T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Diktatörler yine ödüllendirilecek mi?

11 Eylül sonrasında küresel çapta müthiş bir "enformatik kirlenme" ile karşı karşıyayız. Amerika'nın Afganistan'a karşı başlattığı saldırı, kirliliği öylesine arttırdı ki, neyin doğru neyin yanlış olduğu konusunda zihinlerde adeta bir deprem yaşanıyor.

Savaşın aktif aktörleri, kelimenin tam anlamıyla "dünyayı hizaya getirme" hedefine kilitlenmiş durumdalar. İşin en trajik tarafı, kimse bu yeni çılgınlığın nereye varacağı ve kimleri vuracağının farkında değil.

Bir kere, daha işin başında ABD Başkanı George W. Bush, "ya bizdensiniz ya da teröristlerin safında" şeklindeki dayatmasıyla, dünyanın büyük bir bölümünü "potansiyel terör" merkezi olarak hedefe oturtmuştur. Ülkeleri "Ya Amerika, ya Taliban" tercihine zorlamak, özellikle Müslüman toplumları "açık hedef" haline getirmenin en önemli göstergesidir.

Oysa, bazı ülke yöneticileri hariç, insanlık ailesinin büyük bir bölümü bu savaşın, bir "anti-terör" savaşı olduğu konusunda kuşkuludur. Amerika, 11 Eylül saldırılarının kanıtlarını "koalisyon ülkelerinin" başkanlarına açıkladığını ve ikna olduklarını söylüyor. Bazı ülkelerin nasıl "ikna" oldukları zihinlerde hala birer soru işareti olarak duruyor. Örneğin Başbakan Ecevit, "Amerika ikna olduysa, biz de ikna olmuşuzdur" demişti. Eğer diğer ülkeler de sayın Ecevit gibi "ikna" oldularsa vay dünyanın haline... Ama bu süreçte bir şeyi çok iyi biliyoruz; maalesef aydınlar ve toplumlar henüz ikna olmamıştır.

Mesala, Noam Chomsky "Zmagazine"de yayımlanan yazısında dehşetli bir tesbitte bulunuyor: "Taliban karşısındaki suçlamaların, fiili bir gerçekliği yok: Eğer, şüphelenilen teröristleri barındırmak, bombalamayı gerektiren bir suçsa, ABD de dahil olmak üzere, dünyanın büyük bir bölümüne derhal harekat başlatılmalı."

Doğrusu, gerek Amerikan yönetiminin, gerekse "saldırı koalisyonu"nun 11 Eylül sonrası yaptığı açıklamalar da gösteriyor ki, bu saldırı sadece Taliban ve Usame Bin Ladin'le sınırlı kalmayacaktır. Nitekim, daha savaşın ikinci haftasında bir çok Müslüman coğrafya, bir anda hedef olarak telaffuz edilmeye başlandı bile.

Şimdi İslam dünyası, sırada hangi ülkenin olduğu, ne tür Müslüman grupların ezileceği endişesiyle yaşıyor. Ayrıca, Amerika'nın "anti-terör savaşı" mantığı ile başlattığı saldırıda cevapsız kalan bir yığın soru var. Örneğin hedefe oturtulan Müslümanlarla "terör" arasındaki çizgi nasıl çizilecek? Hangi diktatörler alaşağı edilip, hangi diktatörler ödüllendirilecek?

Bilindiği kadarıyla Saddam hedefte... Gerçi Amerika her an Saddam'a bir torpil geçebilir. Çünkü Amerika en çok diktatörleri sever. Nitekim, Afganisstan'a başlattığı saldırıda en önemli müttefiki ve dostu Özbekistan diktatörü Kerimovdur. İşte bütün bunlar, İslam dünyasında her zaman teröre ve diktatörlüğe karşı olmuş geniş toplum kesimlerini derinden yaralamaktadır. Amerika'ya karşı büyüyen "öfke"nin kaynaklarını biraz da buralarda aramak gerekiyor.

Burada esas tehlike, özellikle Müslümanların yaşadığı bölgelerde Amerikan çıkarları için tehlike oluşturanları hizaya getirmek adı altında başlatılacak operasyonlarla medeniyetler arasındaki "kırılgan denge"nin dinamitlenmesidir. Çünkü, daha işin başında Başkan Bush'un, "Ya Amerika, ya Taliban" şeklindeki kategorik dayatması, hiçbir zaman Taliban'ı onaylamamış geniş Müslüman toplum kesimlerini tedirgin etmiştir.

Eğer Amerika, Müslüman coğrafyayı hiç de haketmediği bir "öfke"nin hedefi haline getirmeye devam ederse, korkarım medeniyetler arasındaki kırılma daha da derinleşecek ve bundan bütün dünya zarar görecektir.


15 Ekim 2001
Pazartesi
 
MEHMET OCAKTAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED