

Yani kendi başına yeterli, müstakil ve nev'-i şahsına münhasır bir "Avrupa İslâmı".

Amerika permanent war stratejisini terörün sağladığı avantaj olarak kullanıma sokarken, Avrupa siyasetinde farklı stratejilerin şimdiden devreye girdiğini gözden ırak tutmamak gerekir.

Devletlerarası siyaset oyunu, en nihayet bir çıkar oyunu değil mi?


6 Ekim 2001
Cumartesi
 
DÜCANE CÜNDİOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED